Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '10

 
Kategori
Güncel
 

Bireysel islam mı?

Bireysel islam mı?
 

araştıralım net sitesinden alınmıştır.


Paylaşılmayan bilgi sadece sahibine faydalıdır. İnancı toplumdan soyutlar ya da kişiselleştirirsek ortaya önü alınamaz bir bilgi kirliliği çıkar. Çok başlılık ve hurafeler denizinde parçalanmış bir din kültürü ve dini kimlik kaosu kaplar toplumu.

Dünya üzerinde ki tüm bölgesel ya da daha geniş kitlelere dayalı hareketlerin menşeinde hep din vardır. İnsanlık tarihinde hep ikinci planda gibi gösterilen ama en önemli mihenk taşı olarak yerini almıştır din. İnanç, ortak amaç uğrunda insanları tek bir bayrak altında toplayabilmenin belki de tek ve en kolay yolu olmuştur. Bunun getirisini ise tarih boyunca yer alan her kavim, her ülke çok iyi analiz etmiştir.

İnsanlık geçmişi içerisinde inançsızlık üzerine kurulu tek bir medeniyet görmek mümkün değildir. Her medeniyetin mutlaka kendilerinden daha üstün olana teslimiyet ve muhtaç olma mantığına dayalı olarak etrafında toplandığı bir inanç metodu olmuştur. Kendilerini tanrı ilan eden mısır kralları bile farklı tanrılarla ilişkilendirilerek hüküm sürmüşlerdir. Mayalarda, inka medeniyetinde, Sümerlerde, asteklerde, budizmde, şamanizimde kısacası dünyanın her coğrafyasında bu kural gerçekliğini korumuştur.

Ve kutsal kitaplarda ki metinlerde yer aldığı gibi bu ince çizgi üzerinde dengeyi kuramayan ya da var olan dengeyi bozan her toplum, her medeniyet helak olup silinmiştir dünya perdesinden.

Şimdilerde siyasi arenalarda boy gösteren partilerin, oy potansiyeline ivme kazandıran bir kitlesel kaynak gibi değerlendirilse de, üzerinde bu kadar da oynanılmaması gerek bir değerdir din. Çünkü, tekelleştirilebilecek bir değer değildir. Bu yüzden de üzerinden yapılacak oyunların sonuçları hep tehlikeli ve can yakıcı olmuştur. Baskı toplumu oluşturulup sindirilmesi kadar misyonunun üzerinde bir görev tanımıyla yayılmasına çalışmakta büyük tehlike oluşturur. Zira bu mantığa dayalı her idare şeklinde, zaman içerisinde derin çatlaklar oluşmuş ve önü alınamaz bir bölünme ile yıkım kaçınılmaz sonu getirmiştir.

Dinler tarihinde hiçbir dinin yayılma stratejisinde baskı yoktur. Her dinin temsilcisi olarak görev verilen peygamber aracılığı ile bir tebliğ ve beraberinde bu inanç sisteminin kuralları sunulmuştur insanoğluna. Ve en önemlisi tercih hakkı insanın kendisine bırakılmıştır. Dikkat edin, bunu süregelen iktidarına yahut yaşam tarzına bir tehdit olarak algılayan her toplum, her yönetim biçimi, iç çekişmelerin gölgesinde kaybolmuştur.

İnsanlık tarihinde tüm yaşanılmış olaylardan yola çıkarak, kendimize daha net bir rota çizmek istiyorsak çok iyi analiz yapmamız gerekir. Rahatsız olduğumuz olguların ne olduğunu netleştirmek zorundayız. Dinin kendisine mi, dini temsil ettiğini söyleyen kesime mi karşıyız? Karşı olduğumuz değerler hakkında ki bilgilerimiz ne kadar tatminkar? Uzlaşma yolları bulmak mı daha faydalı, karşılıklı çatışmak mı? Her değeri savunanı kendi iç dünyasına, kendi kitlesel bölgesine hapsedersek, yanlışlar hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktır. Diyalog kurmaktan uzak bir toplum sorunlarını hep kavga ve kanla çözmeye çalışır. Sonucu, bakınız dünya tarihi.

Bir kişiyi ancak fikirlerine değer verdiğimizi göstererek kazanabiliriz. Baskılarla yıldırmaya çalışarak değil. Ve unutmamalıyız ki, her zaman bizimkisi olmasa da doğru yalnızca bir tanedir.

Konu başlığına dönecek olursak, hiç birimizin bir başkasının yaşam tarzını, kendimize göre tehlikeli görerek sınırlama hakkı yoktur. Bu ancak bize, bireysel bir sosyallik sağlar.

Her şey bir yana, bir kez de şunu düşünmeli değil miyiz; kendisini inkar edene de, gerçek anlamda iman edene de, tebliğlerini saptıranlara da, doğru yolda olduğunu sananlara da, bu kadar sabırlı olan bir Allah (c.c) varken, biz neyi paylaşamıyoruz.

 
Toplam blog
: 40
: 451
Kayıt tarihi
: 02.01.09
 
 

1970 yılı doğumluyum. Erzurum Atatürk Üniversitesi Zıraat fakültesi mezunuyum. Hayata hep ara..