Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

BİR DİLEK TUT

BİR DİLEK TUT
 

Dilek incisi...


Eski zamanlarda sevgiyi ve gizemi temsil edermiş inci taneleri.
Deniz diplerinde yaşayan içindeki yumuşak dokuyu korumak için sert kabuklara sarınan istiridyeler.Doğadaki her şey gibi tanrı mucizesi o küçük canlılar.Zamanın bir yerinde birden bire içlerine,o sert kabuklarını aşıp da yabancı bir madde girdiğinde onu kendi öz salgısından oluşan sedef katmanlarıyla kendinden parça haline getiren,o yabancıyı kendinden de değerli kılan,kendinden bir parça haline getirdiği yetmezmiş gibi onu yeryüzünün en kusursuz mücevheri haline dönüştüren,denizlerin mücevher ustası istiridyeler.
Hayat akıp giderken bir gün aniden bir şey olur.
Zırhlarınızı delip geçen,duvarlarınızı yıkan,her yerinizi açıkta bırakan bir şey….Hayalinizde bile yokken Tanrı size bir mücevher ustası olmanın kapılarını açıvermiştir işte.
Daha önce hiç olmayan bir şey olur o an bilemezsiniz ne olduğunu.
Bir yerdesinizdir,bir davette,sokakta,barda,işyerinde,durakta,okulda herhangi bir yerde…
Bel ki de hiç gitmediğiniz bir parkta.

Ve hiç kullanmadığınız iki kelime yan yana gelir BU O…dersiniz
Ve dersiniz başlamıştır…! Tam da o anda o hiç bilmediğiniz şeyi öğretecektir hayat size…AŞK can bulmuştur bir insan bedeninde.
Koşar adım gidersiniz ona doğru
Geri dönüp tersine koşmak ister bir yanınız.
Yapamazsınız.Gözlerinizi kaçırırsınız.
Çok geçtir.Yüreğiniz görmüştür onu artık
İşe yaramaz sağa sola çevirdiğiniz başınız.
Başınıza bir şey gelmiştir tanımlayamazsınız…
Aklınızdan habersiz konuşur yüreğiniz.
Dudaklarınızdan bağımsızdır gözleriniz.
O öylece durup bakar size…
Çırılçıplak hissedersiniz kendinizi.Avuçlarınız terler,dudaklarınız titrer,yüzünüze hiç bilmediğiniz bir başka renk gelir.
Aşkın rengidir o…Hiçbir renkle karışmaz,hiçbir renkten oluşmaz,
başlı başına ana renktir o.Yabancı cümleler eklenir dilinize….
İçinizde bir başkası bağırıyor zannedersiniz ..BU O DİYE…
O DİĞER YARIM…O BENİM SONSUZ AŞKIM…
O BENİM SON SEVDİĞİM DİYE.
Sonra bir an durup korkuyla eğilip içinize bakarsınız…
O başkası sandığınız sizsinizdir sizin özünüzdür o başkası sandığınız…
Tamamlanmak için bekleyen özünüz,haykıran,yakaran özünüz.
Başınızı kaldırırsınız hayata bakarsınız….Aklınıza yatmaz
şartlarınıza uymaz sizden çok büyüktür belki de küçük siz çirkinsizdir belki o çok güzel siz zenginsinizdir o degil…vs…
Ama uysa da uymasa da “o”dur özünüzün diğer yarısı.
Siz karar vermemişsinizdir buna.Siz karar veremezsiniz.
İnkar da etseniz,isyanda etseniz odur ve orada duruyordur…

Gördüğünüz en gerçek şeydir…Hatta o kadar gerçektir ki
hayatınızın tüm yalanlarını çıkarır kendi gerçekliğiyle ortaya….
Önce korkarsınız sonra dokunursunuz ona…
Asırlardır tanıdığınız birine dokunuyorsunuzdur sanki…
Kendinize ….Varlığından haberiniz olmayan parçanıza.
Kokusu sizin kokunuzdur,gülüşünde size ait bir şey vardır.
Nefesine ihtiyaç duyarsınız yaşayabilmek için.

İstiridyelere benzer gerçek aşıklar …
Tam tamına birbirlerinin üzerine kapanırlar ve aralarında hiçbir şey yoktur inci tanesinden başka…
Hiçbir şey yoktur aralarında aşktan başka.
Öyle kendiliğinden şüphesiz bir güven bağlılık,huzur ve zaten olması gereken oymuş gibi bir benimseyiş vardır.
İlişkilerde olan o “Kim daha fazla seviyor” sorusu,
acaba ihanet eder mi şüphesi,bırakıp gider mi kaygısı yoktur.
Hiçbir hesap yoktur,adımlar birbirine uygundur,
sorgusuz sualsiz koşulsuzdur…
Kimse kimseyi bırakıp gidemez…gitmez…
İnsan “kendini” bırakıp gidemez.
Hayat karşı koyar bazen aşka…Kader karşı koyar….
Rüzgar tersten eser..Yasalar,genellemeler,kurallar,
ezberlenmiş yaşam şekilleri,düzenler,düzenlemeler….
Tüm bu olumsuzluklara ilahi bir güçle,
inançla direnir gerçek aşıklar.Erdemli aşıklar…
Aşkın hayattan daha büyük olduğunu kabul eden aşıklar.
Aşkın bir kez olduğuna inanan onu sıradanlaştırmayan
onu sanki hep başımıza gelebilecek hoş bir heyecan tanımlamasına indirgemeyenler,onu herkesin birkaç kez yakalandığı bir hastalık zayıflık,zaaf,gibi küçümsemeyen gerçek aşıklar…
Aşkın hayattan daha büyük olduğunu kabul edip birbirlerine sarılan gerçek aşıklar herkesten biraz daha şanslı olduklarını bilirler.
Tanrının tekliği kadar aşkın da tekliğine inananlar…!

Bir mucizeye bakar gibi bakar onlar birbirlerine…
Onları nerede görseniz tanırsınız…
Onların inanmış,teslim olmuş,akıp giden,derin,
herkese uzak birbirlerine yakın,asil,soylu,duygulu eksiksiz başka türlü bakışları vardır….Saf bir suya bakar gibi…
Konumları,sıfatları statüleri ne olursa olsun
onlar tamamlanmış insanlardır….

Bazıları yenilir hayata….
Başlarına gelmiş aşkın gerçekliğiyle yüzleşmekten korkarlar…
Aşk uğruna vazgeçmek zorunda kalacakları,
yaşarken sahip oldukları servetleri ya da çevreleri,
sıfatları vardır….Kazandıkları şeyler vardır…
Bazılarının terk etmek zorunda olduğu şehirler,
bazılarının insanlar,bazılarının evleri vardır….
Aşkı daha vazgeçilebilir görürler .
Yeri doldurulabilir zannederler….Akıl üstündür derler…
Ukalalık yaparlar….Cahil cesareti gösterirler….
Ben gidebilirim derler…Giderler de….
Sahip oldukları her şeye emek vermişlerdir ve kazanmışlardır ya…!
Oysa aşkı “lütfetmişti” tanrı onlara…!
Neyin daha değerli olduğunu anlayamazlar o an…
Bir daha asla içlerine bakmadan yaşamayı göze aldıklarını bilmeden giderler.Kendi içlerini,kendi parçalarını kendi gerçeklerini kaderlerini bırakarak,alınyazılarını söküp atarak giderler….
Özlerini bırakıp giderler
Aynaya bakıp dünyanın en güçlü insanını göreceklerini zannederken bir de bakarlar ki ,
artık kendilerine görünen bir suretleri yoktur aynada….
Hayatın içinde ezbere ,içlerinde bir uçurum taşıyarak her bedende uçucu,her bakışta izsiz,kalabalıkların içinde ıssız anlamsız ama alkış alarak yaşamaya devam ederler…
Onlar dalgalara,fırtınalara,yenik düşmüş birbirlerine kapanmaktan
sedeflerini paylaşmaktan vazgeçmiş istiridyelerdir,vazgeçerler hemen.Oysa istiridyeyi istiridye yapandır o içlerine giren yabancı zannettikleri şey.bırakıverirler kendilerini.
diğer yarıları bir başka kıyıya vurmuş bir başka karanlığa savrulmuştur kırılıp parçalanmıştır artık…..
içlerindeki o yumuşak doku eriyip gitmiştir
incileri ise,kumların çakıl taşlarının,
başka batıkların arasında diplere gömülmüştür.
İstiridyenin tamken olan o büyülü,el değmeden yapılmış kıymetli bir mücevher olan güzelliğinin değeri hiç olup gitmiştir,.
Sıradan bir deniz kabuğu,
sıradan bir taş parçası olmuştur artık onlar…..uzak kıyılarda….!

Bırakmamak gerek aşk geldiğinde….Fütursuzca gitmemek gerek…
Yıllar yıllar sonra,ışıltılar,kazandığınızı sandığınız şeyler,
düzenler anlamını yitirip de
Önce kalabalıklar,sonra hayat sizden elini eteğini çektiğinde,
boş bir salonda oturup keşke yıllar önce o aşkı orada bırakıp gitmeseydim dememek için,
tamda o anda,aslında,
içinize,özünüze,diğer yarınızın nefesine ihtiyaç duyacağınız için,
son kez eğilip baktığınızda içinizde o derin yarayı gördüğünüz an tüm hayatınızın canı yanacağı için ve artık çok geç olduğu için
ve ölürken aklınızda yalnızca o,
kalbinizde ise o inci tanesinden kalan benzersiz boşluk olacağı için aşkın hayattan da büyük ve Tanrı gibi tek olduğunu bilip aşkın hakkını vermek gerek….
İnsan gibi yaşayıp,istiridyeler gibi aşık olup,ölüm geldiğinde inci taneleri gibi ışıldayarak karşılamak gerek.

iNCİ DİLEĞİ TUTMAYA NE DERSİNİZ ?

 
Toplam blog
: 41
: 1248
Kayıt tarihi
: 09.12.08
 
 

Hayatımızın gayesi, gayelerimizi hayata geçirmektir. Benim de şu anki gayem, burada bir şeyler ya..