- Kategori
- Anılar
Bir Bloğun Anımsattıkları
Yıl 1993, henüz askerden yeni gelmişim.
Bir on veya yirmi sene sonra nerede görmek istediğimi sordum önce kendime.
Zira ortaokuldan bu yana hem okuyan hem de çalışan biri olarak ticaretin çok karlı ama aynı zamanda çok riskli taraflarının da olduğunu gayet iyi biliyordum.
“Aldığım eğitim doğrultusunda kapağı kamuya atayım” sonucu kesinleşmişti kafamda.
İki yükseköğretim kurumu, İl Sağlık, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve o zamanların KİT (Kamu İktisadi Teşekkülü) kuruluşunun da aralarında bulunduğu yedi ayrı kamu kurumunun sınavına başvurdum.
Sınavlar peş peşe idi. Altısında ilk on da olmak üzere yedisinin de yazılı sınavını kazanmıştım. Sıra mülakatlara gelmişti...
Merhum Kemal Sunal’ın bir filmi vardı. Hatta yanılmıyorsam adı da “Bekçiler Kralı” hani kuyruklarda birbirleriyle tanışıp, evlenip, yine kuyruğun birinde elinde bir bebek ile Bekçiler Kralı'na gelip "bir oğlum oldu" diyordu ya adam…
İşte o hesap, bu sınav kuyruklarından tanıdığımız iki arkadaş tanışıp, bir başka sınav kuyruğunda tanışıklıklarını ilerletmiş, mülakatlar falan derken evlenip yuva kurmuşlardı. Gülmeyin ama “olur muymuş hiç diye?” Oldu işte ve ben şahidim. Çok da değil yani, sene 1993…
Neyse efendim, konuyu dağıtmadan gelelim mülakat mevzusuna, yedi ayrı kurumun yedi ayrı mülakatında beş ayrı (ikisinde hiçbir sıkıntı yoktu) macera yaşadım.
En enteresan olanını klavyem döndüğünce sizlere aktaracağım. Bu KİT kuruluşunun mülakatına da diğer mülakatlarda olduğu gibi verilen saatten 15 dakika önce mülakat yerine varmıştım. Bir hizmetli arkadaş elindeki listeye göre üçer üçer bizi içeriye alıyor sonrasında da ismi okunan mülakat odasına giriyordu.
Adım okundu, tabii bende gram heyecan yok, zira bu benim beşinci mülakatım bir nevi şerbetlenmişiz yani…
Girdim içeriye, üç masa yan yana birleştirilerek konmuş, üzerlerinde bordo renkli masa örtüleri ve masanın üstünde envai çeşit içecekler. Vatandaşlar sanırsınız temmuz sıcağında tarlada çapa sallıyorlar da susuzluktan yanmışlar gibi…
Neyse, ad, soyad, nerelisin vs. soruları başladı. Tabii amaç konuşturmak ve iletişim vb. gibi kıstasları ölçmek diye düşünüyorken, içlerinden biri sırıtarak “Söyle bakalım eşekte kaç vites vardır” deyiverdi. Demekle kalmadı “ben seninle dalga geçiyorum haa!” cümlesini de jest, mimik ve vücut diliyle de ekleyiverdi.
Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. En az bi on beş, yirmi saniye sustum, yutkundum ve sonra “Ben insan cinsindenim, eşek cinsine çok yabancıyım, bilmiyorum. Bu sorunun cevabı siz de olsa gerek zira aynı cinse benziyorsunuz” dedim ve dönüp kapıdan çıktım.
Tabii bahçede mülakat için bekleyenler, içeriden çıkan herkese merak içinde soruyorlardı “Ne sordular?” falan diye. Benim binadan öyle bir çıkışım vardı ki sormayın. Kızgınlığım suratıma nasıl yansımışsa hiç kimse bir şey sormaya cesaret bile edememişti.
O zamanlar Reha Muhtar’ın Show Tv’de akşam haberleri çok meşhurdu. “Acı var mı, acı?” sloganları havada uçuşuyor, nerede torpil, pahalılık, kaza, hastane rezaleti vs. gibi haberler varsa peş peşe ekranda yerine alıyordu...
Ertesi gün Reha Muhtar’a etraflıca bir mektup yazıp APS (Acele Posta Servisi) ile gönderdim. O zamanlar böyle internet falan yoktu varsaydı da henüz biz halka inmemişti :))
Tabii bu mektup içeriği haberlere yansımadı. Taa ki aynı kurumun, yaklaşık dört sene sonra 170 işçi alımındaki mülakatta da aynı soruyu sorana dek! Bu sefer nasıl olduysa olmuş basına yansımış hatta Reha Muhtar’ın akşam haberlerinde de başköşeyi kapmıştı :))
Aslında bende yaşanmış birkaç garip mülakat anısı daha var ama konuyu uzatmayacağım. Kerim (Korkut) arkadaşımızın “Mülakat Sistemi Merak Konusu” başlıklı bloğunu okuyunca debreşen mülakat anılarımdan birini yazmak istedim.
Evet, mülakat sistemi de içinde insanın var olduğu diğer pek çok sistem gibi suistimale açıktır ve bugünlerde bu mülakat başlığı çeşitli nedenlerle torpil mekanizmasının ciddi bir aracı haline gelmiştir.
Tıpkı 1993 yılında olduğu gibi.
Adalet Bakanlığı ve İl Milli Eğitim Müdürlüğünün mülakatında sıramızı beklerken ismimizi okuyup bizi içeri alan görevlinin “Cebinde CHP il yönetiminden veya ADD’den kartı olmayan boşuna heveslenmesin” dediğini dün gibi hatırlıyorum…
“İşi ehline verin” buyuran peygamberin nasihatini bile tut(a)mayan ümmetiyiz işte!
Yanlış, her zaman yanlıştır ama mülakatsız alımlarda da ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Yine Kerim arkadaşımızın bloğuna yazdığım yorumda da belirttim, burada tekrar etmeyeceğim.
Şu asla unutulmamalıdır ki; “Kişi torpille girdiği işten aldığı her bir kuruşta kul hakkı vardır” ve Rabbim bizlere “Bana kul hakkıyla gelmeyin” buyurmaktadır…
Merak edenler için Kerim Korkut'un "Mülakat Sistemi Merak Konusu" isimli bloğu...
Madem sene 1993 dedik, Sezen Aksu'nun 93'de çıkardığı "Deli Kızın Türküsü" albümünden "Tenna" gelsin. Tıklayınız efendim...