Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Bir uzun hikaye; onun hikayesi (Onbirinci bölüm- devam edecek)

Bir uzun hikaye; onun hikayesi  (Onbirinci bölüm- devam edecek)
 

O çocuk


    Asker arkadaşının karısı dışarı çıkınca kadın da arkasından çıktı. Asker arkadaşının karısı “Gardeş sen otur. Ben size yiyecek bi şeyler hazırlecen.” dedi. Kadın “Ne nüzumu varıdı?” dedi. Sonra “Ozman ben de sene yardım eden, içerde sıkılırın” deyince asker arkadaşının karısı “Eyi ozman, sen şu sofra bezini ser gel, ben de ziniyi hazırleyen.” dedi.
    Bu şekilde iki kadın sofrayı hazırladı. Ev sahibi kadın hemen sabahtan pişirdiği tarhana çorbasını ısıtmak için ocağa koydu. Gaz ocağını yaktı. Üstüne bir tava koydu. İçine yağ döküp, yumurta kırdı. Onu pişirdi. Onları sininin üzerine koydu. Bir çanağın içine pekmez koydu. İçinde peynir ve zeytin olan çanakları da koydu. Misafir kadının serdiği sofra bezinin üstüne koyduğu nihalenin üstüne siniyi koydu. Misafir kadın da elinde kaşıklarla geldi. Sonra gitti, su testisini ve bir su bardağını getirdi. Ev sahibi kadın, içinde yufka ekmek ve ot ekmeği olan bir bez paket getirip sofranın kenarına koydu. İçinden çıkardığı yufka ve ot ekmeklerini herkesi önüne gelecek şekilde koydular.
    Asker arkadaşı adama ve kadınlara “Hadin buyurun.” deyip sofra bezinin altına sokuldu. Diğerleri de aynı şeyi yaptı. Birlikte iştahla yemeğe başladılar.
    Bu sırada asker arkadaşı ve adam gülüşerek sohbete devam ederken iki kadın ortadaki çanaktan sessizce çorbalarını içiyordu.
    Adam dünden beri yaşadıklarını, tanıdığı insanları, pazarcıyı, Hasan Emmi’yi, Emine Yengeyi, sümük gibi bıyıklı müdürü, pompacıyı, kamyoncuyu hep anlattı. Kamyoncuyla muhabbete dalınca köy yolunu geçtiklerini gülerek anlattı.
    Bunları anlatırken çok dillenmiş ve keyifliydi. Kadın kocasının bu konuşkanlığına şaşıp kalmış, hayretle kocasını dinlerken bir yandan da kocasının asker arkadaşını, karısını belli etmeden inceliyordu. Çünkü ilk kez köyde gördüğü insanlardan başka birileriyle karşılaşıyordu.
    Asker arkadaşı zayıfça yüzlü, gözleri elaya kaçan, dalgalı saçlı bir adamdı. Güleç, sıcak, güven veren bir yüzü vardı.
    Karısı aynı köydeki kadınlar gibi ama anaç bir kadındı. Orta yaşlı, esmer güzeliydi. Ona çok sıcak davranmıştı. “Oğlana söyleyin, gelsin gitsin. Benim oğlan da okula yeni başladı, onunla tanışsınlar.” derken bunları laf olsun diye değil yürekten söylediği belliydi. Kadına da “Sen de her zaman gel. Çocuğu alıp gelirsin. İcabında burda galıverisiniz.” derken de çok samimiydi.
    Adam ve asker arkadaşı kendi aralarında sohbet ederken kadınların anlaşmasına da çok memnun olmuşlardı.
    Adam kaç kere karısını alıp gelmeyi, asker arkadaşını karısıyla köyde misafir etmeyi düşündüyse de bir türlü kısmet olmamıştı. Asker arkadaşıyla bunları konuştular. Vakit epey olmuş, nerdeyse öğle vakti gelmişti.
    Kadın kocasına bir fırsat bulup işaret etti. Ev sahibi kadın bu işareti görüp bakınca kadın “Gardeşlik oğlan öğlen eve gelicedi, oraya geç galmıyam deyi adama şey eddiydim.” diye açıklama yaptı. Adam ve asker arkadaşı da bunu duydu.
    Adam “Bizim garının yüreği hâlâ pırpır ediyor. Sabah oğlanla bir sarılışları vardı, görmek ilazımdı.” deyince kadın utandı, “Oğlan ilk kez gurbette galınca marak eddiydim” diye kendini savundu.
    Asker arkadaşı “O zaman kalkalım. İsterseniz ben okula gidip oğlanı alıp gelen, okul hemen şurda. Deliağa, sen de gel istersen.” dedi. Adam “Sağ ol arkıdeş başka zaman. Şindi Emine Yenge de bekleyodur, ona ayıp olur sonra” dedi ve ayağa kalktı. “Sağ ol yenge, yedirdin içirdin, helal et.” dedi. Ev sahibi kadın “Helal edicek ne var bizim oğlan, helal hoş olsun. Bi da her gelişinde benim gardeşliği de al getir.” dedi. Asker arkadaşı da “Benim garı doğru söylüyo, evi öğrendin. Çocun yanına gelince yengeye al, çek gel eve, oğlanı getirin, benim oğlanla tanışıp arkıdeş olsun.” dedi.
    Konuşa konuşa kapıya geldiler. Kapıda kadın tekrar ev sahibi kadınla vedalaştı. Kocası, asker arkadaşı birlikte kapıdan çıkıp gittiler. Kahveye yaklaşınca asker arkadaşıyla adam da vedalaştı.
    Oradan kadın ve kocası ayrılıp pazaryerinden çocuğun evine yollandılar.
    Bu sırada kadın gittikleri evdeki ev sahibi kadını düşünüyordu. Kadın ona çok anaç gelmişti. Emine Yenge aklına geldi. İçinden ‘Bu kasabanın garıları hep böyle miyki?’ diye geçirdi. Öyle olduklarını düşünüp oğlu için sevindi. ‘El gadar sabiye bi şey olsa sahap çıkarla herhal’ diye düşündü.
    Kocasının asker arkadaşı aklına geldi. ‘Adam emme zayıf ha. Avurtları çökmüş. Benim adam maşallah ayı gibi’ diye düşünüp kocasının uzunca süre başında kalacağına sevindi. ‘Ölüverse ya da hastalıklı, marazlı bi şey olsa halımız nice olur?’ diye düşünüp ‘Allah onu başımızdan esik emdesin’ deyip şükretti.
    Ama asker arkadaşının ela gözleriyle insana güven veren bakışı aklına gelince içinden ‘Dünya ahret gardeşim olsun, adam gibi adam. Hem benim adam gibi öyle her şeye dırlanan birine heç benzemeyo. Baksana garısının çalımlı halına. Bek ırahat herhal.’ diye düşünürken kendisinin dört çocuğu büyütmek için çektikleri, kocasının her söylediğine ters cevap verişi, oluverecek bir şeye bile olmazlanışı aklına gelince de deminki şükredişini unutup ‘Geberesi heç bi dediğimi olur yapalım demedi’ deyip kocasına nerdeyse ilenecekti.
    Kadın kafasında bu düşünceler, gözlerinin kenarından etrafı seyrede seyrede kocasının arkasından giderken kocası da asker arkadaşının gösterdiği samimiyetten çok gururlanmış, duygu içinde yürürken aklına asker arkadaşının hanımı gelmişti.
    İçinden ‘Garı baya zarplı, dizgini eline almış. Bizim arkıdeş ona bi şey derken nerdeyse kılı kırk yarcek. Benim garı öyle mi? Bi gaşımı eğem, basıcek yere bilemez valla.’ diye geçirirken kendi karısının orada bile büzülüp oturmuş hâli aklına gelince canı acıdı.
    ‘Ben de bek sert davranıyon canım. Elin garısı evde bile bayrama gidicek gibi geyinmiş, benim garının kasabaya gideken geydiği henteriye, babıçlara bak, garibim Medine dilencisi gibi valla.’ diye düşünüp kendinden utandı.
    En kısa zamanda pazaryerinden alıverdiği entarilik kumaşı diktirtecek ve her gün onu giymesini söyleyecekti. Ona yeni, hem de naylon ayakkabı aldığına çok seviniyor; içinden ‘Bunu her gün giyer, ben bazar gün aynı nümero bi çift daha alırın, onu bayramlada giyer’ diye geçiriyordu.
    Öyle ya karısının, karısının emmi kızından neyi eksikti. Onun kocası zenginmiş. İçinden ‘Onun zenginliği kendine, bene ne? Bi fakire çıkarıp beş guruş veriyo mu? Yoo. Adı köyde mıhsıçdıya çıkmış onun. Ya bene “deliağa” deyola. Atın hası rahvan, insanın hası deli olurmuş’ diye geçirirken “Delinin hası pehlivan olur.” sözünü kendine göre çevirmiş, kendinin insanın hası olduğuna karar vermişti.
    Yalnız bundan sonra karısına karşı daha anlayışlı olacaktı ‘Öyle ya, yitip giderse ben dört çocuğula nereye sığarın?’ diye düşünüyordu.
    Bu düşüncelerle arkasından gelen karısına döndü, hiç olmadığı kadar yumuşak bir sesle “yoruluyosan azcık yaveşleyen, yeni babıçla ayana vuruyodur belkim.” dedi. Kadın kocasının bu nazik ve anlayışlı hâline şaşırmış, söyleneni tam anlamamıştı. “Efendim, ne deyon sen be?” deyince adam yine azıcık kızıp “Elin körünü deyon, yorulduysan yaveşleyon deyedum” deyip yine hızla yürümeye devam etti.
    Kadın hâlâ kocasının niye böyle bambaşka oluverdiğini anlamamış, yeni ayakkabı vurduğu için biraz topallayarak hızlanan kocasının peşinden gidiyordu.
    Bu sırada adam “Bunnara eylik yarımaz, bi şey deyon ‘Ne deyon sen?’ deyi cuvap veriyor” diye söyleniyordu.
    Ama yeni entarilik ve ayakkabı alma işinden de vazgeçmeyi düşünmüyordu. Çünkü yarın asker arkadaşı karısını peşine dakıp pattıdak köye gelirse mahcup olmak isdemeyodu.
    Ayrıca karısının emmi kızının kocasından aşağıda kalmayacağını karısına ve köylüye ispat edecekti.
    İkisi de farklı farklı da olsa benzeri düşünce ve endişelerle Emine Yenge’nin evine vardılar. Çocuk henüz okuldan gelmemişti. Emine Yenge de komşusunun evinin kenarında oturmuş, komşusuyla sohbet ediyordu. Onları görüp yanlarına geldi. “Hoş geldiniz bakam gezentile” dedi. Kadının elindeki eski ayakkabıları görünce ayağına baktı “Ooo babıç mı aldınız? Gelin, ayanda parılansan, oğlum sene bek gıymet veriyo bakıyom” diye gülümsedi.
    Kadın hiçbir şey söylemeden önüne bakıp gülümsedi. Adam karısı şımarıverecek diye endişeli “Heç canım, bu gudar şeyin gıymatı mı olur, nüzum varıdı, alıverdim” dedi. Sonra Emine Yenge’ye “Oğlan da gelmedi herhal.” dedi.
    Yenge “da gelmedi.” deyip odasına yürüdü.
    Bu sırada içinden kadının ‘keprem, ezik” hâlini görünce ‘Acaba benim gızın gocası da bu ayı gibi lom laflı mı ki?’ diye geçirdi. Eğer öyleyse kızına doğumda gidince “Dört çocun var gari, kendini ezdirme. Bi şey derse korkma, dırca gel, bi şey yapamaz.” diyecek, evde dizgini ele almasını söyleyecekti. Ama belli etmedi.
    Kadın ve adama “Haden, gelin benim oruya. Güzel bir bulgur aşı bişirdim, valla barmaklanızı yersiniz. Acı biber turşum da var.” dedi. Kadın “Yenge, biz o işi yaptık” diyecekti, kocası ona ters ters baktı.
    Çünkü acılı turşu ve bulgur aşı karnını acıktırmıştı. “Sağ ol yenge, valla azım sulandı. Gerçi benim asker arkadaşının garısı da ortaya zofra kodu emme tarna aşı varıdı, garnım bek doymadı.” dedi.
    Kadın burada dayanamadı, “Yok yenge, yukarda Allah var, o garı yumurta sıdırdı, peynir, bakmez, zeytin bile goydu valla. Parılandı bizi doyurcen deyi. Sen benim adama bakma” dedi.
    Adam, karısına kendini yalancı çıkardı diye ters ters baktı. Emine Yenge’ye dönüp “Sen bu garının nafına bakma, onun gözü benim yedim içdimde, ölüvesin diye bakıp duru valla” deyince kadın ateşe basmış gibi sıçradı. “Töbe de, töbe valla. Sen bizim evin diresin. Allah seni başımızdan esik emdesin.” deyince adam keyiflenmiş, “Hah şöyle, gıymatımı bil azıcık.” der gibi karısına baktı.

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..