- Kategori
- Yurtiçi Tatil
Biraz Ege biraz Marmara

Şeytan Sofrası'ndan Ayvalık manzarası..
Sıcak bir pazar sabahı. Takvimler 26 Ağustos'u gösteriyor ve biz uzun bir yolculuk için Diyarbakır'dan yola koyuluyoruz. İlk günkü planımız yaklaşık 900 km uzaklıktaki Konya'ya varmak. Rotamız ise Şanlıurfa-Gaziantep-Pozantı-Ereğli ve oradan da Konya...
Nedenini hep Hz. Mevlana'ya bağladığım bir huzur kaplar içimi her Konya'ya gidişimde bu seferde aynısı oldu Konya'ya adım atar atmaz bir huzur ve rehavet çöktü üstüme. Uzunca bir süre hapiste yatmışsınızda daha sonra özgürlüğe salıverilmişsiniz gibi bir sevinç kaplar beni Konya'ya her gidişimizde... İlk durağımız her zaman olduğu gibi Mevlana müzesi oluyor. Burada duamızı ettikten sonra otel arayışına giriyoruz ve hiç ummadığımız bir yerde hiç ummadığımız uygunlukta bir otel buluyoruz kendimize, tek gece dinlenip ardından asıl rotamız olan Ayvalık'a gitmek için. Mevlana Müzesi'nin hemen karşısında bulunan dar bir sokağın hemen başında olan Otel Tur'da tek gece kalıyoruz. Eğer yolunuz Konya'ya düşerse bu oteli kesinlikle tavsiye ediyorum çok temiz ve oldukça sessiz, huzurlu, nezih bir aile oteli gerçekten. Akşam Konya'da Müze etrafında bulunan dükkanlardan bir kaç parça öte-beri aldıktan sonra odamıza çekiliyoruz...
Allah'ım bu nasıl bir huzur , nasıl harika bir atmosfer? Konya'da hem de Mevlana Müzesi'nin bulunduğu yerde sabah ezanını dinlemek. Yazın tazecik sabah havasını içine çekip sabah ezanını dinlemek... Elinizde olmadan gözlerinizin yaşardığını ve ağlamaya başladığınızı göreceksiniz bu duyguyu tadarsanız eğer. Gerçekten böyle dinlendirici bir zaman görmemiştim hayatım boyunca... Doğan Güneş'i ve Konya'yı arkada bırakıp ayrılıyoruz buradan. Afyonkarahisar ve Uşak'tan geçip Ayvalık'a ulaşmayı umuyoruz bugün...
Yaklaşık dokuz saatlik bir yolculuğun ardından varıyoruz Ayvalık'a. Hayatımda ilk kez geliyorum Ayvalık'a ve gelir gelmez buraya aşık oldum diyebilirim size bu hava bu deniz gerçekten Türkiye'de ender bulunur. Her neyse Ayvalık'a girmemizin üzerinden yaklaşık yarım saat geçtikten sonra navigasyonumuz yardımıyla Cunda'da bulunan otelimize ulaşıyoruz. İçimizde biraz kuşku ve heyecanla otelimize giriyoruz. (Sonuçta hem Ayvalık'a ilk kez geliyoruz hem de hiç kimsenin tavsiyesi olmadan yalnızca internetten okuduğum yorumlarla rezervasyon yaptırdım)
Eşyalarımızı otel görevlilerinin yardımıyla odamıza taşıyoruz ve odaya girer girmez Ege Denizi'nin o mükemmel manzarası selamlıyor bizi ve o an itibariyle büyüleniyoruz adeta. Sol tarafımızda Ayvalık şehir merkezi karşımızda irili ufaklı bir kaç ada ve sağ tarafımızda da Cunda'nın sahilinde bulunan otelleri ve çarşısına kadar uzanan bir manzarası var balkonumuzun. Göz alabildiğince uzanan bir manzara hep büyülemiştir beni zaten. 301 numaralı odamızda akşam yemeğine kadar dinlenme vakti gelip çatıyor ve yol yorgunluğunun da verdiği ağırlıkla uykuya dalıyoruz...
Ertesi gün ilk durağımız meşhur Şeytan Sofrası oluyor. İddaa ediyorum böyle bir manzarayı zor bulursunuz bir yerde kesinlikle gidip görülmesi gereken bir mekan. Uçurumun hemen kenarında Şeytan'a ait olduğuna inanılan kocaman bir ayak izi var ama hurafelere inanmakta hep başı çeken halkımız buraları da mesken tutmuş. Güvenlik için çekilen çelik halatlara, demir parmaklıklara ve ağaçlara bez parçaları bağlanmış ve Şeytan'a ait olduğu söylenilen çukura bozuk paralar atılıp dilekler dilenmiş. Görüntü kirliliğinden başka bir şeyden ibaret olmayan bu olaya bence bir an önce yetkililer el atmalı... Bolca fotoğraf çekip Şeytan Sofrası'ndan ayrılıyoruz buradan ayrılmak her ne kadar zor gelsede ayrılma vakti gelip çatıyor.
2.Günümüzde Ayvalık'ın bir başka cennet köşesi olan Ortunç'a gidiyoruz. Burada da orman ve denizle başbaşasınız aklınızı başınızdan alacak başka bir köşe burası. Ortunç'a giderken yol üstünde tarihi bir kaç değirmeni göreceksiniz bu değirmenlerde buraya ayrı otantik bir hava katmış diyebilirim. Bu arada yol üstünde bulunan Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı'na da uğramanızı tavsiye ederim. Bahçesinde oturup Ege Denizi'ni seyre dalmak ve tarihi kütüphaneyi gezmek hoşunuza gidebilir. Aynı gün Ayvalık ilçe merkezinde bulunan Açelya aile çay bahçesinde ismi Ayvalık'la ünlenmiş Ayvalık Tostu'ndan tadıyoruz. Açıkçası pek hayran kalmadım bu lezzete ama denemenizi tavsiye ederim değişik bir tat.
3.Günümüz biraz yoğun ve yorucu geçiyor ama bir o kadarda zevkli ve eğlenceli. İlk durağımız Akçay, Edremit ve Burhaniye oluyor buraları kısaca bir turladıktan sonra asıl gideceğimiz yer olan Assos yani bir diğer adıyla Behramkale'ye ulaşıyoruz. Eski çağlardan kalan mimari eserleri ve yol boyunca henüz doğası bozulmamış yerleri keşfetmek gerçekten güzel bir duygu. Ayrıca buranın kamp yapmak isteyenlerin sıklıkla uğradığı bir yer olduğunu öğreniyorum. Gerçekten kamp yapmak için Assos dört dörtlük bir yer.. Ayvalık'a dönerken yol boyunca Karadut suyu satan küçük yerler görmüştüm dönüşte Burhaniye-Ayvalık yolu üzerinde bulunan Kutlu Dinlenme Tesisleri'nde tadıyorum bu meşrubatı. Tadı çok hoşuma gidiyor doğal bir içecek olduğunu söylediler ve denedim çok beğendim bunu da deneyin derim yani... Ayvalık'a ulaşır ulaşmaz hep görmeyi istediğim Ayvalık'ın ünlü Perşembe Pazarı'na gidiyoruz. Eski Rum evlerinin olduğu daracık sokaklarda kurulan bu pazarda meyvesinden sebzesine , giyiminden kuşamına , ev eşyalarına bir çok çeşit ürün var mutlaka görün burayıda eğer Ayvalık'a yolunuz düşerse...
4.Gün arkadaşım Özlem'le buluşuyoruz o daha tecrübeli benden yıllardır Ayvalık'a gelip gidiyor burayı iyi bilen birisi. Buluşur buluşmaz Ayvalık'la özdeşleşen bir diğer ürün olan mezelerini tatmak için emniyet müdürlüğünün karşısında sahilde bulunan restoranlardan birine giriyoruz. Balığını ve mezeleri fena değil ancak burası adeta cep yakıyor bayağı yüksek bir tutar ödeyip buradan ayrılıyoruz. Cebine güvenmeyen bence uzak durmalı bu tarz yerlerden. :)
5.Gün kelimenin tam anlamıyla bir kültür ve tarih turu günü oluyor. Arabamıza atlayıp Çanakkale'nin yolunu tutuyoruz. Çanakkale'de araba vapuruna binip Kilitbahir İskelesi'nde iniyoruz. Eceabat'ı geçip önce İlk Şehit'ler Anıtı'na oradan da asıl şehitliğin olduğu Abide'ye doğru yola koyuluyoruz. Ancak yolda birden midemizden gelen sese kulak verip Abide'ye yaklaşık 7-8 kilometre uzaklıkta bulunan Alçıtepe Köyü'nün çarşısına giriyoruz. Köy camiisinin hemen yanında İbrahim Usta'nın Yeri adlı lokantaya giriyoruz. Girer girmez o aile sıcaklığı ve Trakya insanının sıcak kanlılığını hissediyorsunuz. Köftelerimizi ve ezogelin çorbamızı sipariş ediyoruz. 10 dakika geçmeden bütün siparişler masamızda oluyor bu hıza oldukça şaşırıyoruz gerçekten. Çorbayı ve köfteyi tattıktan sonra düşündüm de ben hayatımda bu kadar harika köfte ve çorba görmemişim sanırım. Eğer bu köyden geçerseniz mutlaka İbrahim Usta'nın köftelerinden ve çorbasından tadın. İnanın bana pişman olmayı bir yana bırakın belki de sırf bunlardan yemek için bu köye uğrayacaksınız.
Ve sonunda Çanakkale Şehitliği'ne ulaşıyoruz. Durumda o tepelere o boğaza o anıta baktıkça ne kadar metanetli olsanız da göz yaşlarınızın gözlerinizden süzüldüğünü göreceksiniz ve belki de ülkemizin kıymetini daha iyi anlayacaksınız uğruna nice fidanların gittiğini düşünerek... Conk Bayırı ve Anzac Koyu'nu da gezdikten sonra yeniden Kilitbahir İskelesi'nden Çanakkale'ye oradan da Akçay'a geçiyoruz. Bir kaç saat orada bulunan akrabalarımızla birlikte Akçay Çarşısı'nı geziyoruz. Oldukça renkli ve eğlenceli bir çarşı burası görmek isterseniz hoş vakit geçirebileceğinize inanıyorum. Gece yarısına doğru otelimizin bulunduğu Ayvalık/Cunda'ya dönüyoruz.
6.Gün yani tatilimizin son gününün tamamını yüzmeye ayırıyorum. Uzunca bir süre Ege'ye hasret yaşayacağımı bildiğim için tadını çıkararak yüzüyorum bugün...
Ayvalık'ta mutlaka yapın dediğim şeyler ;
Ayvalık Tostu, Ayvalık'ın meşhur balığı papalinayı, Kızarmış Sakızlı Girit Dondurmasını ve lokma tatlısını (Özellikle Cunda'da bulunan Lokma İmparatoru'nun lokmalarından) muhakkak tadın,
Kesinlikle Şeytan Sofrası'nı, Ortunç'u, Sarımsaklı'yı ve Cunda'yı görün,
Ayvalık'ın dar sokaklarında ki Rum evlerini keşfedin ve aynı dar sokaklardan kurulan Perşembe Pazarı'nı muhakkak gezin
Gelelim kaldığımız otele...
Ayvalık- Cunda'da bulunan Panorama Oteli'nde harika bir hafta geçirdik. Hayatımda gördüğüm en sevimli en sakin en sessiz ve en huzur dolu otellerden biriydi. Tam bir aile müessesi olan pırıl pırıl bir ailenin işlettiği mükemmel bir otel burası. Gerek denize sıfır oluşuyla gerek Ege Mutfağı'nı yansıtan yemekleriyle gerek temiz oluşuyla gerekse aile sıcaklığıyla burası gerçekten her türlü takdiri hak ediyor. Eğer oralarda bir otel arıyorsanız ben bütün samimiyetimle Cunda Panorama Oteli sizlere tavsiye ediyorum gerçekten pişman kalacağınızı düşünmediğim evinizde bulacağınız konforun ve huzurun aynısını orada da bulabileceğinize inandığım bir otel gerçekten burası.
Bana göre kısa olan ama dolu dolu geçen 1 haftalık tatilim böyle geçti işte. Oraya gitmeyi düşünen okurlarıma yardımcı olacak bir yazı yazdığımı düşünüyorum. Ve en kısa zamanda yeni bir yazımla sizlerle buluşmayı umuyorum kalın sağlıcakla... :)
İletişim adreslerim :