- Kategori
- Deneme
Bir dost...

"Dostluk gibisi var mı?"
Bu yazımda sizlere, ne “Açılım” , ne Mevlana’nın “Gene gel/ ne olursan ol, / ister ateşe tap, ister puta/ ister yüz kere tövbe etmiş ol/ ister yüz kere bozmuş ol tövbeni/ umutsuzluk kapısı değil bu kapı/ nasılsan öyle gel.” Diyen ünlü sözüne inat, birbirlerine küs olan liderleri, nede sokak olayları karmaşasında önce “İstifa edeceğiz” diyen, daha sonra da İmralı’dan aldıkları talimatla Meclis’te yeni partiyle kalacaklarını söyleyen kapatılan DTP ‘ den bahsetmeyeceğim… 18/19 Aralık tarihleri arasında yapılan Bursa 13. Edebiyat Günleri’nin bu yılki konusu, Modern Türk Şiiriydi. İlk gün, Teyyare Kültür Merkezi’nde Bursa İlahiyat Fakültesi’nin Tasavvuf Edebiyatı uzmanı Prof Dr. Bilal Kemikli’nin başkanlığında, Yeni Şafak Gazetesi’nin kurucu kadrosunda bulunan ve “Töre”, “Mavera”, “ Dergâh” gibi dergilerde yazan Şaban Abak, yine Uludağ Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi’nin “Klasik Türk Edebiyatı Tasvir Geleneği” konusunda uzmanlaşmış Yrd. Doç. Dr. Saadettin Eğri ve TCDD’nin Basın Müşaviri ile Celal Fedai’nin katıldığı söyleşide ağırlıklı olarak “Türk Tasavvuf Edebiyatı”nın irdelendiği konuşmaları dinledikten sonra, iş arkadaşlarımın adıma düzenledikleri “ Emeklilik Gecesi”ne ailemle birlikte katıldım. Çalışma hayatı birçoğumuzda iyisiyle kötüsüyle mutlaka iz bırakmıştır. Ben çalıştığım yerleri hep aile ortamı olarak gördüm ve bu felsefemide tüm arkadaşlarıma yansıtmaya çalışmışımdır. Kendini bilmez üstün, astlarına gereksiz baskılarda bulunduğu ortamlar çalışanlara zehir olurken, onca iş yoğunluğu içinde bizler takım ruhuyla bir bütündük. İşte böylesi bir gecede PTT’deki çalışan arkadaşlarımı hep birlikte görmek, beni oldukça mutlu etmişti. Hele eğlencenin doruğunda, yan servisimizde çalışan ve daha sonra Samsun’a giden dostumuz Coşkun Karaca’nın gönderdiği e-telgraf hepimizde duygu seli yarattı. Bunu sizlerle de paylaşmak istedim; “ ERTUĞRUL ERDOĞAN’A VEDA… Bursa Öğretmen Evi, Yılmaz Erdoğan’ın Neşeli Hayatı”nı daha yeni izliyoruz, senin son Cuma’sına şunun şurası ne kalmış; yedisi çıkmış çocuğun hayattan aldığı kadar. İlk yedi ile başlayıp yetmişlere uzanan yolda Salvador Dali’nin Belleğin Azmi’ndeki gibi eridiğini görüyor insan zamanın. Zamanı eritenin, zamanın bitmesi ölçüsünde sevdiklerimizi çoğaltması bize bahşettiği en güzel hediye… Söze sultan ile başlamak gerek hakkını vermek adına. Hatırlıyorum mecburi bir asansör yolculuğunda tartışma ile başlamıştı tanışıklığımız belki de birbirimizi daha iyi tanımamız adına. Demeyeceğim iyi dostluklar kavgayla başlar diye ama örneği olsun diye bizi koysunlar Ekşi Sözlük’e. Eğer tanımı olacaksa. Selam sana Sezin Sultan selam sana Sezin Abla. Hey Bay! Yürü de görsün endamını benim diyen kaç tane Polat varsa oralarda. İyi ki yokum orda, bunu da unutma, sevmem benden kaytan bıyıklısını civarımda. Yollardım seni dokuz sekizlik notalarınla. Selam olsun Eren sana. Daha doğarken şanslı doğmuşsun ne diyeyim, biz daha para biriktireceğiz ulaşmak için senin makamına. Hacı’m selam olsun sana. Yalan söylüyorlar pancardan çıkarmış diye. Kapkara şey o canım, kim inanır bembeyaz şekerin ondan çıktığına. Git de gör Bursa’ya, şeker kimmiş nereden çıkmış, diye. Selam olsun Ahmet Ağabey sana. İbrahim Bey bir kez görüştük, selam olsun sana da. En sevdiğim arkadaşımın en sevdiği olarak yazmıştım belleğime. Samimiyet, içtenlik ve iyi niyet belli ki vücut bulmuş aynı çatıda. Hasan’a bağımlı tanışıklık nihayete erdi. Artık o kendi varlığıyla değerli, ne mutlu sana Hasan ve değerli bir hazinen var. Selam olsun Göksu’nun annesi sana, selam olsun Filiz sana. “Aynı ruhun iki bedende dolaşmasıdır” diyor Montaigne denemelerinde dostluk için. Fazla söze ne hacet, inşallah diyelim o bedenlerden biri olma ümidine. Yaradılışındaki insan sevgisinin Muro’yu bile kıskandıracağı dost, sana da selam. Sana da selam olsun Hasan. Ve böylesine değerleri bir çatıya toplamış orkestra şefi, bilgi ve tecrübesiyle herkesi kendine hayran bırakan Mustafa Sabri, müdürüm, sana da olsun selam. Evet, kime kısmet olur sevilmek, arkasından tebessümle bahsedilmek, kime kısmet olur, insanı kırmanın hayata gelişin gayesine ters olduğunu bilerek yaşamak. Kime kısmet olur bir bardak su istese barajların ona feda edilecek olduğunu bilmek. Bu ayrılık veda değil. Bir kapın vardı gidecek, bak çoğalarak kaça ulaştı. Ayrılışın bir de filiz bıraktı; çalışkan, güler yüzlü, ne yaptığını bilen. İpliğini almış eline başlamış ince ince işlemeye. Benden selamı Oya’ya da sen ilet, buradan göremediğim oradaki herkese ileteceğin gibi. Seviyoruz seni Ertuğrul Erdoğan, Serpil Hanım ve Ege ile yolun bahtın açık olsun, neşeli bir hayatın olsun…” Ünlü Alman düşünür Nietzsche, bir sözünde; “ Güller, laleler, karanfiller, bütün çiçekler solar, çelik ve demir kırılır ama gerçek dostluk ne solar, ne kırılır..” Benden de selam olsun gerçek dostluklara… Gelelim Bursa 13. Edebiyat günlerinin son gününe… Bir gün önce, “Sen Ağlama Bebeğim” adlı şiir klibimin gösterimi için Büyükşehir Belediyesi’nin bilgisayarına yüklendi ve tarafıma da telefonla bilgi verileceği söylendi. Bekledim. Bir yanıt yoktu. Şiir dinletisi için gittiğimde, sorumlu Servet Hocaoğlu’na “Şiirimin gösterimi olacak mı?” diye sorduğumda, aldığım yanıtta; “Hayır” dı. Bursa’da bir yazan olarak, o an üzüldüm ve kendisine, programı protesto ettiğimi söyleyerek salondan uzaklaştığımda, dışarıdaki yaşamda şiir ahenginde yine devam ediyordu… Teyyare Kültür Merkezi’nden uzaklaştığımda, acaba on üç rakamının uğursuzluğu gibi, ”Edebiyat Gününe de siyaset mi bulaşmıştı? Diye de kendi kendime sormadan edemedim… İşte size şiir klibimin linki, “Modern Şiire” örnek mi, değil mi? Siz karar verin…
http://video.milliyet.com.tr/Web/BlogVideoIzle.aspx?VideoId=17848
Sevgiyle ve dostça kalın…
Ertuğrul Erdoğan/Bursa 20 Aralık 2009
http://video.milliyet.com.tr/Web/BlogVideoIzle.aspx?VideoId=17848
Sevgiyle ve dostça kalın…
Ertuğrul Erdoğan/Bursa 20 Aralık 2009