Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '06

 
Kategori
Futbol
 

Bol değişmeyenli Türk futbol denklemi

Bol değişmeyenli Türk futbol denklemi
 

Türk Futbolu öyle garip bir sürecin içine girdi ki,her geçen gün daha çok içinden çıkılmaz bir hal almaya başlıyor. Ligler başlarken yazmış olduğum "SİPER ALIN SÜPER LİG BAŞLIYOR" başlıklı yazıda uzun uzun belirtmiştim aslında herşeyi. ( http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=152111 ). Aradan tam 4 hafta geçti ve bütün endişelerim birer birer sergilenmeye başlıyor. Aslında o yazımın ilk paragrafı benimde farkına varamadığım teknik bir sorundan dolayı güme gitmişti. Bu yüzden o yazımda bu teknik arızaya takılan düşüncelerimi yazılarımı izleyenlerle tekrar paylaşmakta fayda olduğuna karar verdim.

Haluk Ulusoy Federasyonunun önüne gerek Vatan Gazetesi gerekse Milliyet Gazetesi belgeleriyle bir sürü dosya koydular. Ulusoy Federasyonu hepsini görmezden geldi bunların dedikodu olduğunu deklare etti, önce araştırmaya bile gerek görmedi. Tepkiler artınca bir komisyon kurmaya karar verdi ve komisyonun başına da bir önceki Federasyon Başkanı Sayın Bıçakçı'yi önerdi. Ancak Levent Bıçakçı çok ilginç bir çıkışla yetkilerinin sınırlı olacağını düşünerek bu görevi kibarca ama çok anlamlı bir şekilde refüze etti. Bu gelişmeden sonra herkes yavaş yavaş elini ayağını çekti bu iddialardan. Şu an itibarıyla bu iddiaları inceleyen bir kurul bir komisyon var mı bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki, saman alevi gibi parlayan bu iddialar bir bardak suyla söndü. O bardak ta Sayın Haluk Ulusoy'un içinde fırtınalar koparılmaya çalışılıyor mesajını verdiği bardaktı. Kısaca içinde fırtınalar koparılacak bir bardak dolusu su bile bırakmadılar.

İşte böyle bir ortamda Süper Lig başladı. Sayın Ulusoy için ortada ciddiye alınacak bir durum yokken tribünlerdeki insanların olaya yaklaşımı çok farklıydı. Fenerbahçelisi haklarının çatır çatır yendiğinden yakınırken, Galatasaraylısı ve Beşiktaşlısı içinde bulunduğu durumun farkında ve bundan mümkün olduğunca fazlasıyla keyif almaya çalışıyor ve karşısında güçlerini birleştirdikleri rakiplerinin durumuna kıs kıs gülüyorlardı. Ama bugün kendi yönlerinde esen bu rüzgarın bir başka gün tekrar tersine dönebileceği gerçeğinin yarattığı paranoyadan da hiç bir zaman kurtulamıyorlardı. Kısaca günü yaşıyorlardı. Diğer takımlarımız ise rüzgar kimden yana esiyorsa o tarafa yakın olalım da rüzgara ters düşüp de yer ile yeksan olmayalım düşüncesinden öte gidemiyorlardı.

Türkiyede futbol ligleri bu kadar güvensiz bir ortamda başladı. Taraftarlar arasındaki tek diyalog "Size geçen sene hakemler az kıyak geçmedi..." "Şerefli ikinciliklerimizi unutmadık..." "Federasyonun verdiği cezalar ortada..size para cezası verirken bizim sahamızı kapattılar" vs.vs. cümlelerden oluşuyordu. Böyle bir ortamda elde edeceği başarılarla gurur duyamaz hale gelen taraftarların da fanatik olanlarının doğal olarak sinirleri geriliyor ve şiddet kaçınılmaz hale geliyordu.

Daha ilk haftada Sivasta seyirci sahaya hakem dövme amacıyla indi. Birinci hafta dikkatinizi çekerim. İkinci haftada Trabzonspor başkanı Dedaları çete olarak ilan etti. Fenerbahçe taraftarı geçen sezonun gerginliğini üzerinden atamadığı için ULUSOY İSTİFA sloganını 100.yil marşı yapmaya hazırlandı. İnönü Stadı, Ali Sami Yen Stadı hakem protestoları ile inlemeye daha ikinci haftadan başladı.

Tüm bunların tek bir sebebi vardı. O da Türkiyede Futbol Düzenine karşı duyulan genel güvensizlik. Güvensizlik de doğal olarak paranoyayı tetiklediği için 7 den 70 e her futbolsever tarafından ortaya atılan akıl almaz komplo teorileri havada uçuşmaya şimdiden başladı bile.

Henüz daha lig başlayalı sadece 4 hafta olmasına rağmen teoriler gazetelerin spor sayfalarını meşgul etmeye başladı. Aslında Türkiyede futbolla siyaset arasında ciddi bir paralellik ve benzerlik var. Nasıl siyasetin temel taşları senelerdir değişmiyorsa futbolun da temel taşları senelerdir değişmiyor. Siyasetin tek farkı aynı kişilerin farklı partilerin çatıları altında tekrar tekrar aktifleşerek rol alması. Futbolda bu pek mümkün değil. Bu açıdan düşünüldüğü zaman futbolun siyasetten biraz daha karakterli bir yapıya sahip olduğunu da düşünebiliriz.

Türk insanının duygusal bir yapıya sahip olduğu malum. Bunu siyasetten bile anlayabiiriz. Bir dönem iktidarda olan bir lidere inanılmaz tepkiler gösterirken, aynı liderin seneler sonra karşılarına oy isteme vaadiyle çıkmasına bir şans daha verelim stratejisiyle iyimser bir yaklaşım sergileyip tekrar oy verebiliyorlar. Bu yüzden de Türk siyasetine BEYAZ BİR SAYFA terimi girmiştir.

Siyasetle futbolun benzerliği de burada göze çarpıyor. Futbolun değişmez temel taşları!!! geçmişte yaşananların unutulmasını ve beyaz bir sayfa açılmasını talep ederken sanırım Türk insanının bu affedici ve unutabilen kimliğinden faydalanma niyetindeler.

Aslında günlük hayatta da örnekleriyle çok karşılaştığımız bir durumdur bu. Örneğin her akşam gece almelerinde boy gösteren evli bir adamın karısının durum canına tak eder ve evi terk edip annesinin evine döner. Adam karısı evi terk ettikten bir süre sonra düzeninin bozulduğunu farkeder ve karısına ulaşır. İlk cümle genelde şudur"Karıcım ben değiştim. Gel herşeye yeniden başlayalım. Yeni bir sayfa açalım." En garip olan ise bu tür diyalogların sonu genelde mutlu sonla biter ve kadın evine döner.

İşte Türk futbolundaki ULUSOY gerçeğinin en somut örneği bu olsa gerek. Ulusoy federasyon başkanlığı seçimlerinde yaptığı konuşmada aynen şöyle diyor "BEN DEĞİŞTİM." Bu laf aslında bir önceki dönemin itirafıdır. Bir önceki döneminde ortaya koyduğu icraatlerin ne kadar yanlış olduğunun itirafıdır. Ve bu şekilde bir itirafta bulunan bir kişiye aynı koltuğu teslim etmek de Türk insanının duygusal, affedici ve saf yanını gösterdiği gibi, o bir önceki döneminde bu yanlışlardan nemalanan kişilerin tekrar aynı kişiyi sahiplenmesidir de. Çünkü Ulusoy değiştim mesajını genel kurul üyelerine değil kamuoyuna vermeye çalışmaktadır. Dolayısıyla burada affedici, duygusal ve saf davranan futbol kamuoyu olup, aslında hiçbir şeyin değişmediğini bilen ve bir önceki dönemde elde edilen faydaların hayaliyle hareket edenler ise klup yöneticileridir. Çünkü onlar çok iyi bilirler ki, Haluk Ulusoy'dan çıkar elde etme şansına bir kez daha sahip olabileceklerdir.

Ve bu yüzdendir ki, bir futbol klubünün başkanı Haluk Ulusoy'un seçimi kazanmasına sevinçten ağlayacak kadar çok aşırı tepki verebilmektedir. Gerisini siz düşünün. Ve dikkat edin bu bir komplo teorisi değil yaşanmış bir olay. Yaşanabileceğii düşündüğünüz şeyler hakkında ortaya attığınız tahminler komplo teorisinden öteye gidemez. Ancak yaşanmış olaylar üzerine yaptığınız değerlendirmeler yorumdur.

Türk futbol denkleminin son 10 yıldaki en büyük değişmeyeni kuşkusuz Haluk Ulusoy. Bir diğer değişmeyen ise hakemler. Hakemlerin yaptığı hatalar ben kendimi bildim bileli konuşulur. Çünkü hakemler ben kendimi bildim bileli hata yaparlar. Tıpkı bacak arasında gol yiyen kaleciler gibi, ya da tıpkı bomboş kaleye topu gönderemeyen forvetler gibi. Ya da abuk sabuk kadrolar kuran teknik direktörler. Aynı değişmeyen Ulusoy denkleminden nasıl faydalanılıyorsa değişmeyen hakem denkleminden de aynı şekilde faydalanılıyor. Aleyhlerine yapılan hatalarda ortalığı ayağa kaldıranllar lehlerine olduğu anda susuyorlar. Ve bu hep böyle sürüp gidecek, ne zaman kadar mı, İngiltere Futbol Federasyonu gibi katı kurallar içeren sağlam bir federasyon kurulduğu zaman. Ama eminim bunu kurmak kimsenin işine gelmiyor.

Acıyla izlemeye devam ediyorum Türkiyede futbolu. Bakalım daha neler olacak bu kadar bol değişmeyenli Türk futbol denkleminde.

 
Toplam blog
: 85
: 1006
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1971 yılında Ankara'da doğdum. İzmir'de yaşıyorum. En büyük tutkum FutBol. Ve tabi ki Fut-Bol da bil..