Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '08

 
Kategori
Kitap
 

Biz'de felsefe yok muydu? (Tehâfütü'l-Felâsife)

Biz'de felsefe yok muydu? (Tehâfütü'l-Felâsife)
 

Foto: Milliyet galeri


Felsefeyi ortaöğretim dönemimde derslerle bilikte kütüphanedeki batılı klasik flozoflarla tanımaya başladım. 1940 Yılların basit karton kapaklı, sunuş yazısı Milli Şef antenti ile Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından yazılmış, kapakları basit karton, matbaa bıçağı kesimi olmayan kitaplar dı. Nasıl olmuşsa kaybolmamıştı. Belki de Cumhuriyetin İlk klasik felsefe çevirileriydi.

Ders kitaplarımızda da hepten batılı filozofları tanıyorduk. Bir iki İslam-türk düşünürü adı geçsede içerik ve düşüncelerine pek yer verilmemişti.

Bu durum hakikaten bir boşluk yaratıyor insanda, bende hep olmuştur düşünmüşümdür bu konular da Bizden kafa yoran olmamış mı diye.

Oysa olanlar, bugüne aktaracak düşünür eksikliğinden bizimle tanışamıyorlardı. Belki Milli Şef'te bilmiş olsaydı öncelikle bunlarıda günümüz kültürüne kazandırırdı diye düşünüyorum. Bilimde taraf, tercih sebebi olamaz. Objektif düşünülür diye düşünüyorum.

İşte geçmişe bir dönüp bakalım derken ben kütüphanede görüp okuduğum Alâaddin Ali Tûsî'nin Tehâfütü'l-Felâsife (Kitâbu'z-Zuhr) adlı XV. Y.Yıl Türk-İslam Felsefesine ait eseri sizinle tanıyıp bunu paylaşmak istedim.

Fatih Sultan Mehmed'in kişisel özellik ve çabası ile Bir İmparatorluğun kapatılmasının ardından yeni kurulan İmparatorluğun, kültürel ve düşünsel bilimin, jeostratejik yeni konuma uygun olarak gereken ciddiyetle yerini almasını istemiştir.

Bu düşüncelerle şehzade olarak aldığı geniş kültürel eğitiminde etkisiyle diğer islami coğrafyadaki düşünür ve bilim adamlarını İstanbul'a davet ederek sahn/Fatih medreselerini kurmuştur. Bu eğitim ve öğretim üniversitelerinde din bilimleri yanında pozitif (dünyevi ve sosyal ve fen bilimleri) bilimlerinde araştırılmasını, okutulması ve geliştirilmesi yönünde önemli çalışmalarda bulunmuştur.

Bu bağlamda medreselerde kelam, tasavvuf gibi konulara da ilgi gösterilerek islam tasavvufunun felsefi açılımı ile kalsik antikdönem etkilerinin güncellenmesi için İstanbul'a çağırdığı Alâaddin Ali Tûsî (öl.1482) ve Mustafa Muslihiddin Bursevî (öl.1488) ye çalışmalarını ferman buyurmuştur.

Çağdaşı Avrupa ortaçağ bağnazlığında karanlık sosyal yaşam içide bulunurken Fatih açık görüş ve geniş hoşgörüsü ile bugünkü çağdaş düşüncelere paralel felsefi düşüncelerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. O günün felsefi yansımaları bu kitaplarla bugünlere yansımaktadır.

Bu evrensel, bugünkü bilimlere ters düşmeyen felsefi düşünce tanımlamaları Avrupa'da XVII. Yüzyıllarda ancak görünür olmuştur. Felsefeyi açılımları mantık önerme ve postulatları formülasyonu yelpazesi içnde o günlerde kaleme alınmış olan bu eseri tasavvufu ve felsefeyi sevenlarin okuması iyi olur diye düşünüyorum.

Ancak zamanın gölgesinde kalmış bu yansımaların önünü açacak perdelerin açılması için bugünün akademisyen bilim adamlarına önemli görevler düşmektedir. Bu görevlerden birini yerine getiren Dr. Recep Duran Tehâfütü'l-flâsife kitabını günümüz alfabesi ve güncel dile çevirerek zamanın düşüncelerine düşünsel bağ kurmamızı sağlamıştır.

Yazar'da maksadını şöyle özetlemektedir: " “Bir uygarlığın ‘felsefe’sini ortaya çıkarmak ise, bunun tek yolunun bu uygarlığa dahil eserlerin tek tek ortaya konması olduğu açıktır. Bu eserler tek tek ortaya konmalı, yani neşredilmeli ki bu uygarlığın felsefe tarihi yazılabilsin.” (a.g.e. giriş)

Bu konularda yapılan çalışmalardan "İslam dünyasında Kelâm'ın doğuşu ve gelişmesi, en derli toplu ve muhtasar bir şekilde, dilimizde, Prof. Dr. Mübahat Türker-Küyel'in Üç Tehâfüt Bakımından Felsefe ve Din Münasebeti" adlı eseriyle birlikte "Prof. Dr. Ahmet Aslan'ın Hâşiye 'ale't-Tehâfüt Tahlili'inden" Kelamdan felsefeye, Hüccetül İslam İmam Gazali sonrası ve takipçileri felsefi düşünce alanlarına giren "Bilgi teorisi, Metafizik, Fizik, Kosmoloji, Biyoloji ve Psikoloji gibi felsefi meselelerinin Kelam disiplinine dahil eserlerde son derece ayrıntılı şekilde " incelenebilir. (a.g.e)

Kelamcıların eserleri incelendiğinde içerik bakımından felsefi konularının geniş yer aldığı anlaşılmaktadır. Ali Tûsî'nin bu eseride hakikat ve varlık, yaratılış konularında derin bir düşünce analizine ışık tutmaktadır. Aslında tasavvufi düşüncede kelâm pek tutulmayan ekoldür. "Ali Tusi, Gazali’den sonra “kelamın felsefeleştiği devre”ye mensup bir düşünürdür."

Yine de bu düşünce açılımında önemli alimler zinciri devam ettirmişlerdir. "Gazaliden sonraki düşünürler: Zemahşeri (öl.1143), Şehristani (1086-1153), Sühreverdi (öl.1191), Zernuci (öl.1203), Fahreddin Razi ( 1150-1209), Âmidî (öl.1233), Havinci (öl.1248), Ebheri (öl.1264), Nasîr Tusî (öl.1273), Kammûna (1277), Urmevi (öl.1283), Nesefi ( öl.1288), Semerkandi ( öl.1291), Katibi ((öl.1294), Tustari (öl.1300’e doğru), Hıllî ( öl.1326), Mahbûbi (öl.1246), Isfahani (öl.1348), Muhammed Şah Al Buhari ( öl.1350’ler), Adududdin el-ici (öl.1355), Kutbeddin Razi (öl.1365), Teftazani (öl.1389), Seyfeddin Ebheri (öl.1400), Seyyid Şerif Cürcani (öl.1413), Ali Kuşcu ( öl.1474), Ali Tusi (öl.1482)" (a.g.e.giriş)

Düşüncenin evrimi için felsefi açılım gerektiği bununda geniş perspektifte, "Felsefe Tarihi, düşünce farklılıklarının rakabet ve çatışkı tarihidir" diye özetlenerek tartışma ortamına geldiği bu bağlamda Fatih, “Tehafüt” konusunda birer kitap yazmalarını emretmesiyle düşünce sahnesinde görünen düşünürlerin adları: Alaaddin Ali Tusî (öl.1482), ve Hocazade diye bilinen Mustafa Muslihiddin Bursevi (öl.1488)." bu platformda kendilerini göstermişlerdir. Bizimle de tanıştıran Dr. Recep Duran'ın büyük katkısı olmuştur.

Diğer taraftan "İslam Uygarlığında Felsefenin bulunup bulunmadığı, bir hayli tartışılmış bir problemdir. Bu problemin çözümünde sağlıklı sonuçlara ulaşabilmek, bu uygarlığa dahil bulunan eserlerin ortaya konmasına bağlıdır. Bu eserlerden biri olan Alâaddin Ali Tûsî'nin, İslam dünyasında Gazali ile başlamış olan "Tehâfütler" geleneğine dahil Tehâfütü'l-Felâsife (Kitâbu'z-Zuhr)'si, Filozoflarla Kelâmcıların fikirlerinin karşılaştırıldığı ve XV. yüzyıla kadarki düşünürlerin, Demokritos'tan Aristotales'e, İbn Sîna'dan-bu, adı zikredilmese de Fârâbî demektir. F.Râzî'ye, Cürcâni'ye, K. Râzî'ye ..birçok düşünürün Varlık, Tanrı, Alem, Bilgi..vb. konulardaki görüşlerini gözler önüne seren bir eserdir ve Osmanlı Tefekkür dâiresinde Fatih'in Önderliğiyle başlatılmış bir tartışmanın ürünüdür." (Kitap arka kapak) Kitap Kültür bakanlığı 1000 Temel Eser Dizisi 155. sırada yayınlanmıştır.

Bu eserlerle antikçağ felsefesinin tozlu raflardan alınıp silindikten sonra modern çağa aktarılma sürecindeki geçiş düşünce akımlarını da görebiliyor. düşünce hedefleri beğenilsin, beğenilmesin mantıksal önerme zincirlerinin mükembelliği ve kendi içinde diyalektik eleştirilerinin varlığını görebiliyoruz.

Bu gibi temel kitapları okuyunca en önemli taraf, daha sonra hatta günümüzdekilerin kelâm etrafındaki edebiyat kesmelerinin belki kaynaklarına da ulaşmış oluruz. Bu nedenle bilgiçlik taslama durumunda olabilecek "ûkâla" aşırıcılarında teşhisini anlayabiliriz diye düşünüyorum.

Diğer taraftan bu coğrafyada da antik dönemden gelen düşünme kültürünün inanç değişimi ne yönde gelişirse gelişsin devamlı devinim içinde olduğu, önceki dönemlerin yeni kuşaklara kazandırılması her çağda olagelmiş olduğu bir gerçektir.


Nariçi: 21.04.08.

 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..