Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '09

 
Kategori
Öykü
 

Bir silahın intiharı

Bir silahın intiharı
 

BİR SİLAHIN İNTİHARI

Hey lo vay g?d? b?lbûlo

Baye lexist hel?n tev xera biyo

Perişano tu seviyo, mihâciro …¹

Bu da ne ?

Kim bu ?

Ne güzel söylüyor…

Üfffff!!! üstüme oturdu. Yeter ki uzaklaşmasın bu güzel sesi duyayım, ezileyim fark etmezdi… Gelip oturup kaval çalıp çalıp gönlüme baharlar getiriyordu, bazen de saatlerce dengbejlerden2 klamlar3 okuyordu. Asırlarca, buz gibi yalnızlığımdan sonra bir sımsıcak dost edinmiştim, o güzel sesin sahibi, o kavalı konuşturan kahramanın dostluğumdan haberi yoktu, böyle’de çok güzeldi, çok… İlk kez mutlu oluyordum. Birisinin gelmesini hasretle bekliyordum. Nerden bulaştı bana bilmiyorum ama artık insanlar gibi hasret çekip yaşama sevinci ve aşkı yaşıyordum, aylarca bu böyle devam etti. Artık, tas tamam her şeyim kahramanım olmuştu. Sır ortağı olmuştum. ondan habersiz sırlarını hevesleri benimle paylaştığını bilmeden, içinden geldiğince yanık sesi ile o güzelim dengbejlerin klamları ile hayallerini umutlarını dillendiriyordu.Çok dertliydi, en büyük derdi ise kızına bir tekerlekli sandalye almaktı, Nasıl alabilirdi ki, çobanlık yaparak en fazla karınlarını doyurabiliyordu. Güneş yükselmişti, kahramanım yanı başımda bana kaval çalıyordu birdenbire çok gürültülü bir ses geldi.

Hemen yerinden fırladı. Sesin geldiği yöne doğru bakındı. Uzaktan bir toz bulutu içerisinde araçlar geldiğini gördü.

“Ne işleri var bu tarlalarda, ne gezerler buralarda” diye söylenirken, araçlardan birisi yanaştı ve içinde dev cüsseli ukala tipli bir adam kahramanımı çağırarak;

—Hey bakar mısın ?

Bizimki gayet ezik bir şekilde:

-

1* : Aram TİGRAN’ın b?lbûlo adlı Klamından

2* : Dengbej (halk ozanı)

4* : Klam ( kürt halk türküleri)

—Buyurun efendim beni mi çağırdınız ?

Ne konuşuldu ben duymadım. Kahramanımın yüzünün asıldığını görüyordum, kötüye işaretti bu biliyordum.

Kahramanım hemen apar topar koyunları toparlayıp oradan çabucak uzaklaştı vedalaşmadan.

Ben kabus görüyordum herhalde. Her şey öyle birdenbire gelişiyor ki ne olduğuna anlam veremiyordum. Araçlar park etti hemen, büyük çadırlar kurulmaya başlandı ama benim olduğum bölgeye biraz uzak bir yerde… Birkaç gün sonra anladım uydudan izimizi bulmuşlar demir cevheri olduğumuzu anlamışlar… Yurdumuzdan koparıp götürecekler diye hem üzgün hem de sevinçliydim, sonuçta demir olup tekerlekli sandalyeye dönüp kahramanımın yanına gidebilirdim. Hemen bir sevinç bir tebessüm kapladı ruhumu…

Artık başka bir heyecan kaplamıştı beni.

Büyük büyük kazanlarda kaynatıldıktan sonra şekillendirme ünitesine gönderdiler bizi, ayrışım yapılırken beni tekerlekli sandalye yapılacak kısma vermediler, başka bir bölüme gönderdiler.

Kamyona yükleyip yeni bir yolculuğa çıktık…

Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik…

Bir fabrikaya geldik, hemen yerleştirdiler bizi ama her nedense burada çalışanların yüzünden düşen bin parça, çok anlam verememiştim. Çok geçmeden buranın bir silah fabrikası olduğunu duyana kadar benim yüzümden düşen bin parça olmuştu yapacak bir şey yoktu… İyi şeyler düşünmeye başladım ve barışta kullanılan silahda iyi bir şey deyip yapılanma sürecimin bitmesini bekledim…

On beş gün gibi kısa bir süre içinde şekillenmiştim. Şekil olarak ilk kez kendimi böyle görüyordum. Buz gibiydim, donuyordum, gergindim, karamsardım. Açıkçası silah olmaktan iğreniyordum.

Makineli tüfek olmuştum.

Hem de seri atış yapan simsiyah, yılan gibi, buz gibi, bir silah, bir makineli tüfek olmuştum…

Gideceğim yere yetişmiş bir genç askerin eline tutuşturuldum. Biz birbirimizle göz göze geldik. İkimiz de çok heyecanlı ikimiz’de barışa hizmet edeceğiz, ikimiz’de mazlumdan yana olacağız, zalimin karşısında olacağız, diye çok mutlu olup gözlerimizin içi parlıyordu.

Tanışma sürecinde birbirimizi iyi tanımaya çalışıyorduk.

Ben bir şeye anlam veremiyordum galiba bu insanların hepsi sağırlardı veya bana denk gelenler beni duymuyor, benimle konuşuyor ama beni dinlemiyorlardı ya da ben sesimi duyuramıyordum. Tanışma sürecinin bittiğini falan duydum...

Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik.

Bir köyün yamacına yerleştik. İşte, dedim bu hayatta en güzel bir görev mazlumları korumaktı, kahramanım olan çobanın kızına tekerlekli sandalye olamadım ama mazlumları zalimlere koruyabilirim diye düşünüyorken, o keyifli anın tebessümü yüzüme yetişmeden en büyük komutan tarafından “herkes siper alsın” diye emredildi. Askercik’de kuzu kuzu dinledi emirleri.

Gösterilen hedef zalimlerin zerresinin bulunmadığı, savaştan çok sefil perişan olan mazlumlardı…

Emirdi, yapacak bir şey yoktu.

Askercik komutanın ağzından çıkacak emir’i bekledi, kalbine taş basarak, gözlerini kapatarak.

“Ateeeeeşşşş” diye emir geldi …

Bağrışmalar çığlıklar hawarlar4 geliyordu, kulaklarımı yırtarcasına, evet artık emindim insanlar sağırdı. Çünkü bu mazlum köylülerin çığlıklarını, anaların bacıların çocukların hawarı duymadıklarına artık çok emindim.Vicdani olan hiçbir insanın hawara kayıtsız kalması olanaksızdı.

4* : Hawar: İmdat çığlıkları

Komutanın ağzından keyif salyaları akıyordu, canavarlaşmıştı. Ben yıkılmıştım, dünya, hayat dedikleri bu mu? Rüyada mıyım? bilmiyordum. Donmuştum. nasıl o bebelerin canını alabilirdim, nasıl o hamile ananın karnını delip geçerdim bilmiyordum. Nasıl yaptırdılar, nasıl nasıl nasıl diye diye kendimi yedim, bitirdim.

“Kader olamazdı, böyle yaşayamazdım.”

Söyleyip son kararımı verdim.

İntihar edecektim bir daha mazlumların canını almaya beni zorlayamayacaklardı.

Nasıl ama?

Genç asker’de diğerlerine uyup olayı bir zafer kazanmış gibi kutluyorlardı. Kendileri ile yüzleşmekten korkuyorlardı…

Yine bir köye gece baskınına gideceğimizi duydum ama her ne pahasına olursa olsun bu kez kimsenin canını almayacaktım, son kararımdı.

Yüksek dağlar arasından gidiyorduk. Fırsat kolluyordum atlamak için tam uygun bir zamanda yüksek bir uçurumun kenarından giderken kendimi uçurumlara bıraktım…

“Bağırarak” artık can almayacağım, artık canımı vereceğim, can almayacağım, “deyip taşlara kayalara çarpa çarpa, parça, parça olup yok olmayı seçtim. Artık ölürken yine kahramanımın o güzel dengbejlerin söylediği klamları duydum yüreğimde, huzur içinde …

O klamın güzelliğinde ölüyorum artık …

Derde b?lbûl ne qefesa zerine¹

Mekseda b?lbûl welate xwe bibine…

(Hasip YANLIÇ)

 
Toplam blog
: 15
: 497
Kayıt tarihi
: 15.09.08
 
 

Merhabalar ; Diyarbakır' da doğdum. Kürtçe öğretmeniyim. Diyarbakır Kürd Ensititüsünde Kürd dili ..