Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '13

 
Kategori
Kitap
 

Bir Çay daha lütfen!

Bir Çay daha lütfen!
 

Modern seyyah ve eseri


Dünya kültürlerinin paylaşacakları ve birbirinden alacakları çok şey bulunmaktadır. Belki sonunda insanlığın bu dizginsiz hareketinde bir anlayış, saygı ve barış toplumuna doğru nasıl daha iyi katkıda bulunabileceğimizi öğrenebiliriz. Hepsi bir mektup yazarak başlayabilir öyle değil mi?

18.yüzyılda ülkemizde yaşamış olan İngiliz sefirinin eşi Lady Montagu’nün Türkiye’de kaldığı 13 ay boyunca dostlarına ve ailesine yazdığı mektuplar, vefatından sonra “Sefaret Mektupları” başlığı ile yayınlanmıştır. Sanatta zerafet ve inceliğin en güzel misalini teşkil eden Osmanlı Türkleri Dönemini, batılı bir kadın perspektifinden günümüze ulaştıran bu mektupları ayrıcalıklı kılan en mühim husus; o devrin günlük hayatına ve tarihe dair yaptığı derinlemesine bir tahlil değil, Montagu’nün bulunduğu konumdaki duruşunu muhafaza ederek peşin hükümlü bir yargılamada bulunmadan olayları ve gerçekleri olduğu gibi aktarmasıdır.

Modern zaman seyyahı Amerikalı Katharıne Brannıng’in 30 yıllık Türkiye serüveni ise Fransa’da derste gördüğü bir Gök Medrese slaytıyla başlar ve günümüz Türkiye’sini resmeden mektuplarla devam eder.

Sanat tarihçisi ve kütüphaneci olan Katharıne Brannıng, “Bir Çay Daha Lütfen” kitabında; Türk insanı ile ilgili orijinal tespitlerde bulunuyor. Başka halkların, ülkelerin, toplulukların değerlerinin farkına varılmasının paha biçilemeyen bir kıymet olduğunu ifade eden Brannıng kaleme aldığı kitabında bunu dünyada Türkiye kadar hiçbir ülkenin incelikli ve renkli yapamadığının da altını çiziyor.

Yazar, hayali bir iletişim kurduğu Lady Montagu’ye hitaben yazdığı mektuplarla aslında Türk halkına sesleniyor ve bir dostun aynasında kendimizi görüp tanıma imkânı sunuyor.

İki batılı kadının 290 yıl ara ile Türkiye’de kesişen hikâyeleri “Bir Çay Daha Lütfen” Kaynak Yayınlarından çıktı. “Doğrusu bu mektupları Türkiye’ye Türk halkına, bu ülkeye, vatandaşlarına olan sevgimin saygımın sade bir ifadesi olmak üzere uzun ve saf bir teşekkür mektubu olarak yazdım. Bu mektuplar, otuz yıl boyunca bana ikram edilen binlerce bardak çaya karşı bir teşekkür de.” Diye tanıtımı var kitabın arka sayfasında.

Merhabalar iş arkadaşım Deniz DALGIN okumuş olduğu bu kitabı okumam için bana önererek ödünç verebileceğini söyledi. Öncelikle ön yargılıydım yazarın ne kendisini tanıyor ne de yazar hakkında en ufak bir fikrim vardı. Sadece Müslüm GÜRSES’le oynadığı reklam filminde görmüştüm onu.

Kitap anlatım kurgusu harika, tasvirler fazla detaya kaçmadan ölçülü, tarihi bilgi yüklemesi yerinde kullanılmış, zaman korelasyonu çok iyi, Lady Montagu’ya seslenişi verdiği somut örnekler yerinde zaman kopukluğu yok, biçimi, dili açısından son derece güzel ve akıcı. Ayrıca yapılan araştırmalar, yapılan geziler, Ülkemiz insanlarıyla olan yakınlaşmalar ve ilişkiler, cesaretli birikimli, hayranlık uyandırıcı nitelikte. Bizim geleneklerimize ve kültürümüze saygı duyuş biçimi ve bakış açısı ziyadesi ile çok saygılı, yapıcı, ilerici ve çağdaş, özgürlükçü hatta fazlası ile iyimser motifler taşıyor. Düşündürüp, bilgilendiriyor ve Ülkemize bakışta farklı bir kapı açıyor.

Kendisinin mektupları Kadriye diye imzaladığını da ve nasıl Kadriye olduğunu Seral Cumalının Posta Gazetesindeki röportajında anlatıyor (Kitapta da bunu 28 mektubundan birinde anlatıyor.) ;

“Kayseride yaşayan araştırmacı-yazar Muhsin İlyas Subaşı’nın adını ve araştırmalarını duyduğumda ona bir mektup yazdım. Beni evine davet etti. Araştırmalarımda ve kitap yazmam konusunda beni çok destekledi. Onun ailesi, benim ailem oldu. Annem- babam vefat etti. Kardeşim var ama Amerika’nın bir ucunda yaşıyor. Çok geç evlendiğim için çocuk da yok. Yani bir ailem yok. Ama var; Subaşı Ailesi benim ailem. Çocuklar, torunlar, kardeşler... Kalabalık bir aileyiz. Muhsin İlyas Subaşı bana “Katharine, sizin adınız çok zor, size “Kadriye” diyelim” dedi. Sonra tanıştığım herkese “Ben Kadriye” demeye başladım, Türkler önce çok şaşırdı; yabancı ama Türk ismi var diye. Muhsin Bey bana çok güzel bir hediye verdi. Türkler için artık yabancı değilim. Yarım Türk’üm.”

Kitapla ilgili benimde rahatsızlık duyduğum ve eleştirebileceğim fazla iyimserlik ve pozitifliğinin nedenini Cumhuriyet Dergide Deniz Ülkütekinle yaptığı söyleşideki cevabı benim kafamdaki tüm soruları yanıtlamış oldu. Çok sayıda insan bana “Türkiye hakkında fazla pozitifsin, bu ülke hakkındaki onca problemi görmüyor musun?” dedi. Ben de “Evet çok açık şekilde görebiliyorum, çünkü hepsi benim ülkemdeki problemlerle aynı” diye cevap verdim. Bu her yerde aynı. Ben de bunlar hakkında çok fazla konuşmamayı tercih ediyorum. Ben senin yaşındayken herkes Türkiye hakkında “Geceyarısı Ekspresi”nden bahsediyordu. Buraya geldiğimde annem çok korkmuştu. Sorunlar elbette var ama burada bulunduğum 30 yıl içinde ülkenin darbeden bugünkü noktaya geldiğine şahit oldum ve bu kitapta pozitif bir imaj oluşturmaya çalıştım. Türkiye’nin sadece sorunlardan ibaret olmadığını göstermek istedim.”

Kitap politik etki alanından uzak ve tarafsız bir gözle yazılmış, bu kitap ilgi ile okunması gereken bir eser, herkese öneriyorum.

Amerikalı sanat tarihçisi ve kütüphaneci Katharine Branning’in pardon Kadriye ablanın eline, yüreğine ve kalemine sağlık diyor bir gün onunla bir bardak çay içmeyi gönülden arzu ediyorum.

Nizamettin BİBER

Uzman İnşaat Mühendisi 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..