- Kategori
- Siyaset
Bir saçmalık: Başörtüsü mü, türban mı?

Başörtüsü
Bazı konularda siyasileri anlamakta güçlük çekiyorum. Başörtüsü konusu bunlardan biri. Niye insanların kılık-kıyafetiyle bu kadar ilgileniyorlar? Anlamıyorum. Başını örtmek isteyen bir kadının, nasıl örteceğini belirlemek siyasilerin, yasaların veya anayasanın mı işi? Veya kadınların başını örttüğü nesneye ad koymak siyasilere mi düşer Allahaşkına? Bazen gülüyor, bazen üzülüyorum.
Şimdi Fatih Çekirge’nin Kılıçtaroğlu’yla yaptığı mülakatı okuyalım: “Ben Sayın Başbakan'la görüşmemde türban kelimesini kullandım. Ben türban diyorum çünkü başörtüsü ile türban birbirinden farklıdır. Aralarındaki temel fark başörtüsü geleneksel bir örtüdür, Anadolu kadınının başını örttüğü ancak örterken ‘Aman saçımın hiçbir teli görünmesin' kaygısı taşımadığı bir örtüdür. Başörtüsü başı örtüyor ancak saçları tamamen kapatmıyor. Türban ise saçları tamamen kapatmak için kullanılıyor. Bu arada şunu söylemeliyim ki ben türban takana da saygı duyarım. Onun tercihidir”
Başörtüsünün Anadolu’da kullanılan birçok versiyonları (türevleri) vardır.
Yazma: Kırsal yöredeki modern bayanların düğün bayram gibi özel günlerde başını örttüğü nesnenin adıdır.
Yapuk: Kırsal kesimdeki bayanların başını örttüğü nesnenin adıdır. Genellikle desenli olur.
Ak: Kırsal kesimdeki bayanların gündelik olarak başını örttüğü nesnenin adıdır. Beyaz renkli olur.
Çar: Kırsal kesimde yaşayan bayanların sokağa çıkarken; ak, yapuk veya yazmalarının üzerine örttüğü bele kadar sarkan, genelde beyaz renki olan nesnenin adıdır. (Bugünkü çarşafla çar farklı şeylerdir. Çarşaf daha mutaassıp ailelerin yüzünü gözünü kapatacak şekilde büründükleri örtünme biçimidir.)
Eşarp: Daha çok şehirli veya köyden şehre giden bayanların örtünme şeklidir. Bu türü tercih eden bayanların saçları genelde görünür. Eşarpın üzerine çar da kullanılmaz.
Anadolu kadınları günlük yaşamlarında, kullandıkları bu başörtüleriyle, yüzünü gözünü kapatacak şekilde örtünmezlerdi. Sadece yabancı erkekler yanında başörtülerinin çene kısmındaki uzantısını burunlarının üzerine çekerlerdi. Sayın Kılıçtaroğlu’nun ifade ettiği saçını gösterme meselesi, Anadolu’da daha çok genç kızların bürünme şeklidir. Yaşı ilerlemiş bayanlar Kılıçtaroğlu’nun deyimiyle “başörtüsü” taksalar da saçlarını göstermezler. Bu da o günkü veya o yöredeki terbiye algılamasıyla ilgilidir. Bu örtünme çeşitleri Anadolu’nun birçok yöresinde hala kullanılır.
Seksenli yıllarda türbanı da başörtüsü versiyonlarına ekledik. Sonra işi siyasallaştırıp bu günlere geldik.
Kısaca gelmek istediğim nokta şudur: Başörtüsü genel bir kavramdır. Yani; çar, türban, yapuk, yazma, ak, eşarp kavramlarının genel adıdır. Yok başörtüsünde saçlar görünürmüş de, yok Pakistan’da şöyleymiş, İranda böyleymiş, türbanda saçlar görünmezmiş... saçmalık! Sayın Kılıçtaroğlu Anadolu insanıdır, bütün bunları iyi biliyor olmalı.
Anlamadığım bir başka nokta da; Sayın Erdoğan ve Sayın Kılıçtaroğlu başörtüsünün sebest bırakılması konusunda mutabıklar da, sadece kavramlarda mı anlaşamıyorlar; yoksa aslında mutabık değiller de, halk önünde mutabıklarmış gibi görünüp, , türban-başörtüsü anlaşmazlığı bir sonraki hamlede vazgeçmeleri için mazeret mi olacak?
Bundan birkaç yıl önce de, Ak Partinin hazırladığı, anayasanın ilgili maddesinde de, “Türban boyun altından bağlanır.“ gibi saçma bir ifade kullanılmıştı. Allahtan Anayasa Mahkemesinden geri döndü.
Sanki olayı proveke etmek istercesine, konuyu hep çağdaşlık boyutuyla ele alarak, başörtülüleri çağdışılıkla suçlayan aydınlarımız, bu işin dini ve sosyal boyutunu unutmuyorlar mı? Başörtüsü, istesek de istemesek de, beğensek de, beğenmesek de bizim toplumumuzun bir gerçeği. Hiç kimseye zorla başını örttüremeyeceğin gibi, zorla açtıramazsın da. Bu meselenin bir de; dini boyutu var, sosyal boyutu var, siyasi(yapay) boyutu var. Ağbey, baba, çevre baskısıyla başörtüsü takanları çağdaşlık boyutu kapsamında; gelenek ve göreneklerin gereği olarak, kendi iradesiyle kapananları sosyal boyut kapsamında; inandığı için kapananları dini boyut kapsamında ele almak gerekir.Mesela, aynen karısına şiddet uygulayan erkeğin cezalandırıldığı gibi; on sekiz yaşından gün almış olan karısının, kızının veya kızkardeşinin başını zorla örttüren veya açtıran da cezalandırılsın. Bu fikir uçuk gelebilir, ama ortada bir “zorlama” varsa ve bu zorlama bireysel özgürlüklere aykırıysa niye olmasın?
Başörtüsünden beslenen siyasileri de, siyasi (yapay) boyut kapsamında, halkımızın seçimlerde ele alacağını düşünüyorum.
Kamusal alanda çözüm mü istiyorsunuz? Alın size çözüm: Her kamu kuruluşunun bir tüzüğü var. Bu tüzüklerde bayanların ve bayların kılık-kıyafetleriyle ilgili maddeler de var. Bu maddelerde düzenlemeler yapılarak, başörtüsü sorunu hallolmaz mı? Başörtülü hemşireler, keplerini nasıl takacakları gibi... Başörtülü bir bayan tanınmıyacak halde örtünemez gibi... Öğrenciler, başını örterken filan kurallara uymaları gerekir gibi... Bu tür düzenlemeler, kılık-kıyafetin diğer unsurlarında yapılıyor da, niçin başörtüsü konusunda yapılmasın? Asıl çağdışılık, halkın tercihine kalmış konuların yasalar veya anayasanın datmalarıyla hayata geçirmektir. Bu sosyal gelişim ve değişimlere ipotek koymak değil mi?
Çarşıda, pazarda grup olarak veya ailece dolaşan vatandaşları gözlüyorum bazen, acaba halk arasında bu konuda bir ayrımcılık var mı(?) diye. Başı açık olanlarla kapalı olanlar dostca, arkadaşca, elele yürüyorlar, sohbet ediyorlar, çay, kahve içiyorlar, kafelere gidiyorlar, çarşı-pazar dolaşıyorlar. Çevreme bakıyorum; başı açık olan da var, kapalı olan da ve bunlar arasında en ufak bir ima, en ufak bir rahatsızlık, en ufak bir serzeniş görmüyorum. Halk arasında başörtüsünün bir sorun olmadığını görüyorum. Fakat her dinde olduğu gibi İslam dininde de sekter veya sekter derecesinde mutaassıp insanlar, aileler var. Tamamen inancı gereği evinde televizyon bulundurmamak gibi... Siyah çarşaflara bürünmek gibi... Bunlar normal değil tabi ve genelde toplum tafından kabül de görmüyorlar. Bunları örnek göstererek başörtülülere “tu kaka” demek pek de dürüstce bir davranış olmasa gerek.
Anladığım kadarıyla siyasilerin ve bir kısım aydınların amacı; bu meseleye çözüm bulmak değil, bu meseleden beslenmek. Bu mesele gündemde tutulduğu müddetce, -siz adına ister mahalle baskısı deyin, ister gericilik deyin- başörtülü kızlarımızın sayısı gittikçe artacak.
Demokrat bir vatandaş olarak, vatandaşın kılık-kıyafetinin; anayasayla, yasalarla belirlenmesini, siyasilerin elinde malzeme olmasını hazmedemiyorum.