Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '20

 
Kategori
Edebiyat
 

BİR BIKKINLIK Kİ..

BİR BIKKINLIK  Kİ..

Bir bıkkınlık ki anlatılamaz kimseye. Birileri yarınlardan umutlu anlamazlar beni. Kimilerinin duyguları gömülü ser verir sır vermez huylu. Benim ki canhıraş bir bağırtı duymaz duymak istemez kimse bilirim. Can sıkıntısı yapma der çoğu yalan sever herkes. Umutlar inançsız ama iyimser desinler takdire şayansınız. Hergün birileri parmak sallar biryerlerden alışamazsın,  Mahkumsun yaşamaya  zamanı var elbet. Kimine yaşam müebbet arsızlara cennet. Vaat edilmiş sanki memleket. Herkes içiçe ama çok uzak birbirlerine.

Zaten karamsarsın kadın sen diye basılmış nasılsa etiket. Delidir ne yazsa yeridir madem duymasanda duman tüter bıkkın bıkkın ruh mu beden mi hangisinden istersen.

Atları severim çok. Haydi buyur burdan yak mı dediniz

Yakın her yeri yıkın gönülleri ama atları kuşları birde çocukları vurmayın.

Çocukluğumuz iyi geçmiş aslında ama  o zaman da ailede otorite var. Çocuklar çok konuşmaz büyüklerden önce yemeğini yer. Sessiz olacaksın demediler ama demişler.Öğretmenlerimiz de  mesela sınıfta yok öyle sallamak kolları arkamızda bağlıdır eller ki dürtmeyelim yanımızdakileri.

 Aferin bir kırmızı kurdeladır öğretmenden. Bakireliğin simgeside kuşaktır  bele bağlanan . Bizim yörede görmediysekte bunu duyduk çok hikayesini elbet.

.Bu çağda hala kız bebeler kadından sayılır fetva bile verir beyler. Acınası.

Ne demiştim atları çok severim. Hiç tanış olmadık kısmet ortam değildi müsait.

At binmişliğim yoksada özlem kalmıştır hani.

At yarışlarına meraklı idi amca ve baba. Giderlermiş İstanbula beni de alırlarmış yanlarına küçükmüşüm zahir ne akla hizmet ise. Hiç hatırlamıyorum. Nasıl bırakırmış anne bilmem. Babam çok belli etmezdi ama ben ilk torun amca çok düşkündü bana. Ateşlendiğimde ağladığını bilirim bir seferinde. pır pır Dakota uçağa da bindirmiş beni korkmuşum da bir bebek te varmış uçakta "bak bebek korkmuyor" demiş bana " ama o bebek" demişim cevabımda. hatırlamıyorum ama zekamı pek beğendikleri mecazında.

Ankarada doğmuşum. Eski İstanbul'u bilmem nasıldı. Kartpostallarda kalmış bunlar şimdi Kadıköy pazarında antikacılarda  bulunurlar.

Ne tramvay vardı bizde ne de vapur. Hayaldi deniz. İstanbul'a gelirken otobüsle gözlerim kalırdı deniz ve martı ikilisinde.

Çok geç tanıştım denizle. Hele martılar. Birkaç yıldır çok arkadaş olduk onlarla.

Beni benden aldı İstanbul  Tanımamışım kendimi.

Bozkırın ortasında, hayat kavgasında  çalış güven övün  parkına öykülenerek oku diye de ünlem ekleyerek , sonrasında harita, taş, kayaç ki renkler kalmış bende döndüler ebru oldular hediye, sondaj, karot öylesine bir hayat. taş kesmiş duygular. Ah Ankara sen miydin suçlu yoksa kendimi bilmez ben mi yamandı düşünceler yarında.

Bozkır ne renktir? Renksizdir genelde. Van Gough sarısında ki o bir renktir.

renk olsun diye MORa boyatmıştım saçlarımı uzun süre.. Of absürd yani o dev,rde. Oysa iç dünya sessiz mi sessiz duyan olmadı bu sessizliği.

Sana geldim İstanbul dedim şarkı bile oldu hemde. Niye geldim sorusu kaldı sessizde.

Şiir, roman, öykü gençlikte sadece okunurdu. Yazmaya çalıştım kabuk değiştirince.

Kuruttun beni eski şehrim. Islandım bu şehirde çok çok üşüdüm.

Sahilde  her adım maziye döner iki adım. Ben biterim sahil bitmez. Kalabalıktı bu şehir ama yalnızlığımı hatırlattı her seferinde.

Papazın bağı, islamın köyü hepsi hikaye.Geç tanıştık be martı seninle. Suç senin değil. Suç ve ceza roman zaten bize ne. Bizde saksağanlar vardı. onlar da yok şimdilerde sevgisizlikten üremediler belki de. Sevgiszlik öldürür her canlıyı biliyorsun aslında . Belki de siyah beyaz farkı idi bu tükenişte beyazı seçerler hep .

Sonraları Amca'dan  Hayırsızda da pastacıların martı yumurtalarını topladıklarını duymuştum. Bu cümle kalmış aklımda. Hayırsızın martısından da istifade. İnsanoğlu hep tüketmekten faydacılıktan yana. Bu fayda da hep kar olur onlara. Martıların dünyasında neler var neden çığlık çığlığa bağırırlar ha bire.

Sudaki balıklar ne derler birbirlerine. Şu insanoğlundan bize kurtuluş yok en derinde bile diyorlardır belki de.

İnsanların dediklerini anlamıyorum. zaten dinlemiyorlar birbirlerini. Sadece kendileri kendilerine önemli. Egolar zirvede, tevazu yerlerde bir kibir bir  bir böbürlenme. Vücutlar fit olsun, kulaklarında kordon, koşan robotlar gibiler. Markalar ayaklarında şortlar bacaklarında, güneş yanığı da varsa tamamdır defile. Duygular geride çok geride. Her geçenin rüzgarı dokunur benliğime .Denize çeviririm yüzümü ufuk çizgisi çok uzak düşer yine.

"Bir elinde cımbız bir elinde ayna umurunda mı dünya" yani bu dize bunlara yazılmış sanki.

oysa ne dramlar var.. yaparsın göstermelik bir iki yardımlaşma tv lerde botokslarla yalancı gülümsemeler görev tamam reklam şahane. Beyler aksesuar,  papyon fular seçilmiş dahiyane aman uyum olsun modaya uygun yalandan iltifatlar , şanslı prens veliahtlar millet sana yakışır bazen ah lar

bütün yazılanlar bireysel değil aslında onlar aksesuar toplumda ki çarpıklıklar  en çok beni yaralayandır yalanlar.

Eski insanları, eski sokakları özlerim. Omuzunda askıda yoğurtçu amca. "Kaymağından da koy tenbih etti nine" Konu komşu evin dışında muhabbet koyu. Pazen elbise de yakışmış eline sağlık gelir muştu "Sana da dikerim komşucum al Sümerbanktan seç rengini haftaya giyersin yeni yeni, hatırlarsın beni." hatıra bırakmak önemlidir bırakandan yana..

Eskidik çok eskidik yeni uymuyor bize ama anılarda terk etmiyor. Duygusuzluğun kör denizinde boğuluyorum. 

"Hey martı al kanadına beni yükselt gökyüzüne.

Yukarlardan bakmak istiyorum ben değilmişcesine bu yalan yeryüzüne.

Bıkkınlık öylesine.

CAHİDE YORMAZ Öz

26.5.2020

 

 
Toplam blog
: 53
: 117
Kayıt tarihi
: 18.10.14
 
 

Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce bölümü ve Dil ve tarih Coğrafya Fakültesi Mezunuyum. MTA da Jeomo..