- Kategori
- Siyaset
Bireysel siyaset

Em.Tümgenerel Osman Pamukoğlu parti kuruyor.
Demokratik düzende de bazı zafiyetler olabilir ve vardır. Yüzlerce branşın her birinde, kendine göre başarılı insanlar mevcuttur. Fakat kararı veren siyasi erk olduğundan bu elitin düşünceleri fazla da bir hüküm taşımaz. Hiyerarşik düzende, düşünce ve aktiviteler mutlaka merdivenin bir basamağına takılır kalır. Söz gelimi mesleğin de branşın da çok başarılı olan bir öğretim üyesi bir hocanın siyasi manada bir katkısı varmıdır? Ya da bir komutanın, emniyet müdürünün, şirket yöneticisinin. Asla böyle bir şey yoktur. Sözünün dinlenebilmesi veya danışma noktasında faydalanılması için kendi görüşlerine yakın görmesi gerekir ki, siyasiler, bu değerlerden faydalansın. Kuvvetli bir beyin sol görüşe hakimse ve iktidarda sağ kesimin elinde ise gök çatlasa yer yarılsa bu iki grup bir araya gelmez gelemez. Bu büyük bir boşluktur aslında . Öyle insanlarımız vardır ki fikirleriyle toplumun büyük bir kesimi tarafından benimsenmiş ve kabullenilmiştir.
Ne var ki kendi dalların da başarılı olan bu kişiler devletin yönetilmesi idarenin yönlendirilmesi noktasında hep pasifize edilmiş, faydalanma yoluna gidilmemiştir. Tıkanma noktası ise Siyasi erktir. Seçimle görev başına gelen iktidar kim olursa olsun, kendine yakın insanlarla çalışmak ister Tabi bu arada konusunda uzman olmayan insanlar bile hak etmedikleri yüksek makamlarda buluverirler kendilerini. Bu böyle sürüp giderken kendi vasıflarının ve toplum tarafından benimsendiklerini fark eden bir kısım insanlarımız bu defa tek başlarına siyasi mücadele verme yoluna giderler.
Örneğin, İlahiyat profesörü Dr. Yaşar Nuri Öztürk dini kuralları bilimsel ve zamana endeksli ve batıl ve hurafelerden uzak yorumlamasıyla büyük bir kitlenin ilgisini ve beğenisini toplamış medyatik oluşu ile de ilahiyat konularında sözü dinlenen ve sevilen biri olmuştur. Kendi inisiyatifi ile siyasete atılmadan, düşünce ve çalışmalarını hayata geçiremeyeceğine karar vermiş ve HYP (Halkın yükselişi partisi) adında siyasi bir parti kurmuştur. Netice ise bir fiyaskodur, parti başarılı olamamıştır. Demek ki böyle bireysel girişimler de siyasi platform da bir başarı sağlanamadığı görülmüştür. Bu örneği niye verdim zira bunun benzeri kendi dallarında başarılı olupta aynı başarıyı siyasi ortamda yakalamaya çalışan kişiler gözümüze çarpmaktadır.
Örneğin Sadettin Tantan Emniyet Genel müdürlüğü Teftiş daire başkanlığı İstanbul bölge müdürlüğünden emekli olduktan sonra siyasete atılmış, 57. Hükümette İçişleri bakanlığı yapmıştı. Görevinden alınıp gümrüklerden sorumlu devlet bakanlığı önerildiğinde ise kabul etmemiş ve Anavatan partisinden istifa etmişti. 2002 yılında da Yurt partisini kurdu. Netice ise yine fiyaskoydu. Yurt partisi başarılı olamamıştı.
Başarılı bir gazeteci olan Tuncay Özkan ise “ Biz kaç kişiyiz” platformu adlı Sivil toplum kuruluşunun başına geçmesi ile büyük bir kitlenin ilgisini çekti her düşünceye sahip insanlar akın akın “Biz kaç kişiyiz “ platformuna üye oldu. Toplumda bilhassa kararsız kesim bu hareketten beklenti içine girdi. Fakat kekresi kucaklama hikayesi fiyasko ile bitti. Tuncay Özkan STK’ yı kötüye kullanarak amacı dışında bir siyasileşme sürecine sokunca platform da kopmalar oldu ve sanal kalabalık dağılıverdi. Şimdi STK ile başlayan gençlik ve kadın kollarına kadar küçükte olsa örgütlenme çalışması yapan Tuncay Özkan daha parti kurmadan başarılı olamadı. “Doğmamış çocuğa don biçiyorsun” diyenlere de, başka bir tabirle doğmamış çocuğa don henüz bulunamadı ya da don düştü denebilir.
Son bir örnekse Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu, bütün iyi niyeti ile orduya hizmet etmiş görev süresi başarılarla dolu Pamukoğlu, emekli olduktan sonra bir müddet bekledi ve siyasi parti kurmaya karar verdi. Bir ay kadar süre içinde içişleri bakanlığına müracaat edeceklerini açıkladı, partisinin adının “Hak ve eşitlik” partisi olacağını ilan etti. Peki sizce sonuç ne olur? Doğmamış çocuğa bir don daha biçelim o zaman başarısız olur. Bu düşünce bir önyargı olarak kabul edilmemeli , görünen köyde denebilir, yaşadığımız ve gözlemlediğimiz siyasi tecrübelerde
Bu örneklerden ne çıkarabiliriz?
Bireysel başarı ve girişimlerin, siyasi arena da eridiğini ve başarılı olamadığı sonucunu çıkarabiliriz. Ayrıca siyasi bir yapılaşmanın gerektirdiği taban oluşmasının binanın bir temeli gibi olmazsa olmaz olduğunu bilmekteyiz. O halde taban oluşturulmadan parti kurmak bulanık suda balık tutmaya benzer sonucunu çıkarabiliriz. Ya da Hoca Nasreddin gibi ya tutarsa mantığı!.. Tabi bugün siyasi miras ve tabanla iktidar ya da muhalefet liderliği yapan siyasileri ayrı tutuyorum. Zira demokratik kongrelerle de olsa liderliği ele alan kişi, hiçbir siyasi parti de henüz oluşmamış olan “Parti içi demokrasi” anlayışının yerleşmemesi dolayısı ile diktatör gibi görüntü sergileyebilirler , devlet kurumlarıyla da kavgalı olabilirler . Bu olumsuz da olsa yine de tabanlı bir liderlik sultasıdır.
Diğer bir husus uzlaşma kültürünün gelişmemesi ve bu eksikliğin siyasi arena da yarattığı boşluk bireysel girişimlerin olmasına sebep olmaktadır. Dolayısı ile üst düzeyde sağlanamayan mutabakat daha doğrusu mutabakatsızlık önce meclis komisyonlarındaki sürtüşmelerle kendini göstermektedir. Ortak paydalar da buluşulamayan bir ortam da siyasete soyunan bazı kişiler ise Siyasi partilere yapılan maddi yardım pastasından bir dilim almak ve vücut bulmak istemektedir.
Siyasete soyunan insanlarımız her ne düşünceye sahip olurlarsa olsunlar, mutlaka duyarlı ve kendini belli kitlelere sevdirmiş kabul ettirmiş kimselerdir. Aynı zaman da katılım ve duyarlılık olarak bütün vatandaşlardan beklenen de budur. Ancak Ülkemiz de bir gerçek vardır. Birçok bilim adamımız, hocalarımız siyasete uzak durmaktadırlar. İşte yukarda bahsedilen örnekler doğrultusun da bu insanlarımız siyasete sıcak bakmamaktadırlar.
Bazı dış siyasete bakış açısında bile rol icabı bir araya gelemeyenleri gördükçe daha birçok insanımız siyasette deneme, yanılma girişiminde bulunacaklardır.