Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '12

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Bir küçük çakıl taşı… taş! taş kitabe– maya– romantizim

Bir küçük çakıl taşı… taş! taş kitabe– maya– romantizim
 

Taş Kitabe – Maya – Romantizim

Bir küçük çakıl taşı… Taş!

Taşlarla başlamıştık söze;

Taşlar denilince neler gelmez ki akla! Sahilde yürürsün ya hani! Ayakların kumların üzerinde, bazen kuru kum, bazen de ıslak kumlara basarsın. Arada bir ayaklarının

Altında bir kabarıklık hissedersin, senide eni - konu rahatsız eder. Eğilir eline alırsın.

Durdurur seni yürümekten.

Gördüğüne bakmak, bir daha, bir daha bakmak istersin. Taş parlıyordur.

Kuruyunca rengi değişmeye başladığında sen de değişmeye çoktan başlamışsındır.

Artık ne ıslak ne de yaş kum seni ilgilendirmiyordur. Şimdi senin derdin, çeşitli taşları toplamaktır. Taşlar aklını çoktan başından almıştır. Güzellik ne oldu? Mavi deniz, mavi gökyüzü ile birleştiği uzaklardaki yere bakıyordun!  Oysa birkaç dakika önce… Üstelik hayal kuruyordun, yanımda olsaydı, çıplak ayaklı kontes ya da kont diyordun!

Birden ne oldu, ne değiştirdi seni, ne aldı getirdi seni buralara, bu minik, küçük,

Minnacık taşın kudreti yetti mi seni ayıltmaya. Hayret kızgın bile değilsin.

Tam tersi meraklardasın… Ne garibiz değil mi? Oysa sahilde yürümeye geldiğimizde aklımızda olan ıslak ve kuru kumlara basmak, denizin iyot ağırlıklı kokusunu koklamak, havanın garip tadının lezzetinden almak, dalgaların sahili döverken çıkarttığı sesleri dinlemek… Bu romantizmdi. Şimdi gerçeklerdesin.

Ne seni ayıltı?

Bir küçük çakıl taşı… Taş!

Taşları üst üste koymuşlar ev yapmışlar. Taşları yine yığmışlar kale yapmışlar. Taşlar sonra barajlar için, minareler için. Camiler için, alanlar için, insanlar için, kitabeler için kullanılmış.

Taş kitabeler olmuş. Tarih anlatılmış, din anlatılmış, aşk anlatılmış. O zamanlar her şey taşlara anlatılmış.

Şimdi kalemler var, defterler var, bilgisayarlarda klavyeler var, hatta yazamazsanız sesinizi alacak aygıtlar var. Çok var. Her şey var.

Bir tek şey haricinde!

Heves yok, istek yok, gaye yok, amaç yok, arzu yok…

Yoklar – varlardan çok.

Neden böyle?

Ben sana soruyorum, sen dünden başkalarına sormuşsun zaten!

Bilen varmı? Yok.

Nedir bizi bir anda kalbimizi çarptırırken, bir buluttan bir damla yaş akar misali bir tılsım yüzde hissedilirken, neydi vazgeçiren uzaklardan her daim bir müzik kulaklarınıza gelir gibi ruhumuz yıkanırken!

Nedir bir çocuk gülümsemesi yüzümüzden nerede ise çocukluğunuzdan beri hiç kalmamış iken!

Nedeni sadece para olabilir mi? Yok canım daha neler. Seslere kulak verelim…

Biri para dedi, biri lüks yaşam dedi, biri konfor dedi, biri aşk dedi.

Ben hemen atıldım:

“Nasıl aşk? Aşk paranın neresinde?”

“Her yerinde, para yoksa aşk yok, varsada kısa, varsada hastalıklı, varsada kırgın, kızgın, alil…”

“Niye?”

“Çünkü bizler değiştik, çünkü mutluluk çok zor artık. Bir küçük çakıl taşının günahı ne, dünya çakıl taşı olsa hepsi de parlasa! Para etmedikten sonra” dedi.

“Heyhat dedim. Denizin suçu ne?”

“Ya benim dedi, benim suçum ne? Suçum şimdilerde yaşıyor olmam mı? Belki bende elimde çakımla yâda çekiçimle ya da taşlara kazıyıp yazı yazacağım zamanlarda yaşamak isterdim, para denilen belaya hiç bulaşmazdım.”

Haklıydı galiba. Düşündüm. Gençti konuşan. Onun çocukluğu, yetişkinliğe adım attığı ve gençliği bu parının esiri olduğumuz dünyada olmadı mı?

-Onun için korkmuyor muyuz?

-Kıyamet kopacak demiyor muyuz?

-22 aralık’ta ne yapacağız demiyor muyuz?

Diyoruz demesine de 22 Aralık’ta Maya’lar haklı çıkarsa para ne işimize yarayacak onu biliyor muyuz?”

Bildiğimiz parlak çakıl taşlarının hayallerde ya da uzaklarda kaldığı,

Bildiğimiz bir taşın, bir taş kitabenin bize bir şeyler anlatmaya çalışması!

Nazan Şara Şatana

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....