- Kategori
- Deneme
Bir şizofrenin günlüğünden....
Kırık bir kalbe rastladım yolda ve suskun yüreği döküldü kağıda....
Onun kaleminden ruh halini yazacağım şimdi;
Yorgun bir solunumla uyandığın her sabahın öğleye dek süren çekilmezliğine dayanmaya çalışmak oksijen tüpüne mecbur olmak gibidir...
Hem "nefesim dursa" dersin, hem de umut edip güneş batana kadar solunumum belki normale döner, belki acıtan bir taşikardi yerini spontan kalp atımlarına bırakır diye beklersin her gün...
Oysa ki her akşam yeni gün öncesi tutacağın karanlık nöbetin erken çığlığıdır.
Etrafındaki herkes gülüşlerinde sahtedir.Herkes yanında gibi dursa da en uzağındadır. Uyum sağlamaya çalışmak öyle zordur ki aynı sen olsan da bilirsin ki eski sen asla değildirsin...
Seni senle tanıştırıp yeni senle eski sen arasında iletişimi kurman çok zaman alır...
İki kişiliğin kavgası arasında sıkışıp eski seni öldürme yolunda gidersin artık. Hayatındaki her şey, herkes seni hayal kırıklığına uğratıp sıcak gülüşlerine sahte rüzgarlar estirir.
Yılgın, yorgun, sessiz ve tuhaf biri olduğunda değişen tek şey; psikolojin değil, moraran göz altlarındır. Sivilcelerin seninle dost olup yüzüne kalıcı göç ederler. Aynaya baktığında gözünden önce ağrılı bir cilt altı sivilcesiyle başlarsın katlanman gereken günlere....
Kalbin artık iyi mi kötü mü diye, hasta mı değil mi diye düşünmezsin. Çünkü kalbin komadadır, bilinci kapalıdır. Ellerin verimsiz, duyguların değersizdir artık.
Mavi kaktüsünün büyüme çabası belki de artık tek heyecanındır. Yüzün gülsün diye büyüyen çiçeklerinle olmak tek mutluluğundur. Onların yapraklarının tozunu alıyorum; güneşle sarılsınlar, kendilerini güzel hissetsinler istiyorum. Ama kalbimi, ruhumu, beni 18 yaşımdaki ışıldayan, gülen gözlerime; şen kahkahalarıma döndürmek artık hayal bile değil.
Stres bedenimle bütünleşti. Rüzgar esince serinlik değil boğlacakmış gibi hissetmek, denize yaklaşınca rahatlayacağına daha sıkılmak......Herşeye karşı işte başka sen.....
Buna kendine yabancı olmak ta denebilir. Dostlar bakarsın arkadaşın bile değildir.
Sen değer verdiğin kadar önemlidirsin.
Gülebildiğin kadar mutlu olursun.
Ve bilirsin ki düştüm dediğin yerden yine üzüntülerinin kuvvetiyle kalkabilirsin. Sesler katlanılmaz, sohbetler çekilmez, çok sevdiğin kola bile tatsız olduğunda anla ki ; kalbinin iki lobu tayine çıkmıştır. Kalan iki lobuyla idare edersin artık.
Artık steteskopsuz tansiyon aleti, pistonsuz enjektör, kağıdı biten ekg cihazı gibidirsin. Yani yarını kaybetmiş, işe yaramaz, gereksiz ve yersiz bir şey olmuştursun. Kısacası çam ağacının yaprakları döküldü, dalları kurudu, yaşlandı. Bu yaz her mevsim dik durduğu günleri son buldu. Çam ağacının gücü ve mevsimlere dayanıklılığı mazi oldu. Çünkü ruhunun mevsimleri karıştı, bedeninin standart işleyişi yerini yeni bir tabiata bıraktı. küresel ısınmaları yerini hüzünlü esintilere bıraktı. Artık hava durumunu dinlemez oldun, yeryüzünün atmosferine ruhunun atmosferi dağlar kadar yabancı oldu.
Adın soyadına sarılıp yanında oldu," yılmam" diyen soyadın öyle yıldı, öyle korktu ki adına sarıldı. Senin sana samimi olan, gerçek olan, candan olan, sadece adınla soyadın kaldı.
İşte bu yazdıklarım bu tarif ettiğim şey ; aslında tükenmişlik sendromu diye bilip ne olduğunu dile dökemediğimiz herşey.....
KERİME YILMAZ