Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Tuş devri

Tuş devri
 

İnsanlığın yeryüzündeki macerası tam olarak ne zaman başladı bilmiyoruz. Ne zaman biteceği ise aşağı yukarı belli. Biliminsanları Güneş’imizin yaklaşık üç buçuk milyar yıl sonra genişleyip dünyayı ve öteki gezegenleri yutacağını, ondan bir buçuk milyar yıl sonra da yuttuğu gezegenlerle birlikte nükleer yakıtını tüketip bir “beyaz cüce”ye dönüşeceğini söylüyorlar. Yani neresinden bakarsanız bakın, şu evrende en fazla üç buçuk milyar yıllık ömrümüz var! Birey ömrü için çok çok uzun bir süre ama bu gerçeği bilmek yine de tedirgin edip hüzünlendiriyor insanı. Ölümü bildiğimiz halde kabullenememek gibi bir özelliğimiz var. Ölsek bile ruhumuzun bir şekilde bir yerlerde yaşayacağına inanmak istiyoruz. Belki de yaşayacağız kim bilebilir?

Bilinmeyen bir başlangıçtan az çok bilinen bir sona doğru giderken geride kalan süreci daha kolay hatırlayabilmek için onu çeşitli bölümler halinde ele alıyoruz. İlkokulda sınıfın duvarlarına asılan grafiklerden hatırlayacağımız Taş Devri (ya da ‘çağ’ı) Cilalı Taş, Tunç, Demir, Orta Çağ, Yeni Çağ gibi dönemler...

Taş devrinde taştan aletler yapıp yaşamlarını kolaylaştırmaya çalışmış insanlar. Tunç devrinde tunçtan, daha sonra da demirden... Sonraları sanayi üretimine geçip aletlerinin hem çeşidini hem niteliğini hem de işlevlerini geliştirmişler. Önceleri sadece öldürmeye, savunmaya ya da yiyeceğini parçalamaya yarayan aletlerin çeşidi zamanla akla hayale gelmeyecek oranda artmış. Günümüzde “vibratör” diye bir alet var mesela. Vibratör icat edilmeseydi de hayatımızı sürdürmekte hiç zorluk çekmezdik, ancak insanoğlu oturup bunu da yapmış işte. Çeşit sonsuz ama hepsi de aşağı yukarı aynı amaçla icat edilmiş ve kullanılmış: İnsan hayatını kolaylaştırmak, insanın doymak bilmez arzularını bir ölçüde tatmin etmek. Zamanında sadece doğanın zorlu şartları karşısında hayatta kalabilmek için alet yapardık. Şimdi öyle bir aşamaya geldik ki neredeyse alet yapıp satmak için yaşıyoruz. Öyle kullanılması zor şeyler de değil. Alet üreticileri mamullerinin herkes tarafından kolayca kullanılabilecek biçimde çıkarıyorlar piyasaya. Her şey doğru tuşlara basmaya bağlı.

Bir ya da birkaç dokunuşla (tuş) her aleti çalıştırabiliyorsunuz. Bir bakıma Taş Devri’nden yola çıkıp “Tuş Devri”ne geldik. Artık her şey tuşların altında. Falanca tuşa basıp para kazanabiliyorsunuz. Mesela ben öyle bir işte çalışıyorum. Bütün işim gün boyu tuşlara basmak! Her gün klavye denen bir düzeneğin üstündeki harflere, rakamlara onbinlerce defa dokunarak bir şeyler oluşturuyorum, onun karşılığında da para alıyorum. (Bu yazıyı yazarken de aynı şeyi yaptım, keşke bunun için de para verselerdi!!!)

Biriyle konuşmak istersek telefonu elimize alıp numarasını tuşluyoruz. Tuşlara basıp bankamatikten maaşımızı çekiyoruz. Bir tuşa basıp bir gökdelenin yirminci katına çıkıyoruz. Evimizin kapısına geldiğimizde bir tuşa dokunup zili çalıyoruz. Tuşlara basıp dünyanın ta öbür ucundaki biriyle bilgisayar ekranından canlı olarak görüşebiliyoruz. Elimizdeki kartı otobüsün kapısındaki bir tuşa basıp yolculuk ediyoruz. Tuşlara basıp marketten gıda malzemesi sipariş ediyoruz. Üstelik karşımızda bir insanın olmasına da gerek yok. Makineler birbiriyle hallediyor her şeyi... Fırının tuşlarıyla oynayıp yemeğimizi istediğimiz derece ve kıvamda pişiriyoruz. Çamaşır makinemiz tuşlarına doğru basılınca çamaşırımızı yıkıyor.

Dünyada olan biteni izleyebilmemiz için televizyon kumandasının üzerindeki tuşlara basmamız yeterli. Birkaç tuşa basıp Mozart’ın yaklaşık iki yüz elli yıl önce bestelediği bir eseri dinleyebiliriz. Bir tuşa basıp bulunduğumuz mekanı aydınlatabilir, ısıtır ya da soğutabiliriz. Bomba düzeneğinin tuşuna basıp binlerce insanı aynı anda havaya da uçurabiliriz. Gelişmiş ülkelerde seçim sandıklarının yerini klavyeler ve ekranlar aldı, tuşlara basarak kendilerini yönetecek kişileri seçebiliyorlar.

Yaşamımız gibi mutluluğumuz tuşlara bağlı artık. Birkaç tuşa basıp mesaj, mail göndererek karşımızdaki insanı mutlu ya da mutsuz edebiliriz. Çileden çıkarabiliriz, deli edebiliriz, sevinçten havalara uçurabiliriz. Tuşlara dokunup randevu verebiliriz. Birine evlilik teklif edebiliriz; aynı yolla reddedilebiliriz. Evlenip ayrılma kararımızı bilgisayar klavyesinin ya da telefonun tuşlarına dokunarak açıklayabiliriz. Ölüm haberi verebilir, ölüm haberi alabiliriz.

Evet, devir “tuş devri”, hemen bütün aletler tuşlarla çalışıyor. Bu çok eski olmayan bir gelişme. Ancak, bunun yanında aslında tuşlarla donanmış en eski ve en gelişmiş makinenin insan vücudu olduğu söylenebilir. Deri tabakamız bir klavye olarak kabul edilebilir. Bedenimizdeki tuşların yerini ve işlevlerini aşağı yukarı biliyoruz. Her bir tuş takımı insanın içinde yüklü bir programı çalıştırıyor. Karşımızdaki insandan nasıl bir tepki bekliyorsak ona göre bir tuşa basıyoruz. Elini sıkarak dostluk programını, uzatılmış eli redderek düşmanlık programını, saçını okşayarak sevgi programını, öperek aşk programını başlatabiliriz.

Bilgisayarlar üzerinde bazı temel programlar yüklü olarak gelir. Daha çok iş yapabilmesi için yeni programlar yükleriz. İnsan da öyle. Biz de kimi temel programları yüklenmiş olarak dünyaya geliyoruz. Daha gelişkin bir insan olmamız için sürekli yazılım güncellememiz, genellikle “yürek” diye andığımız, duyguların saklandığı “hard disk”imize yeni programlar yüklememiz gerekiyor. İçimizde o programlar yüklü değilse beden klavyemizdeki tuşlar fazla bir işe yaramıyor. Günümüzde aletler yardımıyla birçok işimizi yapıyor, geçimimizi sağlayıp hayatta kalabiliyoruz. Ama hayatta kalmak da tek başına fazla bir şey ifade etmiyor. Bir başkasının sıcaklığına, bir başkasına dokunmaya, onun dokunuşuna ihtiyacımız var. Taş Devri’nden “tuş devri”ne değişmeyen ve belki de hiçbir zaman değişmeyecek şey de bu... İyi ki de bu...


Foto: http://subaqua.deviantart.com/art/Touch-41050846

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..