Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

10 Nisan '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir evsizin penceresinden...

Bir evsizin penceresinden...
 

Denize sıfır, 1+0


İlk karşılaştığımda, zaten, alabildiğince kafası iyiydi..
Uzun zamandır onu uzaktan izliyordum.. Acele bir işi varmışçasına bir yerlere gidiyor, sonra da aynı hızla geri dönüyordu..
Döndüğünde mutlaka bir şeyler oluyordu ellerinde.. Taşıyarak yaşadığı yere götürdüğü bir şeyler..
Kimi zaman ısınmak için yaktığı sandık parçaları, kimi zaman gazete parçaları, atılmış bazı yiyecekler..
Kumaş parçaları.. Bira şişeleri.. Eski ayakkabılar..Ceketler…
Arada çiçekler..
Sahilde, küçücük merdivenin altına kurulmuş bir dünyaya taşınabilecek her şey..
“Merhaba” dediğimde doğal olarak ürkek ve şüpheci gözlerle bakmıştı..
Ancak, kendisi gibi düşünebileceğimi kavradığında açılmıştı pandoranın kutusu..
“Dünyanın sayılı zenginlerinden olmalısın” dediğimde onun bu güzelim sahilde denize sıfır bir mülkiyet hakkını herkesin gözünün içine baka baka kullanmakta olduğunu fark ettiğimi anlamıştı..
Öyle ya..
Orada sabah uykularından fedakarlık ederek erkenden uyanıp bedenlerinin sağlığını başkalarının daha fazla kazanmaları uğrunda korumaya çalışan bir sürü insanın gözlerinden kaçan bir zengindi o…
Hayatı satın almıştı, yaşamayı, hissetmeyi, ağlamayı, gülmeyi, uyurken yanına gelen oranın diğer sahiplerinden dombili adındaki obez köpeğin dostluğunu, denizin dalgalarını, çimenin kokusunu, güneşin sıcaklığını, rüzgarın serinliğini, bulutların beyazlığını, insanoğlunun paylaşımlarını satın almıştı..
Sabah karanlığında koşuşturup duranların bunları satın alması, yani kendi emeklerinin değerinin karşılığının onun satın aldığı şeylere erişebilmesi yüzlerce yılı bulurdu..
Bedenleri sağlıklı olacaktı, onun için erkenden koşacaklardı, bir başkası o sağlıklı bedenden kazandıklarını cebine koyacaktı sonunda.. Belki bir ev, araba, yazlık, banka, para filan..
Alacakaranlıkta koşanlar için tatmin ediciydi, gelgelelim uzun yıllar sonra elde edilebilecek şeylerdi bunlar..Ayrıca yarı yolda kalmamanın bir garantisi de yoktu..
Bizimki, bütün bunların farkındaydı, ve hep bıyık altından gülerdi her şeye..
Konuşmalarımızdan birinde bana kendisine “Ah be abi, sen bu hallere düşecek adam mıydın..?” diyenlere çok sinirlendiğini söylemişti…
“Ulan geri zeka, esas sen kendi haline bak..” demişti eşofmanlı eski bir dostuna..
“2 araba, 3 ev, 1 yazlık, 6 sıfırlı banka mevduat cüzdanı..özel okullar çocuklar için, gelecek garanti inşallah” diyorsun kendi halin için.. “Oğluuuum, sakın ha kibirlenme..Onlar bir üfürmeye bakar, sabah kalkarsın amme alacakları, arkadaşının icrası, bir hastane doktoru, profesyonel bir üçkağıtçı filan, yerle yeksan olursun bir anda.. Anlamazsın bile.. Sağını solunu iyi kolla yaşarken, bütün bir ömrünü bunları korumak adına heba et sonra da geber git..” diye devam ettiğinde enerji üretmek için spor yapan eski dostunun bütün enerjısini sabahın bir vakti yok edivermişti…
Birden bu anlattıklarının aslında yaşadığımız bütün bu saçmalıkların yüzümüze vurulması anlamını taşıdığını düşündüm..
O küçücük ama zengin dünyası bizim saraylarımızdan daha görkemliydi..
Bunu anlayabildiğimi söylediğimde bir sigara yaktı..
“Hayat o kadar acılar yükledi ki bana..” dedi..
“Ben de başka bir pencere buldum kendime, mutlu olabileceğim…Şimdi o pencereden bakıyorum bu olan bitene ve insanlara gerçekten çok acıyorum.Kocaman bir ağız dolusu kahkaha atamıyorlar…Hıçkıra hıçkıra ağlamanın duygusunu bilmiyorlar..Birbirlerine düşmanca bakıyorlar adeta..Kalabalıkların üstüne basa basa, can acıta acıta debelenip duruyorlar.. Nasıl acımazsın..”
Kısa bir durakladıktan sonra devam etti..
“Bütün hikaye de bundan ibaret…Hiçbirisinin penceresi yok..”
Omuzlarına yüklediği acıların ne olduğunu hiç sormadım..
Zaten biliyorum….
Umarım yarın ordadır bir iki kelam daha ederiz..  

 
Toplam blog
: 38
: 191
Kayıt tarihi
: 23.01.15
 
 

Hayat üzerine aklımdaki her şeyi buraya yazıyorum. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara