Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Blog yazarı mı, köşe yazarı mı, hayır spartaküs...

Blog yazarı mı, köşe yazarı mı, hayır spartaküs...
 

Spartaküs


Milliyet blog’da konular, gündemler hızlı değişiyor. Kendi adıma yetişmem mümkün değil. Ancak fırsat bulmuşken özetle “Blog yazarları mı, köşe yazarları mı?” tartışmasıyla ilgili görüşlerimi de paylaşmak isterim.

Günümüzde hızla gelişen iletişim teknolojileri, bireyin kendini sanal ortamda ifade etmesine olanak tanıyor. Sınırlar kalkıyor, özgürce dünyanın her yerinde yaşananı, gelişmeleri öğrenme paylaşma olanağı yakalıyorsunuz.

İktidarların/egemenlerin istemlerinin dışında yerel/uluslar arası paylaşım ve dayanışma olanağını da bulabiliyorsunuz.

Ancak, MB özelinde yazanların toplumun birebir kopyasından farklı olmadığını da teslim etmek gerekiyor. Blog ortamına MB sayesinde karışmış olmam nedeniyle daha çok gözlemlerim ve değerlendirmelerim burada edindiğim izlenimlerimin bir yansıması olacak kuşkusuz.

Kendi adıma her fırsat bulduğumda sanal ortamda yer alan MB’u ve gazeteleri, haber sitelerini mutlaka taramama rağmen gazeteyi elime alıp çayımı/kahvemi sigaramın eşliğinde (dokuz ay içmememe rağmen bir zayıf anımda tekrar başladığım sigara) okumanın keyfini hiçbir zaman terk edemiyorum. Üstelik hemen hemen almayı hiç ötelemediğim Milliyet gazetesi, Birgün ve son dönemde Radikal hava ne kadar soğuk olursa olsun (bu mevsimde balkon keyfimin vazgeçilmezleri olarak )koltuklarını koruyorlar. (İç işleri bakanlığından uyarı/veto yiyoruz ya, olsun!)

Neyse, konu tabii ki okuduğum gazeteler değil. Sanal dünyada kalem oynatan bloggerler ile köşe yazarları üzerine süren tartışmada kimin geleceğin medyasında yerini alacağı. Tartışma evreni bu kadar net olunca konuyu da fazlaca terk etmemek gerekir. Özellikle son dönemde “anadilinde eğitim” tartışmalarından edindiğim izlenim üzerine blog cemaatinin* okumaktan çok yargıladığı gerçeklik olarak karşımda dururken hemen kısaca esasa gelmek gerekir diye düşünüyorum.

Geçek şu ki sanal ortamda da iktidarlara/egemenlere biat eden yandaş köşe yazarı heveslileri fink atıyor. Medyada yer alan liberal/yandaş ağabeylerinin kötü birer kopyası olmaktan öteye gidemeseler de MB sayfasında gözünüze ilişmesi canınızı sıkmaya yetiyor. Aynı durum tersinden de geçerliliğini koruyor. Salt karşıtlık üzerinden okuyucuyu aptal yerine koyarak sözde fikir bombardımanı/ukalalığına mahkûm oluyorsunuz.

Artık büyük çoğunluğun ağabeylerinin güncel/siyasi gelişmeler hakkında ne diyeceğini tahmin edip okuma gereği duymazken blogdaki kötü kopyasını neden okuyayım.

Burada niyetim ahkâm kesmek değil, gerçeği teslim etmek. Türkiye’nin yaşadığı referandum süreci ve bloga yansımaları üzerinden gidelim isterseniz, “evet, yetmez ama evet vb.”üzerine kopya kağıdı işlevi görenlerin yanında, salt muhalefet olsun diye “hayır” ve “boykot” diyenlerin de kısaca “cemaat” mantığı ile hareket ettiklerini söylemek gerekir.

Dün 2009’un altıncı ayında yazdığım yazıya yapılan yorumda Meltem B. Özetle “..dün yazına tepki koyanlar bugün şimdi de sonuçlar hakkındaki yorumlarını yazsınlar..”diyordu.İlgilenenler yazıyı ve yazılan yorumları irdeleyebilir.Referandum sürecinden neredeyse bir yıldan fazla bir zaman öncesinde yazdığım yazıyı birilerine yandaş ya da biat gereği olarak yazmamışım, aklımın ve vicdanımın süzgecinden geçirdiğim değerlendirmelerimin yansıması olarak blog sayfasında tarihe bir anlamda tanıklık etmişim.(Bu arada belirtmek isterim yaşamımın herhangi bir evresinde narsistlik etmedim ama bu noktada kendi hakkımı da teslim etmeyi gerekli görüyorum, en azından kendime haksızlık etmemek adına.)

Gerçek şu ki MB ortamına katıldığım noktadan bu yana bir hayli mesafe aldım. Yazılarım irdelendiğinde kuşkusuz bu gerçeklik görülecek. Düşüncelerim, dünyaya bakış açım temelde değişiklik arz etmese de, kendimi ifade etme anlamında yol kat ettiğimin farkındayım. Onun içindir ki, değerli dostlar zaman zaman yüreklendirmeye, samimi olarak olumlu/olumsuz eleştirmeye de değer görüyorlar.

MB ortamında yazan/okuyan, düşüncelerine katıldığım/katılmadığım herkesi ortalamanın üzerinde tuttuğum, toplumun duyarlı/saygın bireyleri olarak değerlendirdiğim bilinmez değil. En katılmadığım düşünceleri ileri sürenlerinde zenginlik olduğunu, en azından “katillere türkü yakmayacak” erdeme sahip olduklarını bilerek; yazan/üreten/düşünenlerin çoğaldığı sürece gelişme kaydedeceğimizi yeri geldiği zaman geçmişte paylaştım.

Yine anımsadığım kadarıyla en azından MB ortamında yazan okuyan herkesin kendine özgü düşünceleri olduğunu ve bu düşüncelerinin blog yazarı yazdı diye değişmeyeceğini yazı veya yorumlarda belirttim.

Narsistliği bir tarafa bırakıp asıl tartışma konumuza gelirsek, aslında köşe yazarları ile blog ortamlarında kendini ifade edenlerin öz itibarı ile çokta farklı olmadığını göreceğiz. Ha aradaki fark, blog yazarının gönüllü/ücretsiz, köşe yazarının ise köşesinden ve de durduğu yer (iktidara göre konumu) itibarı ile yaptığı yandaş/özdeş programlar sayesinde küpünü doldurmasından öte farklılık arz etmemesi olarak özetlenebilir.

Blog ve köşe yazarı üzerine ülkemizdeki yansımalardan yola çıkarak yaptığımız değerlendirmeler evrensel ölçekte bizi doğru sonuçlara götürmeyebilir. Kısaca “biz bize benzeriz” değil mi!

Burası Anadolu, burası şarktır!

Ne de olsa Rönesans, reform “diktatör”, tepeden inmeci bir yöntemle geldiği için hala içselleştirememişiz. Malum ilköğretim çağındaki kız çocuklarına dinsel normlarla bakan ve de onların örtünmesi gerektiğini iddia eden bir sürü ortaçağ kafası ile de aynı toprakları paylaşıyoruz. Sözde laik/demokratik/sosyal/hukuk devleti kadını hayatın dışına ittikçe ileri demokrasi ile taçlanıyor!

Bu yazıyı yazmak üzere gecenin yarısından sonra olanak bulmuşken bari bir işe yarasa diye düşünmeden de edemiyorum. Madem tartışıyoruz o zaman tartışma konularında birileri diğerlerini ikna etsin! Herkes eteğindeki taşı döküp köşesine çekilmesin. Bizlerde toplumca önemli konularda “tık tanrısına kurban olmayalım” kurban bayramı arifesinde..

Hımm, tartışma konumuzdan uzaklaşmışım!

Sahi neydi konu?

“Blog yazarları mı, köşe yazarları mı? Günümüz medyasında hangisi daha güvenilir ve inanılır? Geleceğin medyasını oluşturmada hangisi daha etkili olacak?”

Yanıtı kestirmeden yazıyorum Blog sayfasına: Cüzdanı ile değil, vicdanı ile konuşanlar etkili olacak!

Çünkü, eli klavyeye giden, düşünen, yazan, yorumlayan ve de vicdanı ile konuşanlar; egemenin onlarca radyosuna, gazetesine, televizyonuna, düşünce kuruluşuna, propaganda araçlarına rağmen, insanlığın ortak vicdanının sesi olan Wikileaks benzeri duyarlılıkla hareket edenler daha etkili olacak diye umuyorum.

Ama Türkiye özelinde,sonuç olarak, sanal dünyada yer alanların yazılı/görsel medyada yer alanlardan pekte farkları yok!

Kel'in kör'e güleceği yok yani (Benzetmeden ötürü engelli yurttaşlarımızdan af diliyorum.)...

Herkese, iyi ve mutlu bayramlar, çıkarına köle olmayan blog yazar ve okurlarına selam olsun!..

İyi ve mutlu bayramlar, zamanımızın spartakus’ü olmayı başaranlara…

*Cemaat:Sorgulamayan, biat eden, blog ortamında sözde değer verdiği aynıdaşının doğru/yanlış görüşleri üzerinden klavyeye asılan.Malum tetikçi anlamında kullanılmıştır...

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..