Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Haziran '15

 
Kategori
Blog
 

Bir blog'cunun önlenemeyen yükselişi ve "Atları Yüreğinden Değil, Sağrısından Kamçılamak"

Bir blog'cunun önlenemeyen yükselişi ve "Atları Yüreğinden Değil, Sağrısından Kamçılamak"
 

Sara Gül Turan


         Sara Gül Turan, 2009’dan beri  Blog üyesi. Daha önce Avrupa’da ses getiren kitapları yayınlanan yazarın son eseri “Kahbe Veda”

         Sara Gül Turan Özpak, 348 sayfalık bu kitabında, değme at sahiplerinin, jokey’lerin at sevgisini 4’e 5’e katlayan o muazzam at sevgisini anlatıyor. Sara’nın kahramanı, konuya acılarla giriyor, acılarla bu macerayı noktalıyor.

         Sara, Blogcu olmadanki hayatı, hep basın yayın üzerine. O müthiş deneyimlerden geçti, öylesi blog yazarı oldu. Birikimlerini, blogda değil de, kitap halinde yayınlamaya karar vererek  ara verdi.

         Bazı bogcularımız, bloglarda palazlanmağa çalıştılar. Sıfırdan geldiler, kimileri sıfırda kaldılar. Kimileri ilerlediler, kitaplar yazdılar. Kimileri bu işe hiç algılayamadılar, “Laylay da, laylom” diyerek “ Laylay lom” culara katıldılar. Kimileri sepetlerinde pamuk  olmadığı için ahkam  kesenler oldu. Kimileri büyük dağları ben yarattım, küçüklere karışmam edası ile dolaştılar bacak aralarında.

         Erenköy Kız Lisesini bitirdikten sonra Üniversite için Almanya' ya giden yazarımız Sara Hanım, İngilizce, Almanca, İspanyolca ve İtalyancayı iyi bildiğimden dokuz yıl Alman Hava Yollarında hostes olarak çalıştı. Ve Nambia, Zaire ve Kamboçya dışında tüm ülkeleri gördü. Çok çile çekti. 1971 devrimcilik hareketinden hapisler yattı. En son milletvekili olan eşinin ölümünden sonra da, İstanbul’a yerleşti, kendisini kitap yazmağa verdi. Daha önceki kitapları tamamen tükendiği için, yanında  nüshaları bile yok şu anda, bildiğimiz kadar ile.

         “At, avrat, silah” Atasözünü tarihine kazıyan ve tarihini, nesilden nesile at üstünde yazan bir milletin ferdi olmak kolay değil.

        "Atları yüreğinden değil, sağrısından kamçılayan" kutsal jokeyler de anlatılıyor bu kitapta. Şampiyon bir at anlatılıyor.  Ata, aşk derecesinde duyulan duygu anlatılıyor kitap boyunca. Şampiyon bir atın hazin sonunda ipler kopuyor. Dünya yıkılıyor kahramanımızın başına.

         Sara Hanımın at bilgisi yoktur. Bu sevda nasıl doğdu da bu romanı kaleme alabildi, halen şaşkınlık içindeyim.

         Romanın kahramanı, kitapta soruyor: “ Birbirimize olan düşkünlüğümüze ne ad konmalı? Çok düşündüm. Bu, ölümüne bir sevgi tutsaklığı mıydı? Bayşubar’sız hayatın  susuz  kalmış bir bitki gibiymiş. Sadece gecenin çiğ’i, bana ayakta kalabileceğim kadar besin veriyormuş meğer.” Diyor.

        Atı Bayşubar’ın tarifindeki güzelliğine bakın siz: “ Çünkü o, sevgi dolu, akıllı ve mangal gibi yüreği olan soylu bir safkandı. Kulaklarını zarafeti, asaletiydi. Gözleri siyah amber gibi ışıldar, dili ise kıpkırmızıydı. Bir gelinciğe benziyordu. Tüyleri yeni ekilmiş toprak gibiydi ve canlı rengi vardı. Kuyruğu ise, devetüyü rengindeydi.”

KİTABIN KAPAĞINDAKİ ATIN  ADI  "BAYŞUBAR"

         Romanın kadın kahramanı, Arap soylu kısrağı “Bayşubar” ile macerasının sonu, hazin. Anlatmağa dilimiz varmıyor.

         Şu kadarını söyleyebiliriz, romanın kahramanı kadın, kendini içkiye veriyor. Atın konduğu mezarı türbe gibi ziyaret ediyor. İliklere  kadar işlenen bir at sevgisi ki, buna dağlar dayanmaz.

         “Şu kadar zamandır blog’culukda ömür tüketmek, bunu dillere pelesenk etmeyi adet haline getirmek kolay da, ortaya bir eser koyabilmek de önemli.” Diyoruz ve  Sara Hanımı bu yüzden kutluyoruz.

         Blogcu olarak bir örs isek, sabırlı olmasını, çekiç olduğumuz zaman da kuvvetli vurmasını bileceğiz. İşte bunun için blogcu olduk. Te işte o ka!

         Ört ki, ölem !

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara