Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

15 Eylül '09

 
Kategori
Basketbol
 

Böyle maç görmedim

Böyle maç görmedim
 

kaynak:milliyet


Hayatımda birçok maça tanık oldum.

İlk aklıma gelen, İzmir Atatürk Stadyumu açık tribünün tepesinden seyrettiğim Rummenigeli Federal Almanya maçıydı. Cemil Turan ceza sahasına girdi diye stad yıkılıyordu. (1 Nisan 1979)

Her sene babamla gittiğimiz Altay-Fenerbahçe maçlarından birisini de unutmam. 3-3 bitmişti.

O maçlardan birinde, hala jeneriklerde gösterilen "efsane Rıdvan golünü" yine açık tribünden canlı canlı izlemiştim.

Ortaokul yıllarımda, veli izni ile (babam sağ olsun) öğleden sonra eve gelip, bir Fenerbahçe-Galatasaray maçını izlemiştim. İlk yarı kahrolup ikinci yarı coştuğum 4-3'lük maç.

Yine o yıllarda radyodan dinlediğim bir Bordoeux maçı vardı, deplasmanda 3-2 kazanılan.

Lise yıllarımın radyo maçı ise Neuchatel maçıydı. Okulun bahçesinden gol sesi geldikçe sınıfta çığlıklar kopardı. Ders mers hikaye...

Milli heyecanı başarı ile ilk taçlandırmaya başladığımız EURO'96 eleme maçları.

Askerliğimi yaparken, abartısız 5000 kişi ile tugayın sinemasında izlediğim Leeds- Galatasaray UEFA kupası yarı final ikinci maçı. Gol tekrarlarını tozdan dumandan seyredemediğim ama maçı televizyonda seyrederken kendimi statta hissetiğim tek maç.

Sonra dönüşünde UEFA finali. Popespu'nun penaltısından sonra ki çığlıklarım, hal ve davranışlarım evde kısa süreli korku ve endişeye sebep olmuştu.

2002 Dünya Kupası'ndaki çeyrek finalde Senegal'e İlhan Mansız'ın attığı altın gol. Cumartesiydi ve sokaklar bomboştu. Gol sonrası yerimden fırladığımı, havaya sıçrayarak kendi etrafımda döndüğümü ve sürekli "gooooolll" "gooooooolll" diye bağırdığımı hatırlıyorum. Bir spor karşılaşması ile en mutlu olduğum andı.

Sonra bu sevinçleri daha sık yaşamaya başladım.

Fenerbahçe'nin Sevilla ve Chelsea maçları. Milli Takım'ın Euro 2008'de kalpten götüren maçları.

Ama hayran olduğum maçlar sadece futbol maçları değildi. Nadal ve Federerli Wimbledon finali aklımdan çıkabilir mi?

Basketbol benim için çok farklı. Ne kadar futbola olan ilgim fazlaymış gibi gözükse de o benim ilk göz ağrım. Ortaokul yıllarımda Atatürk Kapalı Spor Salonundaki Karşıyaka maçlarını nasıl unutabilirim.

Olympos ağaç evlerde Alman turistlerle seyredilen Almanya-Türkiye EUROBASKET 2001 yarı final maçı. Hidayet'in 5 saniye kala atıp girmeyen, dönen topu tekrar denediği 3 sayı ve geçmek bilmeyen son bir kaç saniye...

Yol dönüşünde otobüste dinlenilen final maçı. Her basket sonrası "oley" sesleri ile geçen yolculuk...

Tüm bu maçlar hayatımda ayrı bir yere sahip. Ama dünkü bambaşkaydı...

Önce Litvanya maçı sonrası yazayım dedim, kaldı. Sonra İspanya maçı sonrası... O da kaldı. İyi ki de kalmış.

Dünkü maç "savunma ile bir maç nasıl kazanılır" maçıydı. Ama daha ilginci her iki takımda böyleydi. Hani bir takım savunma yapar, hızlı hücumlarla farkı açar ve maçı koparır. Normalde böyledir ama dün hiç de böyle değildi. Uzatma skoru 5-0, düşünebiliyor musunuz savunmanın gücünü. Uzatmanın ilk 3 dakikası sadece skor 1-0. Her iki takımın da müthiş bir savunma yaptığı böylesine bir basketbol maçını hatırlamıyorum. Skorun değişmedi 3-4 dakikalık dönemler oldu. Çok güzel savunma yapıp ribaundu alıyorsunuz, hücuma çıkıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz ki karşı takım yerli yerinde ve onlarda canla başla savunma yapıyor. Bir türlü uygun şut pozisyonu bulamayıp zorlama ya da el üzerinden şutlar gönderiyorsunuz. Girerse ne ala. Girmezse rakip takım ribaundu alıp hücuma çıkıyor. Bu sefer de onlar şaşıp kalıyor. Çünkü karşısında canla başla savunma yapan bir takım var. Hidayet'in 16'da 1 atması sadece dizindeki sakatlık mı sanıyorsunuz? Rakibin savunma gücü. Tam "şunu atarsak fark açılacak" diyorsun, rakip müthiş bir savunma ile topa sahip oluyor. "Allah, gittik, atarlarsa yandık" derken bu kez biz müthiş bir savunma ile onlara sayı şansı tanımıyoruz. Bu döngü dünkü maçta defalarca oldu.

Böyle bir müthiş maçı bana seyrettirdikleri için her iki takıma da teşekkürler. Ama bana "bu müthiş savunma"yı yapan bir Milli Takım izlettirdikleri için tüm oyuncularıma ayrı ayrı teşekkürler.

İlk maçlarda üstün performansı kaybolur gibi olsa da muhteşem oynayan Ender'e
İkinci baharını yaşayıp üstün bir oyun kuruculuk sergileyen Kerem'e
Ateşlense de çıkıp oynayıp, takıma müthiş katkılar sağlayan Ömer Onan'a
Takım içersinde egosunu silip atan ve sadece takım için oynayan Hidayet'e
Hidayet'i beklerken takımı adete sırtlayıp götüren, maçın ilk anlarındaki uçuşu yapan, kilitlenen anlarda ortaya çıkıp harika işler yapan Ersan'a
Son üç maçta adeta devleşen Semih'e
Performansı düşer gibi olsa da her zaman etkili oynamaya çalışan Oğuz'a
Faul atışlarına kızsam da, müthiş blokları ile pota altını dar eden Ömer Aşık'a
Kenardan gelip harika işler çıkaran Sinan'a
Ayağındaki sakatlığa rağmen her zaman bizim için ayrı bir silah olan Engin'e
Barış'a, Bekir'e....
Sonsuz teşekkürler...

Daha önce beğenmediğimi belirttiğim Tanjeviç'e de ayrı bir teşekkür. Çılgınlıklarından uzaklaşmış hali ile mükemmel bir koçluk sergiliyor. Öyle veya böyle, bazen anlayamadığımız rotasyonlarının sonucunda bu takım ortaya çıktı.

Umarım her şey yolunda gider ki öyle olacağını umuyorum. Unutmayın, bu takım son iki maçını Hidayet'in hücuma katkısı olmadan kazandı. O da bir döndü mü....

 
Toplam blog
: 24
: 743
Kayıt tarihi
: 24.03.09
 
 

İzmirliyim, ve İzmirli olmaktan gurur duyuyorum. İşlerimden fırsat buldukça kitap okumayı çok seviyo..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara