Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

28 Şubat '09

 
Kategori
Deneme
 

Bizim şarkılarımız vardı...

Bizim şarkılarımız vardı, duyana sigara yaktırıp ah dedirten… Gülücükler dağıtan çocuklara biriktirdiğimiz masaldan kalelerimiz vardı, sonra onların saçlarına kondurduğumuz iyi ki varsınız tebessümleri…

Cesetlerini gurbetten sılaya doğru taşıyan taşıtlara ne desinler, ne deseler yalan olurdu. Birikmiş özlemleri, birikmiş ne çok sevinçleri vardı oysa… Hele bu zor gün de geçsin, hele çocuklar da büyüsün dedirten…

Şimdi ellerimizi ellerimizin üstünde, kaşlarımızı kaşlarımıza çatılmış bizi böyle çaresiz bekleten yokluk… Zılgıt çekmeyin bu kez analar, kusun… Ya da susun!

Bir köyün mezarlığında bir günde kaç mezar açtırırdın sen felek, saydım kırk bu kez! Kırk defa ölen eş, kırk defa ölen çocuk, kırk defa ölümü dilenen ana ve baba…

Yanı başında sigara sarıp çay yudumlayan adamı, kefene sarıp sarmalayıp toprağın altına itmek, dile kolay, hey!

Yol boyu toprağından koparılıp elin memleketine çalışmaya giden gölgeler dizildi… Gölgeler ağlamıyor, gölgeler kımıldamıyordu… Taş kesilmişti, taş!

El insaf be dünya, gülemedi gitti şu insanlar, demek ne kadar da kolay… Öyle değil, öyle böyle değil… Ellerinde kuru ekmekle büyüyüp sonrasında ellerinde tarım aletleri kimi kez de çıplak elle alınlarından akan teri esmer yüzleri gölgelerken, gıkları bile çıkmadı, ah!

Kime güvenip kime sırtlarını döndülerse, yarı yolda bırakıp onları semirdi… Kimin arkasından bırakın yürümeyi, ölmeyi göze alarak ilerledilerse yarı yolda çukurlara yığıldılar, vah!

Kitap eline alıp iki kelime edecek olsalar, önlerinde metal yığınları, arkalarında açlık ve sefaletle ortada kaldılar!

Hakkını yememek lazım, onlar için slogan atıp bağıranlar da hala var!

Bir et parçasını sofrasında görünce sevinenler kimin ayıbıdır! Çocuklarını ele güne muhtaç edip boynunu bükenler, kimin büyük eseridir!

Nerede başlar, nerede biter bunca çarpıklık… Kime ne dense ne kadarı giderilir bunca kıyımın, bunca yanığın, yaranın, acının…

Düğünlerinde hüzünlü şarkı sözleriyle halay çekenler, taziyelerinde yüzlerini parçalayanlar… Bunca olup biteni korkulu ve umarsız büyüdükçe büyüyen gözlerle seyre dalanlar… Ekmekleri küçüldükçe küçülenler, toprakları bir avuç kalanlar… İnşaatlarda, kayısıda, pamukta, fındıkta sersefil olanlar… Yazın sıcaktan serin bir gölgelik arayıp kışın sıcağa hasret kalanlar… Sonu yok mu, diyene bir son biçmeyin kefenli, bu kez hiç olmazsa…

Şiirini daha yitirmedi bu anlatıcı, haberi olsun ‘yaşamak dediğin anlamlı sıkıntı’nın…

“Varlığın bir saldırma değilse yorulursun ölmekten/ yaşamak dediğin anlamlı bir sıkıntı/ ve yıkılmak elbette bir çocuk hırpalanınca// Hep alıngandır ağzındaki şarkılar/ bir sabah yaz gümbürtüyle biter, böyle başlar uzaklık/ söylenerek anlamaya başlarsın her sağanağı.// Şımarık kiraz ayı, yanında ipek bulundurur/ sesin uzun olsun. Yoksa duygular kırışır/ bir pusu gibi kurarlar seni.// Soyunuksun hayata. Gelmek gibi gidersin./ aşk içinde biriktirirler seni. Aşk!/ Yepyeni bir kalkışma. Kendini bu sıtmaya bağışla/ buluşturan gökyüzünden./ Eteklerin şehla ama sen derinsin sevgilim/ son yağmurda kuşlarını hızlandır./ Aşkla soğutulmuş gecelerdesin, / suya iniyor aklındaki geyikler/ yaran durmadan açılıyor/ ve oldukça gürültülü kapital/ Bir elmadasın, çekirdeğin daha içerde.” (Veysel Çolak, Birlikte Yalnızlıklar)

 
Toplam blog
: 55
: 383
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

1975’te Ankara’da doğdu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü’nü bitirdi. Şiirleri..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara