Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '09

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Boğaziçi bir İstanbul ırmağıdır

Boğaziçi bir İstanbul ırmağıdır
 

YURT PINAR KÖYÜ KÖPRÜSÜ. (Ömer Faruk Eryılmaz arşivinden)


Zaman zaman “Ankara yerine İstanbul’a yerleşmiş olsaydım, yaşantımda ne değişir, şimdiki durumumda bir fark olur muydu?” diye düşünsem de, “Kafa aynı kafa, sahibi de sen olduktan sonra değişen bir şey olmazdı” derim hep.

Ece Ayhan’ın “Boğaziçi bir İstanbul ırmağıdır” diye ustaca tanımladığı görüntüleri, düşlediğim anları da, hemen “Ankara’nın beton yığınları arasındaki kuruluğuna” dönüştürmeyi başardım bugüne kadar.

Emirgan’da çay, Nevizade’ de rakı içmenin, Sütçü vapuruna binip Çengelköy’de hıyar, Kanlıca’da yoğurt yemenin tadı, Sakarya caddesindeki rakıda, Çubuk bağlarında yenilen hıyarda bulunmasa da “Olanla yetinmeyi” kabullenmiş gönlümde bir yara açmadı şimdiye değin.

Bursa’da yaşayan amca oğlum Av. Murat, her ne kadar “ Su sesleri ve görüntülerinden Ankara’da gezinemiyorum, -çişim- geliyor” dese de, ben “deniz” özlemimi gidermek istediğim anlarda, gönül gezdiriyorum yapay şelalelerle, olur olmaz yere konmuş havuzlardaki su şırıltılarında.

Güven Parkın, taş koltuklarıyla, kestane ağaçları altına dizilmiş bankları da Ortaköy Meydanının tadını vermiyor elbette.

Ne yağmurumuz denizin üstüne yağıyor, ne de İstanbul’un ki gibi romantik kokular salıyor.

Günün hiçbir saatinde koşmayıp, ağır ve uyuşuk yürümelerimizle her gün aynı yerden aynı saatte geçmeye, hep aynı yüzlerle selamlaşmaya alışmış halimizle, sürekli koşuşturulan, her gün değişik yüzler görünen, işe gitmek- eve gelmek için kıtalar arası yol gidilen İstanbul uymuyor bize.

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti olan Ankara’nın bilinçli bir şekilde her gün nasıl gagalandığını, içinin nasıl boşaltıldığını göre göre, kahrolarak yaşamaya alışkınız biz.

Ne lale devrimiz var bizim, ne de Erguvan mevsimimiz. Bizim dutlarımız dökülürken, kaysılarımız sararır apartmanların arka bahçelerinde.

Adalar’ımız, Moda’mız, Nişantaşı’mız, Arnavutköy’ ümüz de yok bizim. Şiirlerde şarkılarda duyar, dizilerde görürüz biz oraları.

Artık yayaların yürüyemediği Tunalı Hilmi’ mizle, 7. caddemiz var bizim. Ha bir de artık her mahallede bulunur olan devasa Alış Veriş Merkezlerimiz.

Gece yarılarında kaptı kaçtı yasaların çıkartıldığı Büyük Millet Meclisimizle, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanların makamları da şimdilik buradalar. Gerçi hepsinin İstanbul’un özledikleri ve özlemle yanıp tutuştukları mekanları olan Saraylarda da var makam odaları.

Ancak nedendir bilinmez, kartvizitlerinde Ankara adresleri yazılı.

Köprü dendiğinde K.Ören Fatih köprüsüyle, kenti ucube haline getirmiş alt üst geçitlerimiz gelir aklımıza. Sevimsizlikte hepsi bir biriyle yarış eden, ölüm tuzaklarımız vardır bizim.

Onun içinde 3. Boğaziçi köprüsü konusu açıldığında şaşırırız. Yapılacak her köprünün, kentin gizeminden, ruhundan büyük parçalar koparttığını iyi biliriz.

Karşı çıkmayı değil, seçenek üretmeyi düşünürüz. Bir de, bu kadar insanı oraya toplayan mantığı anlamaya çalışırız.

Aklımıza ağabeyimiz, Yüksek Makine Mühendisi, eski belediye başkanlarından Y.Kenan Alpay’ın bundan bir buçuk yıl önce, köşesinde yayınladığı bu konudaki projesinin, bu gün ulusal basında köşe başı yazarları tarafından “sanki Amerika’yı yeniden keşfediyorlar gibi” dile getirildiğini görünce gurur duyarız.

kursunlu.web.tr

Unutulmasın biz hala bu ülkenin Başkentiyiz ve herşeyden, her yerden sorumlu olan biziz.

 
Toplam blog
: 21
: 829
Kayıt tarihi
: 22.02.09
 
 

1957 Çankırı Kurşunlu doğumluyum. Yıllarca yaptığım Mali Müşavirlik ve ticari yaşantıma son vermi..