- Kategori
- Blog
Blog buluşmasında: "Su uyur, " Blog'cu uyumaz.! " sloganı atıldı.

Yer, K.Yaka'da "Tuzu-Biberi kahvaltı ve Yemek Salonu. "Güneşli bir haftasonuydu.
Hani, topluca bir araya gelindi mi “ Ah ne eğlendik, ah ne eğlendik” der ya insan. İşte onun gibi. Blog toplantısı sonrasında ağız birliği edinip “ İyi ki varız. İyi ki, Blog var. Ah ne mutlandık, ah ne mutlandık!” diyebiliyor insanlar şimdi.
Nitekim de öyle oldu. Blogcular, Bostanlı'daki “TUZU BİBERİ " Kahvaltı ve Yemek Evi' nin özel olarak ayrılmış aydınlık salonda bir araya geldiler. Birbirlerine sarıldılar. Sitem ettiler, öpüştüler, koklaştılar. Dedikodular yaptılar, kafalar gözler yardılar. İçtenliklerini sergilediler. Resim çektirmede yarıştılar. Her birinin makinesi olduğu halde, resimlerini taşerona verip, başkalarına resim çektirdiler. Hiçbir şeye doyamadan aynı kadro, K.Yaka Tenis Klupte tekrar bir araya geldiler. Piyano eşliğinde eğlendiler. Sonunda da işi kısa kesip, “Ah ne eğlendik, ah ne eğlendik” deyip, geç vakit dağıldılar..
Aramıza en son, Gülgün Karaoğlu katıldı o güleç yüzüyle. Kendileri, “geceyarısı kuşu” diye anılır. Bütün gün TV seyreder. Gece yarısından sonra yeşil çuhalı masasına oturur ( Burasını attım) yazılarını döktürür. Bakar ki bu yazı, bizim bu sitede de yayınlanır derse, buradan okuruz yazısını. Değilse, Milliyet Kom Te - Re’den okuruz. Bilmeyiz. İçimizden bir tek o sırça köşkte oturur. Gizliden gizliye de kıskanılır yani. “Neden o? Biz neciyiz?” kabilinden. Bizim milletin türküsüdür bu durum: “ Ellere var da, bize yok mi?” diye. Şarkısı var, bilirsiniz. Şimdi o, çoktan" Aşkolsun'u " çekti bile.!
Yahut haber salarlar mı, pılı pırtınızı toplayın, orta yerde kalmasın" derler mi? Veya veya, verdiğiniz tatlı rahatsızlıklardan dolayı minnettarız. Teşekkür ederiz. " Alın her birinize karpuz kabuğundan birer madalya. veriyoruz. Tepe tepe kullanın! " derler mi? Veya veya " Biz batan gemi ile batmadık. Siz de batmayıp, bizler gibi başınızın çaresine bakın! " derler mi? Ne kadar kötümserim değil mi? Ama, dikkatli olmak için, buna mecburuz. Neyse. Bu da atlatılır inşallah kriz. Ortada milyar liraları aşan bir rant var. Bizim sırtımızdan 6 senedir kazandılar. Hiç bir yeni sahip, bu rantı kaçırmaz. Bu sefer hep birlikte " mayış kaç ? " deyip, onlara bu sefer de biz "HAZIROL!" çekelim de, değirmen taşının, bizimle döndüğünü onlara ilk ve son kez hatırlatalım. Önemli not:: ( Bu yazı, gelecek sayı Blog Haftalık bültenine girmez. Biraz acı biberli oldu son kısımları da ondan.)
Bir blog toplantısı ardından neler söylenir? Bunlar yazılıp çizilir. Şimdi biz de öyle yapıyoruz. Bloğa resim de koyacağız ya. Yazıdan önce, bir blogcu’nun resimleri önemlidir. Resmin hatırına yazı yazıyoruz. Dört satırla işi bitirirdik yoksa.
Ama içimizde en diplomatik kariyeri olan bir Hocamız, ancak bir MİT’in bilebileceği sırlar koydu ortaya. Düşünmeğe bizi bıraktı. “MB’nin geleceği yine gündemdeymiş. Bize. idarecilerde, külliyen değişiklikler olacakmış. Zor devrelerden geçiliyormuş.
Karşıyaka’nın ve Bloğumuzun Muhtarı İlyas Bayram, hepimizi solladı. Gece yarısı bir telefon. “ Alo, yayındasınız” Videoya almış. Ne zaman almış, nasıl yapmış. FACE’deymişiz hepimiz. Nerden nereye. Eskiden bu işler yoktu. Muhtarımız sağ olsun. Seneye oyumuz, yine kendisine.
Diplomatik takıldı Mesut Selek. Doktor Gürol, daha da cazibeli olmuş zayıflayınca. Sevim Daştan, emekliliğinden ziyade, hala gençliğini yaşar gibiydi. Ayşen Aslangiray, herklesin sevgilisiydi yine. Herkese yetişti. İçi dışı bir. İçimizde en faal üye. Tuna’lar, güzelliklerini saçtılar etrafa. Ege’nin tadını çıkarıyorlar. Hayatlarından memnunlar. Gül Hanım makyajını değiştirmiş, daha da cazip olmuş. Gurur duyduk kendisiyle. Ama, biraz uzak oturdu. Eşi Serhat gibi masa masa dolaşmadı ortalıklarda. Gülüşleriyle gruba can kattı, ruh kattı. Dağlar Kraliçesi Neşe, her zamanki ruh canlılığı ile, Edremit Körfezinin nemli güzelliğini, bulut bulut neşelerle, Ege'ye taşıdı.
Az daha Sema Şener'i unutacaktık, iyi mi? Hani şu gittiği yerlerde takılacak takı bırakmayıp, camekanı ile satın alan ve bir sözümüz üzerine kırmayıp, Büyük Ada'ya giderek, "Simit Tost" yapımını öğrenip gelen arkadaşımız. O yoktu aramızda. Neden acaba? Neşe'ye soramadık bir türlü. Arandın aramızda Semacık. Haberin olsun. Eksikliğin ilk anda belli oldu zaten.
FACE’de takıştığımız bir isim vardı. “ Gel gör de bizleri anla. Herkeslere yüksekten bakma öyle” dediğimiz Rüya isimli Face yazarını da, yakında Blogcu yapacağız. Geldi, gördü, tanıştı ve herkesi sevdi. Tamam. “Ben de blogcu olacağım” dedi. Ve ekledi “ Burası yüksek okul be yahu. Ne kıymetler varmış aramızda.” Diye de hayret etti. Biz de gurulandık tabi. Et bakalım hayret. Edersin ya. Hayırlısı dedik. Böylece barıştık. Demek ki dedik, sadece Blog’larda değilmiş kavgalar. FACE’ de oluyormuş.
Yazımız bitti. Aaa, bir de baktık ki, “ Kuzu” diye aramıza aldığımız, bir köşede kuzu kuzu oturan Rüya Hüsniye Kuzu Hanım, “ kurt” çıkıvermiş. İlyas’tan aldığı piyano resitalini, o da yayına koymuş. FACE’ yi açın da bakın. Pes vallahi. Bu ne çabukluk. Blog ahalisini atlattı vallahi.
Güya bayram yazısı gibi kısa tutacaktık bu blog buluşmasını. Müsvettesiz, çala klavye gidiyoruz. Kendimize bir dur çekelim ve noktalayalım yazımızı. Ve de koyduk noktayı.