Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

08 Aralık '20

 
Kategori
Anılar
 

Bir Dostluk Hikayesi Bu

55 YIL SÜREN DOSTLUK
NEREDEYSE BİR ÖMÜR
Katlanarak akan duru bir su olunca zaman, kendi denizine çeker kürekleri hayat. Hayatın tanındık-tanınmadık, bilindikbilinmedik bütün yüzleri görülür, ömür ırmağında sürüklenirken hayat denizine doğru. Irmağın kıyılarını “Sevgi Ormanı” süsler, “Dostluk Meyveleri” de bu ağaçtan toplanır.
Ardından ilgi, şefkat, sadakat, mutluluk ve kutluluk duygularını yüreklerine katık ederek bu günlere gelen iki kişi ile karşılaşırım geçmişe karışan dünlerde. 
 
Elli beş yıl süren ülfetin, bu iki dev çınarın durumu tıpkı yağmur ile toprak gibi. Değil mi ki yağmur toprağına, toprak da yağmuruna muhtaç...Yılların olgunluğu yüzlerinde çizgiler, saçlarında beyazlıklar
gösterse de, onların dostlukları hâlâ yeni dikilmiş bir fidan gibi taptaze.
 
Aslında birbirlerine hiç benzemiyorlar; giyim tarzları, yaşantıları, hayalleri ve dünyadan beklentileri tamamen ayrı ama birlikteliklerinde hep aynı dili konuşuyorlar.
 
Dostluk bu muydu, birbirlerini uzun yıllardır tanıyor olmalarından mı kaynaklanıyordu dost olmaları? Dostlukları buna mı dayanıyordu, -eskiden tanıyor olmak- dost olmaya yeter miydi?
 
Bu soruların cevapları aslında onların sevgiyle yoğrulmuş kalplerinde gizliydi ve dillerinden ikrar etmelerindeydi. Bu ikrara yönelmeden önce onların kimliklerini yansıtalım.
 
Onlar, yaşları altmışlarda, hayatları baharda, iki naif insan. Çocuklukta tanışmışlar. Aynı mahallede büyümüşler, aynı ilkokuldan eğitim almışlar. Aynı ortamlarda oyun oynarlarken, arkadaşlık etmiş, dost olmuş ve bu dostluğu “Dile kolay” tam elli beş yıldır sürdüre gelmişler.
 
Birinin adı Ceylan, diğerinin adı Mehmet Ali.
Hani neredeyse tüm şehrimin yakından tanıdığı, bilgi birikimleriyle talebeler yetiştiren, nefesi kadar, zekâ gücüyle de çok hizmet eden Mehmet Ali Hoca.. Hocalığı, kırk yıllık cami hocalığı; vaaz verir, ezan okur, arzu edene Kur'an okumayı öğretir. Kur'an edebinden nasiplendirir. Pak simalı, arı, duru insan. İyilik sever, gönül kazanıcı, kalp onarıcı. Sesiyle, sevecen kişiliğiyle gürlek bir Âdemoğlu.
 
Ceylan Bey, hocamızın tam zıttı bir yaşantıya sahip, hani şu "Ne traş, ne takı, ne çakı, erkeğe yakışan tek şey rakı" diyenlerden... Her yudum rakının cevapsız soruların tercumanı olduğunu düşünenlerden. İçkili ortamlarda muhabbet etmeyi seven biri, koyu CHP'lidir kendisi. Vazgeçirtilmesi imkansız Atatürk sevdalısıdır. Lakin güzel insandır. Kibar konuşur, küçük-büyük her gördüğüne hürmet eder. Birilerini üzmekten, kalp kırmaktan öyle sakınır ki, belki bu yüzden herkese "Canımsın" diyerek yaklaşır.
 
Saygıdeğer Mehmet Ali hocamız elli beş yıl öncesinden dost olmuş Ceylan Beyle. İlk karşılaştıklarında çocuk Mehmet Ali, Ceylan ismininden etkilenmiş. Herkes "Kız adı" diye alay ederken Mehmet Ali bu ismin erkeğe konulmasını merak ederek yakınlık göstermiş Ceylan'a... Sonra ismin, anasının ahti üzerine kendine verildiğini öğrenmiş. Onu doğuran anneciği hamileliği sürecinde hep "Bir kızım olacak ve adını Ceylan koyacağım. Kimse itiraz etmeyecek" der dururmuş. Lakin kadıncağız doğum yaptıktan kısa bir süre sonra vefat etmiş. Bir oğlu olduğunu bile öğrenememiş, aile onun arzusunu yerine getirmek için, erkek çocuğuna Ceylan ismini vermişler. Çocuk büyüdükçe bazı çevrelerde ismiyle alay konusu olmuş, ama o anasının hatırası olduğunu bildiğinden bunu hiç umursamamış. "Kimse bilmez, kimin nedenini konuşur durur öyle" deyip geçmiş...
 
Ceylanl'a Mehmet Ali kimseye aldırmadan aralarında arkadaşlık oluşturmuşlar. Zaman sürecinde arkadaşlık sıkı dostluğa dönüşmüş. Tanıştıkları günden bu güne geçen zaman içinde farklı yaşamlar girmiş aralarına. Yeni arkadaşlar, farklı dostluklar olmuş yaşamlarında fakat hiç kıyaslamamışlar dostluklarını başkalarıyla. Yıllar geçse de aradan, her buluşma sanki bir önceki gün kadar uzakmış dostluklarına…Dostu dosttan ayıracak uzaklık yoktur diye düşünürler, her ikiside...
 
 
Ceylan Bey 70'lerde Almanya?ya gitmiş, uzun yıllar gurbet elde çalışmış. Ancak, mesafeler ve başka dostluklar kısıtlamamış onların paylaşımlarını… Hani denizlerin ortasındaki bir adayla, dağların ortasında bir göl birbirlerine hep uzaktırlar ya; ama dostluklarını gündüz kuşlarla, gece yıldızlarla iletirler
birbirlerine. Onlar da mektuplarla ve telefon telleriyle yakınlıklarını korumuşlar.
 
Diyorlar ki: “ Birbirimizi hiç üzmedik, belki çoğu zaman birbirimizin fikrini ya da bir hareketini onaylamadık ama bunu söylemek için birbirimize karşı hiç kırıcı, rencide edici konuşmalar yapmadık, birbirimizin yaşantısına-yaşananlara saygı duyduk. Hayatı gördüğümüz şekilde sevdik, hiç detaylarını kurcalamadık. Dost edinmek için kurallar yoktur. Uzun hayat yolculuğunda konuşabileceğin bir yoldaştır dost, yolun kendisidir.” diyorlar.
 
“Dostlukta her koşula rağmen koşulsuz, içinden gelerek bağlanmak vardır. Paylaşmak, özveri olduğunu düşünmeden verebilmek vardır. Dost sevgisinde hiç bir pazarlığa yer yoktur.” Söylemleriyle belirtiyorlar yarım asrı geride bıraktıkları dostluklarını...
 
İşte gerçek dostluk buydu. “Bir dostun uğruna ölmek zor değil, uğruna ölünecek dostu bulmak zordur.” Onlar birbirlerini bulmuş, geleceğe örnek dostluk sergiliyorlar. Günümüzde dostluklar ne yazık ki yavan yaşanıyor ve çok kısa ömürlü oluyor.
 
“Pir Sultan Abdal”ın dediği gibi: “Ellerin taşı hiç bana
değmez, ille de dostun gülü öldürür beni.” Bu dizeleri Pir
Sultan?a söyleten mutlak yaşanmış bir olaydır ve ne güzel
anlatır dostluğu…
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara