- Kategori
- Gündelik Yaşam
Bir Başka Açar, Bir Başka Kokar Memleketimin Gülleri
Çok şey değişir de insanın yaşamında, memleketinin dağı, taşı ile özlemi değişmez kalır.
İnsanın genlerine, ruhuna kazınır,
Doğup büyüdüğü, toprağım, vatanım dediği yerin sevgisi…
Uzak kalınca bir mutsuzluk sarar da ruhu
Özlemler sel olur, hasretlikse kor…
Sel de akar canda… kor da yanar ruhda…
Ne sel ateşi söndürür, ne kor seli durdurur..
Tabi olan insana olur….
Insanoğlu bir yerlerde doğsa da kaderi onu hayal etmediği yerlere sürükler.
Çok iklimler görür, çok mevsimler yaşar, çok tatlar tadar da
Doğduğu yeri unutmaz.
Onun özlemi kendisiyle birlikte büyür…
Toprağı bir başka kokar, yaz yağmurları bir başka yağar…
Meyveleri başka tatlar sunar,
Ilık rüzgarları insanı bir başka yalar…
Hatta kuşları bile başka uçar,
Gülleri bile başka kokar…
Gül her yerde güldür de
Ne rengi vardır buradaki gibi ne de kokusu..
Aklına geldikçe bir şeyler büyür içinde…
Anlatamazsın… paylaşamazsın…
Anlatsan da anlayabileceklerine de inanmazsın..
Kendi kendine yaşarsın bu özlemi..
Kendi kendine çekersin bu hasretliği..
Hele bir de fırsat bulur da gidersen….
Yeniden doğmuş gibi olur, kendini bile tanıyamaz da “bu ben miyim” dersin..
Kanın yine kaynar, "yaşam sevincin" yine doruk yapar..
"Nerde kalmıştık" demeye hazır sanırsın kendini…
Eeee insanoğlu bu …
Yaşasın, görsün, tatsın, sevsin diye yaratılmış.
“İçim içme sığmadığında
Sel olup taşmayı özledim” dersin aklına geldikçe doğduğun yer…
Sanki güneş bile farklı doğar orada,
Gölgeler ne zaman nereye düşeceğini bilir o güneşin altında…
O bildiğin ağaç hala aynı yerdedir, aynı rüzgarlarla salınır.
Mahalle fırınının sıcak ekmek kokusu hala asılı kalmıştır sokaklarda..
İçinde bir sevinç, bir coşku…
Hiç bir şey değişmemiş dersin…
Bazı şeylerin değişmediğini bilmenin mutluluğunu yaşarsın..
Ama bir de hüzünü vardır… memleketim dediğin iklimin…
Hüzünle görürsün bazı şeylerin geri gelmemecesine değiştiğini
Sağlam bıraktıklarının hastalıklı olduğunu,
Genç bıraktıklarının yaşlandığını
Yaşlı bıraktıklarının artık olmadığını…
“Simsiyah saçlı değil miydi son gördüğünde”..
Şimdi ise ya siyahların beyazladığı ya da bir şey kalmadığıdır gördüğün..
En çok da yaşlananlar üzer insanı…
Zamanın acımasızlığını anlarsın…
Acaba “benim de mi” diye biraz da korkarak sorarsın kendine…
Aslında geride bıraktıkların var oldukları sürece,
Geride bir şeyler kaldığı sürece bağın devam eder
Doğup büyüdüğün, memleketim dediğin baba ocağıyla..
Son kalanlar da gittiğinde, tamamen yabancı olur doğduğun yer olsa bile...
Hayyam ustaysa pek acımasız anlatır bu yok oluşu…
“Yerin üstüne baktım, uykuya dalmışlar;
Altına baktım, çürüyüp toprak olmuşlar.”
Dönmek istersin evine mahallene, kendini bulmak için…
Orada herkes bıraktığın gibidir.
Gençse genç, yaşlıysa yaşlı…
Dönünce, zamanın geçmediğini sanacaksın ya..
Ve giderek yeni yerin de vatanın olmaya başladığını anlarsın….
Orayı da sevmeye başlarsın..
Ama hep doğduğun yere ayrıcalık vererek…
Bir de geri döndüğünde tüm bıraktıklarını,
Bıraktığı gibi bulabilse insan...
Zaman yıpratmasa yaşanları,
Soldurmasa gülleri goncaları…
Hayallimizde kaldığı gibi kalsa herşey…
Çocuksa çocuk, gençse genç, büyükse büyük...
Hani “zaman olur hayali cihan değer” derler ya…
Cihan değerken hayalleşen anılarına insanın…
Bazı gerçekler de “hayali cana değer” olur çıkar…
Ve Veysel usta seslendirir hem “cana”, hem “cihana” değen memleket özlemini
“ Aslıma karışıp toprak olunca,
Çiçek olur mezarımı süslerim.”
Yine de güzeldir insanın memleketi…
Canları eskitmiş olsa bile, değişmeyenleri de vardır insanı avutan..
Taşı toprağı, dağı kayası, vadisi ovası yaylası hep aynı yerindedir..
Yeniden yaşar insan orada çocukluğunu, gençliğini..
Aynı sokaklarda yürürsün, aynı yerlere bakarak
Arkadaşlarının aynı kapıdan çıkıvereceğini,
Yada aynı pencereden sarkacağını umarak
Ve doğal olarak da aynı duyguları yaşayarak…
Yeniden tadar insan yaşama sevincini
Gerçekte “hüzünle” “sevincin” garip birlikteliğidir insanın yaşadığı.
Canı acıtan da, içi sevinçle dolduran da bu izdivaçtır…
Sevgiyle olsun, sevgiyle yaşasın sevgiyle kalsın herşey...