- Kategori
- Siyaset
Bir milletin malı elinden alınırsa sıra neye veya nelere gelir??!!!...
Türk Milleti’nin ve devletinin malı elinden alınmıştır, dedik ve şimdi de kendime ve ulu milletime soruyorum;
-Bir milletin malı elinden alınırsa, sıra neye veya nelere gelir?!!..
Batılılar yani Haçlılar işlerini, hele de para işlerini iyi bilirler; paranın üzerine oturmayı iyi becerirler, milletlerin malını ellerinden almayı da, birbirlerine düşürmeyi de ve son tahlilde işgal etmeyi de iyi bilirler.
Bir para savaşı ile karşı karşıyayız. Yaşadık ve gerçekte bu savaşlarını tamamladılar. Malımızı aldılar. Önce gençlerimizi sağcı, solcu kılığına soktular; birbirlerine kırdırdılar. Gök ekini biçer gibi gitti gençlerimiz, canlarla beraber mal da gitti. Peşinden terörü beslediler.
Kokuyu iyi alır Batılılar… Ekonomide zorlandığımızın, patinaj yaptığımızın farkındalar. Milli birlik ve beraberlikten de haylice uzak olduğumuzu da biliyorlar. Bunda da planlayıcı olanlar da bunlardır. Kredi Derecelendirme Kuruluşları (!) da pusuda bekliyor. Ermeni meselesi de bahane mi bahane; fırsat mı fırsat!.. Çullan çullanabildiğin kadar Türk Milleti’nin üstüne, yık artık nihai hedefin olan Türk Devleti’ni!..
Türk Milleti olarak kendimizi kandırmayalım; uyanık olalım, gerçekçi olalım:
-Bir milletin malı elinden alınırsa sıra o milletin, tüm varlığına gelir: Canına, namusuna, bayrağına, vatanına… Acımazlar, yokederler!..
Muhalefetin vaatleri kendilerinin olsun; (Çocuklarına, torunlarına verdikleri harçlıkları artırsınlar)ne yapacaklar da Türk Milleti kalkınacak onu söylesinler; inandırıcı olsunlar, inandırsınlar. Bu kadar yıldır aynı insanlar, aynı koltuklarda hep aynı vaatler. Partilerin merkez binaları beş yıldızlı otel gibi, saltanatsa tam saltanat, niye bıraksın ki parti başkanlığını… Ezberlemişler bir “diktatör” lafını ve acaba hep aynı insanın, iktidar da olamasa bile hep partisinin başında olması nasıl bir şey!..
Türk Milleti emperyalist kapitalistlerin silahlı gücünü her zaman yenmiştir çok şükür. Çanakkale’de 24 Nisan Cuma günü devletimiz, Çanakkale Zaferi’ni barış idealiyle kutladı. Çok güzel oldu.
Ancak Türk Milleti ve mazlum milletler emperyalist kapitalistlerin para gücünü yenemediler.
Hatalar zinciri sonucu yaptığımız özelleştirmeleri , bir kamulaştırma hareketi ile tek tek geri almalıyız. Bunu yapmaya başladığımızda başımıza neler getireceklerini de yaşayarak göreceğiz. Hükümetimiz ekonomide büyük hamleler yapmalı. Ekonomi stratejisi şok etkisi yaratmalı. Milletimiz de şunu bilmeli ki, çalışanların hele de kamu çalışanlarının maaşları iyidir. Her dakika “zam da zam” deyip babasından daha çok harçlık isteyen çocuk durumuna düşmemelidirler. Emeklilerin de durumu iyidir, zaten düzeltiliyor; daha da düzeltilecek.
Okullara Ticaret dersi konulmalı, çocuklarımız parayı idare etmesini de kazanmasını da çok iyi öğrenmelidir.
Sonra bir sürü emekli derneğimiz var; ESİAD (Emekli Sanayici ve İş Adamları Derneği) var mı, gerçek anlamda ama…
Emekliler de kitleler halinde iş hayatına atılmalıdır, sanayi ve kalkınma hamlelerinde bulunmalıdır. Bir milletin kalkınması için yapılacak çok şey var. Akıl, hareket ve birlik ile elbette….
Haçlılar ekonomi ile gırtlağımızı sıkmak üzereler. Duran ekonomi ve ticaret ve ardından da çullanma… Bu son on gün bunu bize net olarak gösterdi. Ekonomik sıkboğaz ile ekmek yerine, birbirimizi birbirimize yedirmeyi de çoktan planladıkları belli.
O zaman muhalefetin hali zaten belli; devlet, hükümet, millet elele olacak!..
Bir yazardan okumuştum: Ermeni milletvekili ABD’de kendilerine yakın bir Senatör ile görüşüyor: “Biz emellerimize ulaşabilir miyiz, Türkiye’den toprak alabilir miyiz?” diye soruyor. Senatör de: “Türklerden bir çakıl taşı dahi alamazsınız…. Ancak….” diyor ve şu vurucu cümleleri söylüyor: “Türkler bir doğal afet, bir büyük ekonomik kriz, iç savaş gibi haller, dış müdahele, yani savaş yaşarlarsa o zaman emellerinize ulaşırsınız”.
Millet olarak ne yapmalıyız? Devletimiz ve hükümetimiz ne yapmalı? Bir Ermeni Parlamenter ile ABD Senatörü ne yapacaklarını söylemişler.
Malımıza, canımıza, vatanımıza sahip çıkacağız; emperyalizmin kapitalizminin silahla ve parayla sürdürdüğü savaşını yeneceğiz.
Şimdi Yusuf Kaplan’ın yazısından bir bölümü aşağıya aldım, birlikte okuyalım:
“Türkiye’ye “savaş” ilan edildi!
Yazının sonunda söyleyeceğim şeyi, başında söyleyeyim: Papa'nın “soykırım”açıklaması, ardından da Avrupa Parlamentosu'nun (AP), “soykırım”ı onaması, Türkiye'ye karşı adı konulmamış bir savaş ilanıdır.
Tarihin yeniden yapıldığı tarihî bir süreçten geçiyoruz: Batılılar, Türkiye'nin 50 yıl içinde toparlanıp yeniden bölgenin tarihini şekillendirecek yegâne aktör konumuna geleceğini çok iyi görüyorlar. 0 yüzden Türkiye'yi, daha henüz yolun başındayken “boğmak” istiyorlar.
Türkiye, durdurulamazsa, Batılıların dünya üzerindeki hegemonyalarının tehlikeye girmesi kaçınılmazlaşacak. Zira Batılılar, dünya üzerindeki hegemonyayı, İslâm dünyası üzerinde kurdukları hegemonyaya borçlular. İslam dünyasından defolup gittiklerinde, tarihten çekilme sürecine girecekler. Bunu Batılılar bizden çok daha iyi kavramış durumdalar.” (…) (Yeni Şafak Gazetesi, 17 Nisan 2015 Cuma. Yusuf Kaplan’ın, “Türkiye’ye Savaş İlan Edildi” başlıklı yazısından.)
Yusuf Kaplan bizleri uyaran yazılar yazmaya devam ediyor, onları da Yeni Şafak Gazetesi’nden takip ediniz lütfen…
-Osmanlı durduruldu; şimdi Türkiye “vuruluyor”!, (24 Nisan 2015 Cuma)
-Haçlı ruhu hortladı!, (chç:Hem de nasıl!..) (26 Nisan 2015 Pazar)
-Batılıların derdi, Ermeni meselesi değil! . (27 Nisan 2015 Pazartesi). (chç:Prof.Dr.Namık Açıkgöz de aynı kanaatte ve bu konuda Yusuf Kaplan'dan önce, onun düşüncelerine koşut bir yazı kaleme aldı.)
Türk Milleti de biliyor ki, bu bir savaş; Türkiye’ye karşı ilan edilen topyekun bir savaş, Haçlı Savaşı!..
Şimdi de Prof.Dr.Namık Açıkgöz’ün yazısını okuyalım:
(…)
“19. yüzyıldan beri de Osmanlı’nın durumu ile enseye şaplak yiyen adamın durumu aynı.
1923’teki Lozan ile gelinen çizgi, başta İngiltere olmak üzere, hiçbir Batı ülkesini tatmin etmemiştir.
Şayet Avrupa’da 2. Dünya Savaşı yaşanmasaydı, İngiltere, “Yurtta sulh, cihanda sulh” dinlemez, Osmanlı toprakları üzerindeki emelini gene bir savaşla gerçekleştirme yoluna giderdi. Avrupa’da Hitler’in ortaya çıkması, içine Ortadoğu’yu alan bir 2. Dünya Savaşı patlamasını engellemiş ve İngiltere’nin bu emelinin gerçekleşmesi için teşebbüste bulunmasını geciktirmiştir. Dünyanın yaşadığı 2 savaş acısından sonra, Batılı emperyalistler, cephe savaşları yerine, satın aldıkları gruplar vasıtasıyla, hedef devleti yıpratma yolunu tercih etmişlerdir.
1970’lere kadar bu ülkede, bütün kışkırtmalara rağmen, toplumsal gerilim yaratılamamış ve sosyal yapı zaafa uğratılamamıştır. Bu esnada sahneye ASALA terör örgütü sürülmüş ve dünyanın dört bir yanında Türk diplomatları şehid edilerek Ermeni meselesi hortlatılmaya çalışılmıştır.
1980 ortalarında ASALA terörü bitince, 1975’ten beri hazırlanan PKK terörü hortlatılmış ve Türkiye 30 yılını bu sorunla harcamıştır.
1992-93’lerde bir ara PKK yok olmaya yüz tuttuğunda, bu defa Alevi-Sünni meselesi hortlatılmaya çalışılmıştır. O devrin Kültür Bakanı bile, cehaletinin göstergesi olarak Alevi kitleyi kışkırtıcı demeçler vermiştir.
Hasılı, Türkleri, Osmanlı mirası topraklardan sürüp çıkarmadıkça, İngiltere ve hem-paları rahat etmeyeceklerdir.
Önce Ermenilik meselesiyle gündemi kana buladılar. Arkasından Kürtlük meselesi geldi. Bu biterse Alevi-Sünni ajandası tekrar hazırda bekletiliyor. Bu konu da çözüme kavuşturulduğunda, ajandanın öteki sayfaları açılacak.
Bu ülke hem stratejik olarak hem de iklimsel olarak bu
kadar değerli olursa, düşmanı çok olur. Tıpkı fıkradaki gibi, bizde bu ense, Batılılarda da bu para olduğu sürece, ensemize daha çoook şaplak yeriz.
Lozan’da istediği şaplağı vurup, istediği topraklar üzerinde egemen olamayan Batı (İngiltere, Almanya, Fransa), bu defa yanlarına Amerika’yı da alarak enseye şaplak vurmaya geldi.
1923’te, “Gücümüz ancak buraya kadardı. Lozan’ı kabul etmek mecburiyetindeyiz” diyenler, kendilerinden sonraki kuşakları hiç düşünmediler; Batı’nın ajandasının tamamını okuyamadılar ve o gün bu gündür, Türkiye’nin başı bu tür dertlerden kurtulmuyor. Bir şuur inkılabı yaşanmazsa, en az 100 yıl daha devam eder bu teslimiyetçi zihniyet. Bu yüzden 90 yıllık Lozan ninnisini, zafer türkülerine çevirmemiz şarttır. Yoksa ensemizden tokat eksilmez.” (Vahdet Gazetesi, Prof.Dr.Namık Açıkgöz’ün, 20 Nisan 2015 Pazartesi günkü, “Mesele Ermeniler Değil, Anlamadınız mı?” başlıklı yazısından)
Sevgilerimle….