- Kategori
- Mizah
Bizas, nasıl oldu da biz Kadıköylülere "Kör" dediğinin tarihteki ilk anlatımıdır!

Biz Kadıköylülere "Kör" demiş şu karşı yakadaki Megaralılar. Komutanları Bizas önde Megaralılar ardında çıkmışlar yola. Kendilerine yurt aramakmış niyetleri. Fakat, o zaman adet olduğu üzere "önce" demişler "şu bizim kâhine de bir uğrayalım". Varmışlar kâhinin kapısına. O da oturmakta Delfi tapınağında. Bizas önde, ahalisi arkada beklemişler biraz kâhini. Sıra gelmiş bunlara girmişler içeriye. Adaklar sunulmuş gerekli ritüeller yerine getirilmiş. Ve Bizas anlatmış durumu. Kâhin bir buna bakmış, bir de ardındaki ahaliye. "Kör topal birbirini ağarlar" diye düşünmüş olacak ki: "Çok gideceksiniz çok" demiş. "Bir zaman sonra öyle bir yere varacaksınız ki karşınızda körlerden oluşan yurt toprakları göreceksiniz. İşte o körlerin karşısını kendinize yurt edinin".
Bizas bu, durur mu? Hemen çıkmış yola. Az gitmişler uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Bir de ardlarına dönüp bakmışlar ki bir arpa boyu yol gitmişler. Bir daha da ardlarına bakmadan yürümüşler. Her durdukları yerde de kör aramaya başlamışlar. Karşısındaki insanlar gözü açık çıkıp bunları taş ve sopalarla yurtlarından kovunca pek bir kızmışlar kâhine.
Nihayet bugün Sarayburnu dediğimiz yere gelmişler. Sağ taraf boş, sol taraf boş, arka taraf boş, ön tarafta da uçsuz bucaksız deniz. Kimse de "Buralar bizim defolun" diye kovmuyor. "Eh" demişler "Burayı yurt edinelim bari".
Tamam edinelim de kâhin yola çıkmadan ne demişti? "Körlerin karşısına yurdunuzu kurun".
Ne olcak şimdi? Bizas yorgun ardındaki ahalisi yorgun. Bizas lider ya! Uyanığın biri. Bütün liderler gibi lâf ebeliği ile ahalinin gözünü boyamasını biliyor. Şimdi, kâhinin dediğinin doğru çıkması için nasıl bir yalan uydursun Bizas? Tam oturacağı sıra bir de bakmış ki bugün Kadıköy dediğimiz yerde yerleşim var. Bizas'ın gözü her halde orada dolaşan insanları görecek kadar mercekli değildi. Ama, çadır gördü, duman gördü bir şeyler gördü ki sevinçle havaya fırladı:
"İşte körler ülkesi!"
Bizas'ın ahalisi şaşırmıştı. Çünkü, Bizas'ın gösterdiği yerde deniz vardı. Bu nedenle ahaliden bir kısmı "Bizas'ın kafasına şu yukardaki yuvarlak parlak şey geçti galiba" diye düşündü. O bağırınca ahali de ayağa kalktı. Bizas'ın gösterdiği yere baktılar. Evet, orada duman vardı, çadır vardı. Demek ki orada insanlar vardı da onlar neden kör olsundu? Bizas lider ya ve artık Sarayburnu'nun dibine geldiler ya ve artık kara bitmişti ya nasıl bir yalan uydursun? Meraklanmayın liderler yalan söylemede fazla zorlanmazlar. Nitekim Bizas da zorlanmadı. Ve dedi ki "Ey halkım! Şu karşıda gördüğünüz halk bizim geldiğimiz şu güzel yurdu görmeyip de gidip karşıyı kendilerine yurt edindiklerine göre kör olmalıdırlar!"
Bizas'ın ahalisi önce Bizas'ın suratına anlamsız anlamsız baktı. Sonra karanın bittiğini onlar da gördü ve sevinç içinde bağırdılar "Yaşasın kâhinin dediği körler yurdu karşımızda!"
Elbette buna ne Bizas ne de ahalisi inanmıştı. Ama, ne yapsınlardı ki? Hiçbirinin bir adım atacak hali kalmamıştı. Sonra bir adım atsalar ne olacaktı? Bir adım sonra deniz başlıyordu. Onlar da mecburen orayı yurt edinip, Khalkedonluları da kör ilân ettiler. Bir zaman sonra da oralara çadır falan kurmaya başladılar. Yemek pişirmek için ateş yaktılar. Dumanları tâ Khalkedon'dan göründü ki, Khalkedon halkı bu duruma çok güldü. "Bunlar da mutlaka bizim kâhine danıştılar" dediler. Hattâ "Siz görürsünüz körlerin kim olduğunu" bile dediler.
Ne bilsin ki Bizas ve ahalisi Delfi kâhininin her yola çıkana aynı yol tarifini verdiğini?
İyi de Khalkedonlular neden gülmüştü Bizas'ın "Cennet deyip" de yerleştiği topraklara?
Bizas, lider olduğu için bütün liderler gibi elini hiç bir işe sürmeden sadece emirler yağdırıyordu: "Şuraya bir çadır daha, şuraya tapınak, şuraya ocak kurun!" Az zaman sonra yepyeni bir yurt edinmişti Megaralılar. Ahali kendi arasında bu topraklara "Bizans" demeye başlamıştı bile. Yeni yurtlarından herkes memnundu. Hattâ balık tutanlar bile vardı. Fakat, akşam olup da Bizas yatağına uzandığında "Ya her taraf dolu da şu yurt edindiğimiz topraklar neden bomboş? Ve neden hiç kimse gelip de bize dalaşmadı biz burayı yurt edinirken? Neden bu kadar sahipsiz bu topraklar?"
Her gece bu düşüncelerle daldı uykusuna Bizas.
Zaman hızla geçti. Mevsimler değişti ve nihayet kış yüzünü gösterdi. Gösterdi ama o da ne? Şu karşı denizden öyle bir rüzgâr esiyordu ki ne çadır kalıyordu ne de yanan ateş! Öyle bir rüzgâr ki Bizas yurdunu, düşmandan beter ediyordu. Çadırlar uçuyor, yıkılıyor, ateşler sönüyor... Ve hele bir zaman sonra Bizas ahalisinin kadınlarına doğum yaptıran ebenin çadırının bulunduğu yere öyle bir kar yağışı ve fırtına başlamış ki, yazın o güzelim günlerinde "Körler" dediği Kahlkedonlular ellerini alınlarına koyup Bizas'ın yurduna bakıp bakıp acımışlar ve demişler ki: "Yandınız şimdi her kim iseniz. Ebenizin çadırına kar da yağmıştır" diye de acımışlar.
Bizas'ın ahalisi çadırları yeniden toplayıp kurmaya çalışırken ve ebenin çadırına kar yağdığından doğumlar kar üstünde yapıldığından, ateşler şiddetli boğaz rüzgârından söndüğünden ne yapacaklarını şaşırmışlar. Bizas şimdi anlamış ki karşıdaki adamlar meğer ne akıllıymış da gelip buraya yurt kurmamışlar. Khalkedonlular da "Tanrı bizi kurtardı onları da kurtarır inşallah" diye dua etmişler.
Bir kışı uçan çadırlar, ebenin çadırına yağan karla, sönen ateşle geçiren Bizas havaların ilk ısınmasıyla ahalisine seslenmiş: "Toplanın yeni bir yurt edineceğiz!"
Ahali de dünden razı. Toplamışlar çadırlarını yeni bir yurt edinmeye çıkmışlar yola. Bizas ahalisine fark ettirmeden son kez dönmüş kör sandığı Khalkedon topraklarına bakmış ve içinden mırıldanmış:
"Meğer kör ve aptal olan bizmişiz"