- Kategori
- Siyaset
Bir parti düşlüyorum-2

Bir iktidar kavgasıdır gidiyor. Bu iktidar kavgası, hangi düşünce unsurları arasında ve hangi mecrada gerçekleşiyor.
Toplum bilimi ve ideologların bilinen teorilerine göre, her yerleşik veya yerleşikleşme çabası içindeki demokrasilerde iktidar kavgası vardır olmalıdır. Ancak yine aynı bilime göre, bu kavga genellikle ve olağan olarak, belirli ideolojik düşünüşe sahip sosyal kesimler arasında sürüp gider. Sosyal kesimler de, genellikle emek sermaye çelişkisinin etrafında biçimlenerek, taraf olmuş sosyal sınıfları kapsar.
Bu temel gerçeklik sosyalizmi üretmiş, en belirgin taraf unsuru ise işçi sınıfı ve emeğiyle yaşamını sürdüren köylülerden oluşur.
Günümüzde iktidar kavgası kelimenin tam anlamıyla bulanık suda balık avlama deyimi ile açıklanabilir. Bilinen anlamda ne sermaye sınıfı var, nede işçi sınıfı var ortalıkta. Bilinen ezbere göre sağ partiler sermaye sınıfının desteğinde ve sermaye sınıfına hizmet ederler. Hemen bu oluşumun karşısında sol partiler yer alır ve işçi sınıfının çıkarlarını savunur olmalılar. Bu zihin yapısına sahip olup da işçi sınıfından yana politika üreten, sağ partilerin programlarına karşılık gelen muhalif bir program üretmiş siyasi parti görünmüyor. Kendine sol veya sosyal demokrat bir ideolojik duruş yakıştıran partiler olsa da, bu partileri elinde tutan solcu yada sosyal demokratlar, toplumun genel değerleri karşısında bu kimliklerini savunamıyor, iki yüzlülük yapıyorlar.
Solcu veya sosyal demokrat yani sosyalizme dayandırılmış ideolojik düşünceye sahip yapılanmaların sosyalizmi algılama yada anlama sorunları var. Sosyalizmi kendine siyasi çizgi olarak seçen insanlar genellikle inanç duvarına çarpıyorlar. Kendilerini sosyalist olarak tanımlar tanımlamaz, inanç değerlerini ret etmek çıkmazıyla tanışıyorlar. Oysa bu geleneksel solcu zafiyetinden başka bir şey değildir. Rus devriminin en yaman çelişkilerinden olup, Lenin ile Sultan Galiyev’in anlaşmazlığa düştüğü ve Sultan Galiyev’in ‘Rus devrimi kısa ömürlü olacak ve bunun sorumlusu Lenin ve Stalin’dir’ demesine kadar uzamıştır. Aslında bir rivayete göre Lenin ile Stalin’in anlaşamadıkları ancak kendi içlerinde sakladıkları çelişki olarak kaldığı söylenir.
Bu ikilinin en temel ve Rus devrimini ‘doğmadan öldü’ dedirtecek bir başka temel sosyalizme aykırı çelişkisi ise, devrimin zihnine sokulan Rus milliyetçiliğidir.
Sosyalizmin inançlarla gerçekten sorunu var mıydı? Yoksa, gerçekten sosyalizm inanç meselesini çözen bir düşünce üretememiş miydi? Hakikaten sosyalizme göre ‘din uyuşturucu afyon muydu’? İşte bizim yerli sosyalistlerin aşamadıkları temel çıkmazları?
Bu nedenle 1979 İran devriminde Humeyni’ye destek veren İran Komünist partisi (TUDEH)’i anlayamadılar.
Gelelim ülkemizde yaşadığından nefes alıp almadığından kuşku duyulan sosyalist yapıların üretim kabızlığının neden 100 yıldır iyileşmediğine.
Önce şunu iyi bilmek gerekir. Sosyalist düşünce üreticileri yada aydınlarının hiçbir yazısında veya kitabında Sultan Galiyev ve Nurettin Topçu, Dr.Hikmet Kıvılcımlı ismine rastlanmadığıyla belirginleşen aykırı bir tespit yapmak gerekiyor.
O da; Ülkemizde ateist değilseniz sosyalist olamazsınız.
Bu yanılsamaya ilk açılımı ve kendi duruşuyla ortaya koyan devrimci Sultan Galiyev’dir. Bu nedenle Sultan Galiyev hiç anılmaz. Peki gerçekten, inancı olan işçi köylü sosyalist olamaz mı?
Sultan Galiyev Lenin’e diyor ki; “sosyalizm en iyi Müslüman işçi sınıfıyla daha sağlam ve uzun ömürlü olacaktır” Lenin ret etmemekle birlikte sesiz kalmayı yeğliyor. Böylece Kafkas halkları, Rus milliyetçiliği hastalığı nedeniyle devrimin dışında kalıyor.
Böyle bir geleneksel hafızaya sahip Ülkemiz sosyalistleri; slogan, pankart ve sokak çatışması ile devlete asilik solculuğuna takılıp kaldı.
Buradan hareketle ülkemizde partileşme yada kurulu partilerin iktidar kavgalarını, ‘Rejim tehlikede’ ‘laiklik elden gidiyor’ ‘Cumhuriyet elden gidiyor’ dan başka siyaset üretemeyip orduyu göreve çağırarak oluşacak kaos ortamından kendine iktidar alanı açmaya çalışmaktadır.
Bu ‘Rejim tehlikede’ ‘laiklik elden gidiyor’ ‘Cumhuriyet elden gidiyor’ suçlamasına rağmen %50 oy alarak iktidara gelen Ak Parti, 11 yıldır iktidarda. İlginçtir ne Laiklik gitti, nede rejim. Tam tersine Ak Parti iktidarından beklenmeyen ve hatta şaşırtıcı bir şekilde sivilleşme, demokratikleşme, çözüm süreci gibi Ülkemizin temel sorunlarına çözüm önerdi. Özellikle kendini sol olarak tanımlayan yapıların taleplerinin çok ötesine giderek, sosyalistlerin canına okuyan derin devleti deşifre etti.
Şimdi sorun ne? Sorun bu sağcı, liberal ve muhafazakar demokrat Ak Partinin elinden iktidarı alacak parti bulanamıyor.
Ne yapalım? O zaman hemen orduyu göreve çağıralım, darbe yaptıralım, o karışıklıkta iktidarı Ak Partiden alırız.
TÜDEH'i aforoz eden Türk Sosyalistleri de bu düşüncenin ardına takılıp, dincilerle hesabını görsün.
Hitler döneminde Alman Sosyal demokratlarının Alman devrimcilerini birer birer hitlere nasıl doğrattıklarını unutmuş sosyalistlerimizin düştüğü komik durum, Gezi direnişinde arkalarını hangi duvara yasladıklarını bile fark edemediler.
Bu yüzden ülkemizde iktidar kavgasının bir tarafı var. Diğer tarafı ise; düşmanıyla bir başka ortak düşmana karşı kavga var.