Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Bir kapıdan son kez çıkıyorsanız...

Bir kapıdan son kez çıkıyorsanız...
 

Her insanın yaşamında dönüm noktası olarak kabul edilebilecek bazı anlar vardır. Öncesi yaşamınızdan sonrasına kendiniz dışında pek az şey sizinle gelmiştir. Ya da öyle bir şey yaşamınıza girmiş ya da çıkmıştır ki artık sizin için hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Okula ilk başladığımız gün, çok yakınımızın doğumu veya kaybı, bir şehirden veya ülkeden göç, mezuniyet, evlilik, askerliğin ilk günü, terhis olmak vs.

Dönüm noktası bunu iyi tanımlamıyor. Belki kırılma noktası bu anları tanımlamakta daha doğru olabilir. Dönüm noktalarında bir şeylerin gidişi tersine döner ama etkisi ertesi gün hissedilmez. Kırılma noktalarındaysa ertesi sabah uyandığınızda artık eski dünya yoktur sizin için.

Yaşam aslında normal akışı içinde bir süreklilik arz eder ve değişimler dönüm noktalarıyla olmaz. Bir işe girersiniz, size tekdüze gelen ve hiçbir şey değişmemişçesine geçen 20 yılın sonunda emekli olduğunuzda, koşullarınızı ve o işin sizin için ne anlam ifade ettiğini, sizin o iş için ne anlam ifade ettiğinizi işe ilk girdiğiniz günle kıyaslarsanız söylemek istediğimi daha iyi anlarsınız. Gün ve gün yaşananlar ve küçük önemsiz günlük hatıralar üst üste birikerek o karşılıklı anlam yığılmasını oluşturur. İşe girdiğinizin ertesi günü istifa etseniz bir daha zorlukla hatırlayacağınız o iş ortamı emekli olduğunuz ya da 20 yıl sonra ayrıldığınız gün dünyanızın yarısı olmuştu.

Yaşamınızın geçtiği alanlar, semtiniz, mahalleniz, okulunuz hep böyledir.

Arada terfi, zam, sınav, sınıf geçme, üst kattakinin taşınması gibi bazı küçük kırılmalar oluşsa da onlar sabah kalktığınızda yeni bir dünyaya uyanma hissi vermez insana.

Bir kırılma noktasında bebeğiniz olur ve yaşamınıza bambaşka bir haz ve anlam gelir. Bebeğiniz gözünüzün önünde gün ve gün büyür. Bakarsınız bir gün okula başlamış. Pişman olursunuz kaldığınız mesailere ve onunla harcayamadığınız her vesileye. Aslında bebeğinizle birlikte geçirme şansına sahip olduğunuz her gün, her an o kadar değerlidir ki. O anlar hep bir tanedir ve geri gelmez. O anların bazıları birbirine çok benzer ama onlar yine de bir tanedir. Böyle düşünmek size bir şey kaybettirmez. Zaten o anı “yarın da nasılsa gelecek” diye kabul edebilirsiniz ama onlar sandığınız kadar çok değildir ve bazen de beklenmedik bir kırılma noktasıyla yarınki hiç gelmez. O anlar kaçırılmaya gelmez, alın çocuğunuzu kucağınıza, oynayın onunla, güreşin, şakalaşın, güldürün, şımartın. Çünkü bebeğiniz elinizden başka bir kırılma noktası olmasa da uçup gidecek, büyüyecek.

Ben bazen güzel bir bebek görünce anne veya babasına takılırım; “bunlar çok güzel ama dikkat edin, çok çabuk büyüyorlar” diye.

Bu “sahipken değerlendirme” çabası kırılma noktalarının aralarını doldurmak gibi tanımlanabilir. Dün yaşanmış, yarın ve öbür gün benzerlerinin yaşanması kuvvetle muhtemel bir olayı bir daha hiç yaşanmayacakmış gibi anlamlı kılmak. Bence çok mantıklı, çünkü biliyoruz ki bir süre sonra o benzeri olan anlar artık hiç yaşanamayacak. Yani yaşansalar bile o yaşayanlar biz olmayacağız.

Kırılma anlarının öncesi ve sonrası yaşam bir çok yönden farklıdır. Bazen öncesi, bazen de sonrası sizin için daha güzeldir. Sonraki yaşamınızın öncekinden daha güzel olmayacağını kestirebildiğiniz kırılma noktalarını geciktirmek bazen mümkündür. Mezun olmamak için bile bile sınıfta kalmayı içinden geçirir bazıları. Tersi de geçerlidir, yani sonrası daha güzel olacak bir kırılma noktasını daha yakına almak.

Ben bu anları biraz derin hissederim. Daha doğru deyişle bu anları “idrak ederim”, “işte bu da o anlardan biri” diye düşünürüm. O anda ne kadar telaş ve koşturma içinde olsam da aklımın bir kısmı bu idrak ile meşguldür. Bir yere oturmak, derin bir nefes almak, bazen bir bardak çay, bir sigara içmek isterim.. sanki çayla sigara yaşanan anın anlam ve önemini arttıracakmış, ya da anı uzatacakmış gibi.

Hani ölüm tehlikesi atlatmış bazı kişiler der ya “önceki hayatım gözümün önünden geçti” diye, bana bu hiç olmadı. Ama işte o kırılma noktalarında hayatımın bir önceki kırılma noktasına kadarki kısmını şöyle bir hatırlarım. Herhalde ”idrak etmek” bu olsa gerek.

Geriye dönüp baktığınızda hayattan hatırınızda kalan bu kırılma noktaları ile aralarındaki dolgular değil midir zaten.

Hayatınızı, kırılma noktalarının hiç farkında olmadan bile yaşasanız, belirli zamanlarda onlar size kendini hatırlatır.

Ne zaman hatırlatır diye sorabilirsiniz, yaşlanınca mı? Hayır! Kızım henüz 5 (yazıyla beş) yaşında iken ondan duyduğum ve katıla katıla güldüğüm bir sözü size hatırlatırım size : “Aah ah, ne güzel günlerdi eski günler”.

O farkında olmadan bir tane kırılma noktası yaşamış ve taşınmıştı. Daha kötü bir ortama mı? Yoo! Eskiyi özlemek için yeni yaşamınızın daha kötü olması şart mıdır?

Eşyaların toplanıp, denklerin yapıldığı zaman bile kapıyı son kez çekip çıkmadıysanız, dış nizamiye kapısındaki nöbetçi ile henüz kucaklaşmadıysanız, henüz “evet, ediyorum” deyip imzayı atmadıysanız, okulun son günü diploma elde sınıfları boşaltmadıysanız, sevdiğiniz ölümcül hasta ama hala kucaklayabiliyorsanız siz ya da eşiniz 9 ay 9 günlük hamile ise ama doğum hala olmamışsa kırılma noktası çok yaklaşmış bile olsa henüz yaşanmamıştır.

Sonrası nasılsa yaşanacak, öncesinin tadını çıkarın.

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..