- Kategori
- Blog
Kendimle röp: sussan olmuyor, susmasan olmaz
<ı>ı>
<ı>Blogun harareti yükseldi gibi yine, bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?ı>Fikir düzeyinde tartışmanın yararlı ve gerekli bir şey olduğuna inandım hep. Ama galiba Milliyet Blog’da en çok eksikliğini çektiğimiz şey bu oldu. Fikir tartışması yerine çoğu zaman yanlış anlamalar, muğlak ifadeler, anlık öfkeler, üstü kapalı suçlamalar üzerine inşa edilmiş tartışmalara tanık olduk. Bir tartışmaya girileceği zaman söylenmek istenen şeyin olabildiğince net ve açık biçimde ifade edilmesi, muhatapların belli olması, eleştiriyle hakaretin birbirine karıştırılmaması ve zamanının doğru seçilmesi gerektiğini vurgulamaya çalıştım. Tartışma mutlaka olacak, olmalı. Ama bir tartışma başlatan kişi onun mutlaka gerekip gerekmediğini düşünmeli. İlgi çekmek, kendinden söz edilmesini, yazısının çok okunmasını sağlamak için polemiğe girmek ya da yazacak başka şey bulunamadığı için tartışmaya girmek yersizdir. Yanlış olan bu.
<ı>Bu genel değerlendirmeden içinde sizin de adınızın geçtiği son tartışmaya geçelim isterseniz. Tam bitmiş gibi görünürken Feyhan Hanımın son yazısında bundan üç hafta önce yazdığınız bir yazı yeniden gündeme geldi. Feyhan Hanım o blogunuzun yersiz ve zamansız olduğunu söylüyor. ı>
Geçmeyelim diyecem ama sanırım biraz da onu konuşmak için yapıyoruz bu röp.ü... Yazıyı okudum. Önce cevap vermemeyi, hatta yorum bile yazmamayı düşündüm ama bazen susmak da çözüm olmuyor ne yazık ki. Sonunda bu sabah gönderdiğim bir yorumda benimle ilgili paragrafa cevap verdim. Feyhan, o yazımın yersiz ve zamansız olduğunu söylüyor. Bense tam aksine eğer bir şeye itirazınız varsa onun zamanında yapılması gerektiğine inanıyorum. O kampanyaya sessiz kalarak da bir yanıt verebilirdim. Ama böyle başarı/başarısızlık meselesi haline getirilmiş, insanların bütün akrabalarının isimlerini yazının altına sıralayarak kendilerince destek vermeye çalıştıkları, üstelik katılmanız için size de mesajla çağrıda bulunulan bir kampanya hakkında düşündüklerimi, itiraz ettiğim noktaları açıklamamak bana göre daha yanlış olurdu. Bunu o zaman değil, üç hafta sonra yapmak da aynı şekilde yanlış olurdu. Blogum orada duruyor, isteyen okur değerlendirir. Ben meseleyi uzatmamak için bir daha o tartışmaya dönmedim, ama mesela o yazı ve imzaların niçin Milliyet’te yayınlanmadığını, editörlerimizin ya da Milliyet yazıişlerinin böyle bir şeye hangi noktada itiraz ettiklerini merak edip sorabilirdim. Onların itirazlarının benim itirazlarına benzeyip benzemediğini sorabilirdim. Ama bu tartışmayı uzatmanın hiçbirimize yararının olmayacağını bildiğim için böyle bir şeye gerek görmedim.
<ı>Siz gerek görmediniz belki ama o konudaki tartışma ve sizin suçlanmanız bitmedi gördüğüm kadarıyla, kampanyayı sekteye uğratmakla suçlandınız.
ı>Evet cevap vermedim. Çünkü ben yukarıda belirttiğim kurallar çervesinden tartışmak istiyorum. Ben gereken her şeyi bu tartışmalara yol açan yazımda söylemiştim. Asıl muhatabım dururken bu konuyu üçüncü şahıslarla tartışmaya devam etmenin hiçbir anlamı yok. Kısır, bizi bir sonuca götürmeyecek tartışmalarla blogu ve bloga dışardan gelen okurları meşgul etmeye gerek yoktu. Eğer Feyhan’ın yazısı olmasaydı artık bu konuda tek söz etmeyecektim. Ama işte bazen susmak da çözüm olmuyor. Umarım, dilerim bundan sonra da dönmek zorunda kalmayız.
<ı>Feyhan Hanımın yazısına gelen yorumlarda dikkatimi çekti. Gazeteport diye bir internet sitesinden söz ediliyor. Aydın Sevinç Bey, “bazı blog yazarlarını orada görmek benim için hoş bir sürpriz oldu” diyor. Yanılmıyorsam halen Milliyet Blog’dan sadece iki kişi o yarışmada yer alıyor. Bunlardan biri de sizsiniz. Orada yarıştığınızı Milliyet Blogda neden açıklamadınız? Çekindiğiniz bir şey mi var?ı>
Hayır. Neden çekineyim? Sadece açıklamak istemedim o kadar. Orası farklı kuralları olan ayrı bir kanal. Daha çok güncel siyasi konular üzerine köşe yazısı formatında yazılar gönderiliyor. Aslında editörlerimize “bloglarımda oradaki yazılarımın linkini versem olur mu?” diye sormayı düşündüm ama vazgeçtim. Hatta sağolsun, Milliyet Blog’dan bir arkadaşım “bir blog yazıp size destek isteyeyim” diye teklifte bulundu ama onu da kabul etmedim. Ben oradaki yazılarımın o sitenin yönetimi ve okurları tarafından okunup takdir edilmesini amaçladım. Anlayışlarına güvendiğim arkadaşlarıma mail atıp yazılarımın linkini gönderiyorum. Sağolsunlar, bazıları okuyup puan veriyor. Hatta link göndermediğim bazı arkadaşlarım bile takip edip puan veriyor, kendilerine buradan tekrar teşekkür ediyorum. Ancak bundan sonra birkaç kişi haricinde link de göndermeyeceğim. O yarışmada okunma sayısı, okur puanı ve jürinin değerlendirmesine göre bir puanlandırma sistemi uygulanıyor. Şimdilik son elli kişi arasında kaldım. Milliyet Blog’dan bir arkadaşımın haberdar etmesi, önerisi ve teşviki üzerine katılmıştım. Sırf bakalım nereye kadar gidebileceğim diye meraktan devam ediyorum. Garibime giden şeylerden biri de benim açıklamaya gerek görmediğim bir şeyin başka şahıslar tarafından konuyla hiç ilgisiz bir bloga gönderilen yorumlar aracılığıyla gündeme getirilmesidir. Hadi isim verilmedi diyeceksiniz ama orada yarışan kişi sayısı belli ve ben gerçek adımla yazıyorum.
<ı>Olan biten canını sıkmış belli; neyse ki bugün Cuma, akşama atar mıyız iki tek? İyi gelir strese, ha ne dersin?ı>
"Ulan bir gün de 'bugün Cuma, birazdan sela verilecek, gel bir Cuma namazına gidelim' de bre günahkâr! Aklın hep eğlencede" derim!
<ı>Haklısın abi o da lazım. Ama desem de gitmezsin ki sen?ı>
Öyle ama, sen git bari. Benim daha bir sürü yazı yazmam lazım. Hem sevabın yarısı bana yazılır nasılsa!..
Foto: http://scifer.deviantart.com/art/Keep-Talking-24548973