- Kategori
- Basın Yayın / Medya
Bir Yerel Gazete Çıkarmak

Bizim de bir gazetemiz vardı. 2005 yılının Ocak ayında akdenizin batı köşesine serpilmiş bir çekirdek kadro ile bölgede bir "haftalık yerel gazete" çıkarma hayaliyle yola çıkmıştık. Bu gazete farklı olsun istiyorduk. Bölgede pıtrak gibi biten reklam gazeteciklerinden olmasındı. Üç beş tane oteli kafalayıp sırtını ona yaslayıp " al reklamı-yap haberi " gazetesi olmasındı bu gazete. bir Artı-sı olsundu bölgeye ve bölge insanına. bu yüzden gazetenin adı "Haber Artı" oldu.
Gerçek gazete boyutunda, haftalık çıkarmayı planladığımız bu gazeteyi market kasalarında yığınla duran diğer reklam gazetecikleri/reklam kataloğu gazetemsileri gibi bedava değil, maliyeti neyse parayla satmalıydık. Okumak ve bu gazeteye ulaşmak isteyenler, bu işe gönül vermiş olanların çalışmalarının bedelini ödesin diye. Bölge dediğimiz de sadece Kalkan değil, Fethiye'den başlayıp Antalya'ya kadar uzanan bütün batı akdenizi kapsamalıydı. Bunu hedef edindik.
Fethiye- Antalya arasında kalan Likya bölgesi hem karakteri olan dağ-deniz kardeşliği ile hem de bu kardeşliğin insanlara dayattığı yaşam biçimi yüzünden yaşayanların yaptıkları kader birliği ile gerçekten de " bölge " adını hakediyordu. Dağların denize en yakından paralel oldukları yerdi çünkü bu bölge. Uzun yıllar boyunca denizin kenarında yolu olmadığı için köylüler antik Likyalıların yaptıkları dağ yollarını kullandıkları için, çok eskiden su altındaki dağlar artık suyu çekilmiş deniz kayaları olduğu için.
Hala 800 metrede deniz kabuklarına ayağınızın çarptığı eski sualtı dağlarıyla, kumsalsız, engebeli, bol taşlı, konforsuz ama içine tatlı suların karıştığı buz gibi suyu olan billur kıyılarıyla burası yeryüzünde ilk kez Likyalıların keşfettikleri özel bir bölgeydi. Bölge gazetesi çıkarmanın hiç de kolay olmadığını ama her türlü zorluğuna rağmen burada yaşayan insanların da buna gerçekten ihtiyacı olduğunu biliyorduk.
Bölgedeki kasabalarla irtibata geçip kendi bölge muhabir ağımızı oluşturduk. Bu bölgede dağlarda, kasabalarda yaşayan yerel halk dışında bir de buraya sonradan gelip yerleşmiş türk ya da yabancı pek çok insan vardı. bu yüzden gazetemizin bir de ingilizce eki olsun dedik. İlgi görürse gazetenin tamamını ikinci bir gazete olarak ingilizce de bastırmayı planladık.
Hazırlıklara başlamadan önce bölgede yaşayan bir grup insanla toplantılar yaptık, görüşlerini aldık. beklentilerini anlamaya çalıştık, desteklerini istedik. Herkes heyecanla - her zaman olduğu gibi hiç itirazsız arkamızda olduğunu söyledi- sanki biz bir siyasi parti kuruyormuşuz da oy isteyecekmişiz gibi, her yerel seçmen gibi bizi destekleme sözü verdiler. Hatta gerekirse bir anonim şirket kurulsun istedik ki herkes elini taşın altına sokup sorumluluk hissetsin dedik. bu tek bir kişinin ya da grubun kontrolünde olmasındı. Çoğulcu ve tabana yayılan bir oluşum olsundu.
Biz aldığımız bu destekle işe başladık, her yerden haberler gelmeye başlamıştı. Bir yerde motosiklet kazası, başka bir yerde kayıp bir kız çocuğu, bir başka yerde arazisi kandırılarak satılmış bir yaşlı kadın. bu olaylar bölgede yaşayanların her gün karşılaştıkları sorunlardı zaten. büyük medyada küçücük bir yer bulması için ne yer ne de zaman olmayan olaylar. ama bu küçük dünyada pek çok insanın hayatını etkileyen olaylardı. Gazetemizi bayilere dağıttırmak ve bayilerden satışını sağlamak için gerekli anlaşmaları yapmıştık.
Ve heyecanla ilk sayımızı antalyada anlaştığımız bir gazete matbaasına gönderdik. Dağıtıldığı gün heyecanla bayilere, marketlere koşturduk. İşte oradaydı. Bizim çıkardığımız, kırmızı üzerine beyaz puntolarla üzerinde zeytin dalı olan "akdenizli gazete" orada gelin gibi duruyordu. Manşetimiz dikkat çekiyordu bazı insanların durup raftan okuduğunu görüyorduk.
"Akdeniz'de Tsunami Olur mu"
demiştik kocaman puntolarla. Kaş'ta yeni bir deprem olmuştu çünkü. Hemen altında da;
"Yabancılara Mülk Satışı Turizmi Bitiriyor mu"
diye soran başka bir haber vardı. İçimiz pır pır ederek alan var mı, nasıl satışlar diye sorduk bakkal ya da market sahibine. "Evet sabahtan beri şu kadar satıldı ya da kalmadı" dediklerine inanamadık. Ne bir tanıtım ne bir duyuru hiç bir şey yapmamıştık. Kimi yerler için ikinci, üçüncü dördüncü baskılar yapıldı daha birinci sayıda yok satmıştık! hatta dağıtım şirketinden arayıp "siz naptınız ya böyle" demeleriyle gururumuz okşanmıştı, dağıtımdaki satışların başarısı yüzünden üste para bilem aldık.
Gazetenin ilk sayısını elimize alıp gözden geçirirken amatörlükle ne çok hata yaptığımızı görüp hayıflandık. bir sonraki sayı daha iyi olmalıydı, bu hatalar bir daha olmamalıydı. Gazete rahat okunmalıydı, haberler anlaşılır olmalıydı, fotoğraflar temiz olmalıydı, başlıklar etkili olmalıydı, herkes kendinden bir parça bulmalıydı vs vs. her kafadan çıkan eleştirileri dinledik, ikinci sayı gerçekten da daha iyi olacaktı. Oldu da. Birinci sayıda Kaş'ı, ikinci sayıda da Fethiyeyi anlattık bölge tanıtımlarında.
Ne yazık ki bu gazetenin ikinci sayısından sonraki başka bir sayısı olamadı. Hem ilkeli hem parasız gazete çıkmıyordu netekim. " Reklam karşılığında herkesi haber yapamayız" ilkesi de karın doyurmuyordu. Ya sırtımızı bir finansöre dayamalıydık ya da herkes pamuk ellerini cebe atmalıydı en azından 5-6 sayı için. Fakat bölgede gazete çıkarmanın başka bir zorluğu kendini çabucak göstermişti." Tabii destek oluruz", abone oluruz diyenlerin bir anda etrafımızdan uzaklaşacağını, "yerel yönetimle ilgili herhangi bir haber çıkarsa benim de abone olduğum bilinirse benim işim bozulur" diyenlerin endişeleri yüzünden kala kala bir çekirdek kadro kalacağımızı, yerel yönetimlerin iki dudağı arasında yaşayan halkın ne kadar sindirilmiş olduğunu önceden göremedik. Gazeteciliğin sırat köprüsünde yapılabileceğini, gazetecilerin neden genç yaşta kalp krizinden öldüklerini anlamak için 2 sayı yetti ve de arttı.
bu gazeteyi çıkarmak için hiç bir bedel beklemeden yardım eden arkadaşlarımız kimler miydi?
Eşen çayı yakınlarındaki Yakabağ köyüne yerleşmiş olan Atlas dergisinden Sinan Anadol fotoğraflarıyla, ressam Ferit Avcı karikatür ve illüstrasyonlarıyla ve Antalyanın yükseğinde yaşayan Atlas gezgini ve fotoğrafçısı Ali Murat Atay da yine İngilizce çevirileriyle, Kaşa yerleşmiş olan ve Tuna nehrini kanoyla geçmiş olan ve dalış ve kano turizmcisi olan Gökhan Türe de fotoğraflarıyla, emektar karikatürist Sunder Erdoğan, yani Sunder abimiz afişlerdeki karikatürleriyle, çocuklara zeka geliştiren çalışmalar tasarlayan Ümit Öğmel vinyetleriyle, Kaş'ta yaşayan ve asıl işi giderek değişen (!), artık boş zamanlarında pastacı diğer zamanlarda muhabir olan Yusuf Yavuz ve Cumhuriyet Gazetesinin başarılı karikatüristi "harbi" Semih Poroy, Müge İplikçi, Ahmet Yıldız, Nihat Genç, Ferit Avcının hazırladığı "komikartı" sayfasındaki mizah yazılarıyla Cihan Demirci ve bölgede yaşayan adını sayamadığım pek çok amatör gazeteci, yazar ve çizerin katkısıyla çıkan bu iki sayı sanki bölgeye yepyeni bir soluk ve renk getirmişti.
Bu gönüllü çalışmalarından dolayı herkese sonsuz teşekkürler, belki bir gün yine buluşur bir başka mecrada akarız diyerek doğumunun ve ölümünün 2. yılında "Haber Artı"ya inanmış herkesi sevgiyle selamlıyorum.