- Kategori
- Futbol
Bir geldiler, PİR geldiler! DKV:1-FB:0

İspanya Aslanı ürkek kediymiş meğer!
Şampiyonlar Ligi grup kur'aları çekildiğinde ilk yorumun, Porto FC ve Arsenal güçlü ama biz Dinamo'ya takılırız, olmuştu. Gerçi onlar çelme taktı, deviren Dinamo-Kiev oldu, üstelik öyle ahım şahım oynamadan. Kuzey ülkelerinin futbolu ters geliyor Türk takımlarına, (Metalist takımı bile bizim takımlardan birini saf dışı bıraktı, diğerini oynatmadı.) Hani iki yıl önce de yine Dinamo'ya takılmıştık.
Dünkü maç son şanstı Kanaryalar için. UEFA'yı bu yıl anlamlı kılan, 20 Mayıs'ta Kupası finalinin Kadıköy- Şükrü Saraçoğlu'nda oynanacak olması elbette. Ezeli rakibe bile motivasyon kaynağı olan muhteşem stad bizim ruhsuzları tınmadı bile. Deveye sorulan o meşhur soru var ya. Ben de ilk kez nereden başlayacağımı bilmiyorum.
Tarhana çorbası niyetine afiyetle için gari:))
Dün FB TV'de geçen yılki CSKA-Moskova-Fener maçının tekrarını iç geçirerek izledim. Takımdan eksilen Kezman, Aurelio ve Zico. Yerine gelen omzu dolu Aragones ve başı taçlı Güiza. Bir Aurelio'nun eksikliği bu kadar kötü yapar mı takımı? Kaleci aynı, savunma aynı. Takımda istek, gayret ve ruh yoktu resmen. Hava soğuk, yerler buz tamam da. (Geçen yıl Sivas'ta -26 dereceyi gördüler, keza Kayseri ve Konya'yı tecrübe ettiler. )İlk yarı hep bizim sahada oynandığı için ikinci yarı o sahanın zemininde buz kalmamıştı. Rakip oyuncular nasıl koştu kanatlardan!
Geçen yılki kadar olmasa da yine bir umut, diye geçtik ekran karşısına. İlk 20 dakika gole kadar dengeliydi her iki tarafta. Orta sahadan bir topun kaybedilmesi ve aceleci Volkan'ın her zamanki gibi kaleyi erken terketmesi, Selçuk ve Lugano'nun bakışları arasında gol olmasına neden oldu. Tamamen kaleci hatası, hiç dikkat ettiniz mi, kaleci Volkan eğilip topu almaya tenezzül bile etmedi, önceki maçlarda olduğu gibi yerlere de atmadı kendisini.
Peki neden?
Geçen hafta Aziz Başkan ve yönetim kurulu İBB- Sivasspor maçını izlemişlerdi. Kaleci Hasagiç ve Petkoviç'in transfer edileceği haberleri yayıldı. Ayrıca Musa Aydın ve Mehmet Yıldız da alınacaklar listesindeydi. Dün maçtan birkaç saat önce Fenerbahçe'den gidecekler ve bu transferlerle ilgili haberler verildi sürekli. Gideceklerin başında ise Maldonado, İlhan, Ali Bilgin, Gürhan ve Kazım var. (Kazım'ın dışındakiler gidebilir, kimse bir şey demez.) Kazım ve düğün hazırlıkları yapan Emre kadroda yoktu zaten, diğerleri de yedek külübenin elemanları.
Futbolcular cin gibi maşallah, bu haberleri duymuşlardır mutlaka ya da hissetmişlerdir. Kurtarıcı olarak son 10 dakikada oyuna katılan, 2 yıldır bir-iki maçta fırsat verilmiş ve ilk Şampiyonlar Ligi maçına çıkan İlhan mı kurtaracak takımı? Yoksa geldiğinden beri varlık gösterememiş Maldonado ile Ali mi? Sonradan girenlerin üçü de bir ay sonra takımda olmayacak olanlar, ben olsam ben de oynamam. Maldo bir de kırmızı kart gördü, nerede çekecekse cezasını? Tam olarak anlamadım, hareketi kartlık değildi, sonraki yaptığı harekette.
Gelelim şimdi asıl konuya. İspanyol teknik Dede'yi hiç istemeyenlerdenim, bu görüşüm asla değişmeyecek, seneye Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kaldıracağını bilsem de. Dünkü hali neydi öyle Allahaşkına, saç-sakal, perişan bir halde, o halde oyunculara nasıl taktik ve güven versin? Huysuz olduğu için çocukları tarafından evden sokağa atılmış, ihtiyar, şarapcı bir yaşlı adam gördüm ekranda sanki. Gözleri yarı uykulu, bakışları kaymış, ağzı yarı açık, kaşınıp duruyor, oysa geçen yıl Zico nasıl yakışırdı kulübeye; takım elbisesi, sakin duruşu ve en zor zamanda bile masum gülüşüyle. Yenilsek bile kızamazdım ona, çünkü sorumluluğu üstlenirdi ve umut verirdi. Bu yıl maç sonu yorumlarını dinlemeye bile tahammülüm yok Aragones'in, sanırım çevirmeni ile de var uyuşmazlığı, ne istediğini tam anlatamıyor, karışık kuruşuk şeyler söylüyor. Bir de 2 gün odasına kapanıp ders çalıştığını söylüyorlardı.
Sözün özü, ürkek sarman kediyi, "İspanyol Aslanı", diye yutturmuşlar bize. Maç verilerine bakılırsa % 54-%46 üstün oynamışız. Ama nerede, kaleci Volkan'ın hemen önünde, geri paslarla. Aragones'in sistemi bu imiş, ayağa kısa paslarla oynamak. Ben sevmedim bu tekniği. Şöyle uzaktan vurdu mu küt demeli kale direkleri. Madem ceza sahasına giremiyorsunuz uzaktan atın! Güiza resmen sefilleri oynadı, yine aynı benzetme gelecek onun için, o da sokağa atılan o huysuz yaşlının torunu gibi. Küçük Emrah modunda hep yüzü. Semih ve Kezman'ın yerlerde sürünen hallerine baktım da Güiza, forması çamur olmadan bitiriyor her maçı. Güiza eğer golcüyse, ben de Steffi Graf'ım. En azından Kezman atamayınca kahrolurdu, "imdat!!!" derdi...
Dün maçın yıldızı, geçen yılın en zayıf halkası dediğimiz Edu idi. Lugano ve Carlos'tan bile iyiydi. Umudumuz ve uzak bölgelerin sürpriz adamı Deivid iyi değildi, sakatlanırım korkusu vardı belki de. Alex, yine buharlaşmıştı soğuktan:)) Gökhan ve Uğur da idare ettiler vaziyeti, Josico zaten Fener'in aradığı oyuncu değil. Selçuk sakatlanıp çıkana dek elinden geleni yaptı, Volkan "top atlamaca" oynamasa belki topu da çıkaracaktı. Yine de biz atamayınca beraberlik rakibin işine yarayacaktı.
Bir şeylerin değişmesine vesile olacaksa bu hazin son, ben memnunum yenilgiden. Geçen yılın maçlarını veriyorlar nasılsa, izlerim avunurum!
Dinamo Kiev, sert oynadı, yorulmadı, iki kez yokladı kaleyi, biri gol oldu. Hayrını görsünler, ne diyelim!
Çözüm Dede'ye "bye, bye!" ile olacak gibi. Çünkü futbolcularıyla ne Fizik'i, ne Kimya'sı, ne Tarih'i, ne Coğrafya'sı ne de Matematik'i tutuyor, hepsi ayrı telden çalıyor! Karne zayıflarla doldu. Öğretmenler Kurulu'nun kaktırmasıyla geçen öğrenciden kimseye hayır gelmez. Tecrübemden biliyorum.
Geçmiş olsun tüm camiaya!
Selamlar-sevgiler!