- Kategori
- Deneme
Bir faninin pişmanlığı-1

Sustum. Kendim için, ailem için, hayatımı refah içinde yaşayabilmek için sustum. “Konuşsam ne faydam olacak” diyordum kendi kendime. Evet, burada yanarken ne kadar da anlamsız geliyor bu soru. Konuşmadığım için yanacağımı hiç kimse söylemedi. Adaletsizliğe sessiz kalmanın destek olduğunu söyleseydiler belki de konuşurdum. Ama konuşsam üniversitenin en popüler kızı benimle evlenmezdi. Bankada sayamayacağım kadar param olmaz, herkesin iştahla baktığı harikulade bir kariyere sahip olamazdım. Kesinlikle bu güzellikler varken kim konuşmak ister ki. Hadi ben cahildim. Yıllarca okumuş, unvanı dağı taşı delen karizmatik hocalarım ne için uyarmadılar beni. Hepsi ağız birliği yapmışçasına eğer güce sahip olmazsam ezileceğimi söylediler. Gücün anlamının şeref olduğunu, namusun her şeyin önünde olması gerektiğini anlatsaydılar belki çok farklı biri olurdum. İşsizlikle, arkadaşlarımdan geri kalmakla korkuttular beni. Ben de hepsini ezip geçtim. Bilgimle yenebildiğim çok az arkadaşım vardı. Rekabet sadece beyinle yapılmazdı. Biraz bel altından vurmalıydım. Anadolu’nun köylerinden gelmiş bıçkın gençleri çevremle kandırıyor ve daha sonra kızlarla aynı yatağa sokup fotoğraflarını çekiyordum. İş hayatında, yüksek lisans yaptığım dönemde kısacası her sıkıştığım an insanların mahremiyetlerini delebiliyor ve fotoğrafları işime geldiği şekilde kullanıyordum. Çok mutlu… çok haz….
Uzaktan bir ses gelir: “Nerde olduğunu unutma insanoğlu. Söylediklerine dikkat et”
Efendim kusura bakmayınız. Kimseye karşı kabalık etmek istememiştim. Artık sussam iyi olur. Öyle değil mi? Hayır susmayacağım! Sen de anlatmadın doğruyu. Ailemde dâhil olmak üzere binlerce şakşakçının beni sarhoş etmesine ve hayatımı yönetmelerine karşı çıkmadın. Keşke bir işaret gönderseydin. Keşke keşke…
Demek evren sana yanlış yaşadığınla alakalı bir işaret göndermedi. Biraz düşün bakalım insanoğlu. Biraz düşün ve hatırla…
Kızımdan bahsediyorsunuz değil mi? Ama onun dediğini yapmasam işten kovulabilirdim. İşsiz kalmak bu ülkede tanrısız kalmaktan daha kötüdür. Anlıyorsunuz değil mi? Anlıyorsunuz fakat… İtiraf etmek gerekirse… Sen söyledin fakat ben anlamadım. Evet, hata yaptım. Koskocaman bir hata..
Günlerden Cumaydı. İşten yeni gelmiştim. Her zaman ki gibi ilk işim kızımın odasına girmek ve ona sarılmak oldu. “Ne yapıyorsun evladım” dedim. “Baba mini etek bakıyorum” dedi. “Yavrum mini eteği ne yapacaksın” dedim. “Yarın sevgilimle buluşacağız, onun için istiyorum” deyince kan beynime sıçradı. Aslında çok normal olan bu durumu ne için bu kadar abartmıştım. Bir sürü hakaret ettim kızıma. Bilgisayarını aldım ve çıktım odadan. Yaklaşık bir saat sonra bana profesyonelliği öğreten manevi babam, patronum Sami Bey aradı. Herhalde bizim kız onun kızını aramış ve olanları anlatmış. Karısını ortaklarına ihale yoluyla pazarlayan Sami Bey bana babalık dersi vermeye başladı. Ahlaki çöküntü anında insanların bir asalak gibi sığındıkları kelimeler var ya -medeniyet, özgürlük- onları sıkılmadan, usanmadan defalarca anlattı bana. Benim yobaz olmadığımı medeni bir insanın bireylerin hakkını kısıtlamak gibi cahilane hareketlere kalkışmayacağını söyleyince inanmış gibi yaptım. İçimden gülerken, dışımdan patronuma hak veriyordum. O gün kızımı bizzat mağazaya götürdüm ve en medenisinden bir mini etek aldım. Sonra da buna ek olarak, diğer gün sevgilisinin yanına götürdüm.
Kısacası cebi dolu, statülü, medeni fakat kalbinde doktorların tespit edemediği bir ağrıyla yaşayan bir insandım. Ayın yirmi dokuz günü kalbimdeki acı kendini hissettirirken maaş günü her şey yoluna giriyordu. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Hadi götürün beni cehennemin en yakıcı köşesine.