Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Bir ses böler geceyi...

Bir gece uykunuzun en tatlı yerinde aniden uyanıverirsiniz. Geceyi dinleyip, uykunuzu bölenin ne olduğunu anlamaya çalışırsınız. Sizi uyandıran ne bir sestir ne de zamansız çalan telefon. Öylesine, hiçbir neden yokken bölünüvermiştir uykunuz.

Yeniden uykunun kollarına bırakmak için kendinizi boşuna zorlarsınız. Olmaz...
Yastığınızı düzeltip; sağdaysanız sola, soldaysanız sağa dönersiniz. Nafiledir…

Baktınız ki olmuyor, her zaman yakınınızda varlığını sürdüren sigaraya uzanırsınız. Ne içilen bir sigara, ne de yıllar önce çocukluğunuzda izlemiş olduğunuz çizgi filmlerdeki koyun sayma işe yarar. Küçükken gene böyle uykunuz kaçtığında annenizin ağzınıza attığı şeker hilesi gelir aklınıza. O da etkisini yitirmiştir...

Daha fazla dayanamayıp yüzlerce kez arşınladığınız ve her bir santimetre karesini ezbere bildiğiniz evinizi dolaşırsınız. Pencereden gökyüzünün gece rengini izlemekte biraz önce hiçbir şey düşünmeden sürüklendiğiniz boşluğa geri götürmez sizi...

Gecenin seslerini dinlemeye başlarsınız. O sırada sokaktan tekerleklerini gıcırdatarak bir araba geçer. Teybi sonuna kadar açıktır ve yüreğindeki tüm acıları sesine yansıtarak bir kadın şarkı söylüyordur. “Başka sevdalarda teselli bulunca.”

Dizelere isyan etmiş olacak, bir köpek havlar. Ve kim bilir belki de köpeğin havlamasından ürküp uyanan bir bebeğin ağlayışı kaplar geceyi. Bitişik apartmandan geliyordur ses...

Tüm bunları aynı anda bütün duyularınızı kullanarak hissedersiniz. Dinlerken de o şarkı dolanmıştır dilinize. “İşte biz o gün tükeneceğiz.”

Bir ses bölmüştür geceyi... Ama o sesin sahibine uzanamaz, dokunamazsınız...

Şarkıya devam edersiniz “Başka sevdalarda teselli bulunca işte biz o gün tükeneceğiz.” Aylar, yıllar önceye götürür bu sözler sizi. Tükenmek ve tüketmemek için nasıl da direnmiş olduğunuz gelir aklınıza... Başka sevdalara yelken açmamak için duyulmayana feryatlarla nasıl da yalvardığınız. Aramayacağını bile bile çalmayan telefonun başında hiçbir şey düşünmeden saatlerce takılıp kaldığınız...

Onun sevdiği yerlere gidip, belki o da bu kaldırımdan geçmiştir deyip ayak izlerini aradığınız sokakları, onun sesini andıran her sese kulak kabartıp, onun kokusunun peşinden bilinmeyene sürüklendiğinizi düşünürsünüz...

Bir ses bölmüştür geceyi ve o ses geçmişin sesidir...
Artık uykudan umudu kesip sabahı beklemeye başlarsınız. Beklerken de tekmeler savurursunuz geceye, hayallere, dünlere, yarınlara...

Geçmişin sesleri tanıdık bir ses getirir size. İlk önce sevgi sözcükleriyle... İçtenliği hissedilen titrek kelimelerin ardına saklanmış seni seviyorumlar, aşkımlar, canım benimler... Sonra sesin rengi değişmeye başlar; öncekiler gibi heyecan dolu, coşkulu değildir ses. Acı bir gülümseme dağılır dudaklarınızda. “Bunları duyabilmek ne kadar da güzeldi” diye geçirirsiniz içinizden...

Sonra; duymayı hep ertelediğiniz ama asla kaçamadığınız kırgınlık, kızgınlık, küskün sesi doldurur geceyi. Yaşadığınız sürece de hep sizinledir bu ses. “Senin yüzünden bu sona geldik, tüm bunların sorumlusu sensin...” diyen ses...

Devamını hatırlamak istemezsiniz. Zaten tam bu sırada anlarsınız geceyi bölen bilinmez sesin kime ait olduğunu.

Uzaklarda bir yerlerde uzansanız da dokunamayacağınız biri düşünüyordur sizi...

Belki büyük ümitlerle başlayan bir aşkın son demlerini yaşarken, belki birlikte gitmeyi hayal ettiğiniz “o yere” tam da gidecekken “siz” gelmişsinizdir aklına.

Birlikte yaşananlar dizilmiştir önüne. Ona olan inanılması güç tükenmez sevginiz, bakışlarınız, korkak dokunuşlarınız... Nasıl kızdıracağını bilenlerin şımarıklığıyla üstünüze üstünüze gelip tam ağlayacakken sizi kucaklayışını...

Birden ne kadar özlemiş olduğunu anlayıp geceye sizin resminizi çizmeye başlamıştır. Şimdi nerede? Ne yapıyor? Kiminle beraber acaba? Sorularına cevap bulamayınca bilinenleri hatırlayıp onu da gülümseten anılarda kaybolduğunda içinden isminizi tekrarlamaya başlamıştır.

Ve uykunuzun en tatlı yerinde geceyi bölen özlem dolu ses “onun” sesidir. Gerçekte ulaşılmayan noktaya gece ve hayal boyutunda ulaşılmıştır.

Ayrı ayrı yerlerde; siz onu, o sizi düşünerek bırakırsınız kendinizi uykunun şefkatli kollarına.

Geçmişten isminizi söyleyen bir ses bölmüştür uykunuzu....
Artık kaldığınız yerden devam edebilirsiniz…

 
Toplam blog
: 13
: 939
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Yazarak "yaşıyor" yazarak "konuşuyorum."İşsiz olduğumu iddia edenler var!Yaz-ı-yorum.....