Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '17

 
Kategori
Kitap
 

Bir iş görüşmesi, bir kitap ve bir şehir

Bir iş görüşmesi, bir kitap ve bir şehir
 

Kitabın adı ‘Garson ve Mutlu’. Kurumsal bir firmanın 18 yıllık müdürünün tavsiyesi, kitabın adı ve işsiz Nezaket olarak bu üçlü ne büyük ironi!


Zihnimizin büyük bir kısmına analitik olarak hükmettiğimize inansak da, yapılan araştırmaların büyük bir çoğunluğu aldığımız kararların neredeyse %90’ının da duygusal davrandığımızı söylüyor. İşte bu duygusal güdülenme, bir yerden ayrıldığınızda nereye gitmek isterseniz ezbere sizleri o yola sokuyor, istemeden de olsa kendinizi o kapıda buluyorsunuz. Ben bütün bu yazacaklarımı ise, henüz şehrin sokaklarına alışmamış, beynime kodlanmamış sokak taşlarına bakarken düşünüyordum. Kaybolmamak ve henüz ‘bizim’ evimiz olduğuna tam olarak inanamadığım evimi bulabilmek için, tanıdık tabela ve dönemeçlerden geçiyordum.
 
Hava pek alışık olmadığım kadar ısınmaya başlarken aklımda şehir ile ilgili yapılan negatif uyarılar sinyal veriyordu. Kaybolmadan eve gitmek istiyordum ama en önemlisi o gün bana tavsiye edilen kitaba bir an önce sahip olmam lazımdı, bu kitap bana ne söyleyecekti? Neden bu kitabı bir iş görüşmesinde yaşımda büyük tecrübeye sahip bir yetkili bana tavsiye etmişti?
 
Güneşe kesinlikle çıkmamamız gerektiği uyarılarının yer aldığı saatte güneşin alnında yürüyordum, amacım önce kitabı almaktı. Buldum, aldım ve eve vardım. Terlemek ve uyumak eylemleri ancak hak ettiğinizi düşündüğünüzde sizi rahatsız etmiyor. Ben o gün sadece yürürken terlemiştim, yani çalışmaktan değil ve bundan çok rahatsızdım.
 
Kitabın adı ‘Garson ve Mutlu’. Kurumsal bir firmanın 18 yıllık müdürünün tavsiyesi, kitabın adı ve işsiz Nezaket olarak bu üçlü ne büyük ironi! (Yazar Fulsen Türker, web sitesi www.fulsenyaziyor.com ayrıca kendi bloğu da mevcut. Benim keyfim yerinde, bu kadar laf salatası ile uğraşamam diyenler için kısaca kitabın çıkış hikayesi ve Fulsen’in yazısını bulabilirsiniz.)
 
Fulsen topuklu ayakkabıları, başarılar ile dolu öğrenim hayatı ve kendini kanıtladığı bir iş sahibi iken bir anda işsiz kalan güçlü bir kadın. Bu süre içerisinde hayatını idame ettiremeyecek noktaya gelmesi ile müşterisi olduğu bir kafenin çalışanı oluyor ve hikaye başlıyor. Hikaye akarken de ‘kurumsal’ iş hayatı sorgulanıyor. Bunu sorgulayanlar var ise okumanızı tavsiye ediyorum. Kitap herkesin anlayabileceği bir dil ile kaleme alınmış, yazarın da hayali imiş. Okurken okuyucuya tepeden bakan kenarlara sıkışmış ve anlamı oturmamış kelimeler ile aşağılandığınızı hissetmeyeceksiniz. (Nasıl konuşurken İngilizce kelimeleri cümleye serpiştirmek marifet ise yazarlar da hiç bilinmeyen ya da Türkçe ’ye devşirilmiş kelimeleri kullanmayı marifet sayıyor. Kitap okurken bu beni bazen rahatsız eder sonrasında mail atıp ‘Tamam en çok sen biliyorsun, bana öğrettiğin kelimeyi bundan sonra cümle içinde kullanacağım söz! diye yazmak istemişimdir. Biraz daha işsiz kalırsam kesin yaparım.)
 
İnsanlar kendilerini içinde görmedikleri ve bulmadıkları hiçbir şey ile duygusal bağ kurmuyor. Büyük kitlere etki eden her ne var ise, biraz senden biraz benden biraz ondan şeyler barındırıyor. Bende kendimden bir şeyler bulduğum için bu yazıyı yazıyorum. Benim Fulsen’i bulup alnından öpesim, biraz konuşasım, gözlerinin içene bakıp dinleyesim var. Bunların da birden fazla sebebi var elbette. 
 
Bu satırları yazarken bir word dosyasını açmayalı yaklaşık iki ay olduğunu fark ettim. İki ay sonra bana bu word sayfasını yazı yazmak için açtıran işsizliğime, Fulsen’e ve bana kitabı tavsiye eden kişiye teşekkürü bir borç bilirim. Kelimelerin duygularım ile uzun bir süre sonra yeniden dans ettiğini hissetmek güzel bir duygu…
 
Sabah güne şükredecek ne çok şeye sahip olduğumu hissederek uyandım. Sadece bana ait olduğunu bile bile yaşadığım bu dakikaların ne büyük bir haz duygusunu yarattığını betimleyemiyorum. Masamda kahvem, dışarıda yağmur, kulağımda ‘Tony’den Swing serisi’… (Tony Gatlif ile tanışmayanlar var ise öncelikle Dumbala Laika dinleyerek güne uyanmalarını tavsiye ediyorum. Bütün filmlerini ve film müziklerini şiddetle tavsiye ediyorum.)
 
Dilerim ki bir daha asla kalemi bırakmayacak yoğunlukların içerisinde koşturuyor olmam. Hayalleriniz sizden vazgeçmeden onları sıkıca tutun, size ait olmayan hiç bir şey özel olmayacaktır. Kendinize ait duygu ve deneyimleriniz olmasını dilerim. Kendinizi bulmadan, hayat sizi bulamıyor.
 
Yüreğinizden aşk, ruhunuzdan huzur, kapınızdan yeni heyecanlar eksik olmasın.
 
Toplam blog
: 11
: 538
Kayıt tarihi
: 27.04.17
 
 

20 Mart 1990 doğumluyum. Bundan olsa gerek, baharları çok severim.  Gün doğmadan bilgisayar başın..