- Kategori
- Anılar
Bir çift sarı kazak

Bir çift sarı kazak düştü aklıma, bir karaköy vapurunda!
Bir çift sarı kazak! Dört bir yandan kuşanmışken yeditepeyi, bir akbil parasına akşam sefasında, son karaköy vapurunda!
Bir çift sarı kazak, hatırlama yetimin ulaştığı son noktadan başlayan bir dostluğun ilk anısı! Bir çift sarı kazak ve bir çift güzel yürek!
Bir hikaye yazıyorum yaşarken, her yeni günde alınan her nefesle, bütün yaşanmışlıklarla bir hikaye yazılıyor varolduğum sürece! Okuyorum geri dönüp baktıkça. Farklı zamnlarda, farklı mekanlarda, farklı kişilerle! Sen okuduğum her sayfada varsın ey güzel dost! Bugün yeditepeyi okurken haydarpaşaya karşı ve anarken 12 yılı bir bir, bir kez daha anladım!
Hayat dedik ! hep deriz! 8, 10, 15, 20 oluruz her birinde ayrı ayrı sorarız. Yine dedik, deriz biz!
Hayat! değişiyor hayat!
Karşımızda haydarpaşa ardımızda içimizdeki müziğin sokak melodileri, etrafımızda insanlar bir film karesinin içinde gibi dondurmak istedik anı! Ne çok şey değişmişti, kale bağlarından istanbul boğazına dönmüştü manzaramız, çekiştirdiğimiz insanlar değişmişti, ağladığımız aşklar, çekip gidenler, dönüp gelenler, davalarımız, tartışmalarımız, dertlerimiz hepsi değişmişti hatta boyumuz posumuz, edamız! Aynı kazağı giymeyeli de bir hayli oluyordu. Üzerimizdeki sarı kazaklar bile değişmişti yani! Hayallerimiz, hayatlarımız, tecrübelerimiz değişmişti. Bir biz kalmıştık aynı, değişen tablodaki 2 figür, ağladımız omuzlarımız, sıvazladığımız sırtlarımız, düşünce tutunduğumuz ellerimiz aynı kalmıştı.
Sen ayakkabını bağlayamaz bana bağlatırdın, ben köpekten korkar arkana saklanırdım sabahın kör karanlığında dizimize kadar karını yara yara yürüdüğümüz, büyüdüğümüz o küçük şehrimizde. Şimdi şehrimiz de değişti, biz de! büyüdük ama hala ucunu kaçırıp ayağına doladıklarını ben yakalıyorum bazen, hala korktuğum köpeklere karşı sen duruyorsun önümde! hala insanların ‘güvenme’ diye haykırdıkları dünyada değişen her şeye rağmen değişmeyen bize güveniyoruz. Hala en büyük sorunumuz o ilk gün senin kız kazağı mı yoksa benim erkek kazağı mı giymiş olduğumuzu çözememiş olmamız.
Büyüdük vesselam! Büyümeye de devam ediyoruz.
‘güven’ i daha az zikreder daha çok arar olduk, ‘sevgi’yi daha çok kullanır daha az hisseder olduk, etrafımızdaki insan sayısı arttıkça daha bir yalnızlaşır olduk biz büyüdük büyüyeli … ama şanslıydık çünkü yalnız değildik büyümenin en çekilmez sancılarıyla başederken!
Hiçbir şey ‘ilk’i gibi olmaz derdi canan teyzen hep. Ahhh ‘annem derdi’ile başlayan cümlelerim bir hayli artmaya başladı! İlk diyordum ilk! Hiçbir şey ‘ilk’i gibi olmuyor işte kadim dost. Hatırla! Öğrendiğim hiçbir bilgi bana zerrin teyzemin bize öğrettiği o ilk roma rakamları kadar değerli gelmedi bir daha. Hiçbir dilde renkleri saymak sen derse gelmeyince bir üst kata çıkıp kapının arasına sıkıştırdığım ve özene bezene yazdığım o kağıttaki ingilzce renkler kadar keyif vermedi. Hiçbir sınav sonucunu LGS den sonra bizim evde televizyon başında cevapladığımız kadar heyecanla beklemedim. Hiçbir oyunu satrançı ilk öğrendiğimizde yaptığımız kıyasıya turnuvalardaki kadar merakla oynamadım. Bir daha hiçbir aşkı ilki kadar tatlı bir heyecanla anlatamayacağız birbirimize, ağladığımız hiçbir acı bizi ilk ele geçiren kadar çok yakmayacak canımızı, hiçbir terk ediliş ilki kadar yıkmayacak artık, hiçbir kaçamak ilki kadar tatlı olmayacak, hiçbir gidiş için ilki kadar destek beklemeyceğiz birbirmizden!
Hani sordun ya bana bugün bir 12 yıl sonra da yine burda beraber bakar mıyız hayata diye; neresinden, nasıl, kimlerle bakacağımızı kestiremiyorum ama yine beraber olacağımızdan şüphem yok artık. Bir çift sarı kazak yerini tek solukluk, bir ömürlük dostluğa bıraktı!
Sana söyleyeceğim hiçbir söz son olmayacak biliyorum o yüzden şimdilik sadece benimle büyüdüğün için teşekkür ediyorum.
Gözlerinden öperim.
İclal Aydın ile Tolga Meriç’ten esinlenerek aldığımız mektuplaşma kararına binayen ilk mektubumu karaköy vapurunda yazıyorum işte sana hem de ayrılalı henüz bir saat bile olmamışken! Bu sana yazdığım ilk mektu değil ancak lisede araya ilk defa mesafe gireceği zaman sen giderken herkesin apartmanın önünde seni uğurladığı o akşam ben balkonda bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağızla başlayan o ilk dostunu kaybetmenin acısıyla yazdığım mektubumu sana yetiştirememiştim! Şimdi kağıt bulamdığımdan İclal Aydın’ın kitabının sonundaki boş sayfalara yazdığım bu mektup da eline herkesle beraber geçecek sanıyorum ancak bundan sonrakiler anlaştığımız gibi olacaklar söz veriyorum… yazmaya devam edeceğim, yazacağım çünkü çok değil şu yazdıklarımdan birkaç sayfa önce iclal Aydın’ın yazmış olduklarına canı gönülden katılyorum.
Yazı olmasaydı hayat sona erer miydi bilmiyorum ama bildiğimiz hayat olmazdı.
Yasalar da kağıda yazılı, hayatlar da.
Hak da haksızlık da.
Acı da yazıda, umut da.
Eğer yazı olmasaydı çok, çok daha fazla acı olurdu bu dünyada.