Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '07

 
Kategori
Dünya
 

Bir nevi Çiroz

Bir nevi Çiroz
 

Çiroz çocukluğumda anneciğimin once ateste kozleyip sonra özenle diderek üzerine zeytinyağı, sirke ve dereotunu ekleyip hazırladığı leziz mi leziz mezelerden biriydi. Uskumruların ipe dizilerek güneşte kurutulmasıyla yapılırdı çiroz. Maalesef uskumru İstanbul sularında soyu tükenmekle tükenmemek arasında can çekiştiğinden çiroz artık uskumrunun yakın akrabası kolyos'dan üretiliyor. Dolayısıyla artık çiroz o eski bildiğimiz çiroz değil. Gerçi İstanbul'daki balık restoranlarının meze tepsilerinde halen yerini alıyor çiroz tabağı, ama nerede o eski lezzet? Aslında hiçbir şeyde o eski lezzeti bulamıyoruz ki çirozda bulalım. Bir balık restoranına gittiğimde pilaki, haydari, patlıcan salatası ve çiroz muhakkak seçeneklerim arasındadır. Bir de domatesli roka salatası, onu da unutmamak lazım. Ardından tabiiki balık faslı gelir ki, ah levrek ah, benim için balıkların kralı. Ablam için ise balıkların kralı lüferdir. Onu da yeri gelmişken belirteyim.

Çiroz bir de çok zayıf insanları betimlemede kullanılır ama bunun konumuzla yakından uzaktan hiç bir ilintisi yok .
Neyse, ben bugün sizleri Luanda'nın güneyine, azıcık dışına, sahil yolu kenarında bulunan balık kurutma çiftliğine, yani benim lisanımda "Çiroz Çiftliği' 'ne doğru bir yolculuğa çıkartacağım. Balık kurutma çiftliği diyorum, açıkçası burayı çiftlik dışında hangi kelimeyle tasvir etmem uygun olur bilemiyorum. Ama fotoğraflarım arası yolculukta buyrun siz koyun adını.
Bu çiftlikte balıklar ipe dizilerek değil, kılçıkları temizlenip, ortadan ikiye yarıldıktan sonra yere yayılmış çuhalar üzerinde ama güneşin altında kurutuluyor. Balıkları kurutmaktaki amaç bizdeki gibi rakı sofralarına meze yapmak değil. Yerli halkın ekonomik gücü buzdolabı almaya yetmediği için balıkları kurutarak böylelikle daha uzun süre muhafaza edebiliyorlar. Yani mecburiyetten...
Babaları ve ağabeylerinin tuttuğu balıkları temizleyip kılçıklarını çıkartma görevi minik erkek çocuklarının.
Ya bu minik kız çocugu ne yapıyor? Hayatında belki de ilk defa gördüğü kameraya doğru masum, şaşkın bakışlar fırlatıp, ağlasam mı, ağlamasam mı acaba diye düşünüyor. Saçlarının rengi benim de kafama takıldı ancak bu konuda verecek doyurucu bir cevabım yok. Eğer güneş çok kuvvetli, bir de deniz suyu ile birleşince bak çocuğun saçlarının rengini nasıl da açmış desem, değil. O zaman benim saçlarımın renginin bembeyaz, akça pakça olması gerekir.
Çocuklar kameraya alışık değil, evlerde buzdolapları yok ama oradaki balıkçı hanımlardan biri teknolojiyi takipte hiç de geri kalmış gözükmüyor. İki eli ile aman kaçmasınlar der gibi iki cep telefonunu sıkı sıkı tutmuş bu hanım derme çatma tentesinin altında çocuğuyla dinleniyor.

 
Toplam blog
: 12
: 2747
Kayıt tarihi
: 07.03.07
 
 

Eşimin işi dolayısıyla Angola'nın başşehri Luanda'da yaşamaktayız. Buraya yerleşmeden önce internett..