- Kategori
- Anılar
Bu bir aşk ilanıdır

Yıl 1975 falan olmalı. Ankara'nın kenar semtlerinden Köstence'de tren istasyonunun yanındaki bir ilkokulda öğrenim görmekteyiz ki abartısız sınıfın en az umut vadeden öğrencilerinden biriyim. Çünkü okulu sevmiyorum. Basit ve gereksiz buluyorum. Kısacası sadece okuma ve yazmayı öğrendikten sonra iş bitmiş benim için. O günlerde varsa yoksa Jules Verne okuyorum. Hani Köstence İlkokulu değil de Uranüs İlkokulu'na gidiyor olsam okul birinciliğim garanti.
...
Dördüncü sınıfa gidiyoruz. Kulakları çınlasın öğretmenimiz Melahat hanım annemin hatırına dörde kadar geçirmiş beni. O yıl sınıfta bırakmakta kararlı ki bu konuda annemle de konsensus sağlamışlar. Aralarında ateşli konuşmalar yapıyorlar.
"Fatma hanım (annem oluyor) çocuğun kafası almıyor. Söylüyorum almıyor. Sen sınıftan beş kişiyi kışkırt Hüseyin Gazi dağına çıkar. Neymiş efendim ufo arıyorlarmış ufo."
"Ufo yaaa. Bebekken de ben ateşe falan yaklaştığında dokunma uf o derdim dinlemezdi. Beni de dinlemiyor. Akıl yok ki. Bunda akıl olsa babaannesinin seccadesinden uçan halı yapmaya kalkarmı. Yaktı kadıncağızın Arabistan'dan gelen seccadesini. Çarpacak kurban olduğum mevlam çarpacak bunu."
"Çarpım tablosunu da öğrenemedi daha seninki. Çarpacam bir gün öğrenecek ama."
...
Efendim o günlerde benim hem mahalle hem de okuldan sınıf arkadaşım Hasan Şakalak var. Soyadı gerçekten Şakalak'tır. Hasan Şakalak sınıftan Hülya diye bir kıza aşık olmuş bana geldi.
"Kemal senin yazın çok iyi. Şu Hülya'ya benim ağzımdan bir mektup yaz da veriyim. Hani şiir falan da yazıyorsun ya."
"Ben Billur'u seviyorum niye Hatice'ye mektup yazayım."
"Benim ağzımdan. Altına da benim adımı yazacaksın."
Hasan Şakalak'a acıdım. Yazısı gerçekten berbattı. Türkçeyi Çin üslubu ile yazıyor gibiydi ki Türkçe derslerini hep tek ayak üstünde geçiriyordu.
...
Elbette hayat çıkarlar üzerine kuruluydu. Hasan Şakalak'la iki gazoz iki poğaça karşılığı anlaştım. Mektubu döşendim. Arkadaş ertesi gün Hatice'ye mektubu verdi ki daha ilk ders mevzu patlak verdi. Hatice ağlayarak mektubu öğretmene verdi. Melahat hanım bağırdı.
"Hangi ahlaksız bu mektubu yazdıysa çıksın bakalım."
Hasan Şakalak ve ben iki ahlaksız birbirimize bakıyoruz. İkimiz de "hangimiz daha ahlaksızdık" diye düşünüyoruz. Tabii kimse çıkmadı ortaya. Bunda da Melahat hanımın kalın cetveli etkili oldu. O cetvelin tadını hepimiz iyi biliyorduk. Melahat hanım
"Açın defterleri. Ben şimdi bulacağım o ahlaksızı" dedi.
Hepimiz defterleri açtık. Melahat hanım tek tek mektuptaki yazı ile defterlerdeki yazıları karşılaştırıyor. Hasan Şakalak'a bakmadı bile. Geldi bana. Yazı bire bir tutuyor. Kulağımdan tuttuğu gibi tahtaya kaldırdı ki teneffüs zili çaldı.
Melahat hanım sigara içmek için çıktı. Bir baktım ki en başta Hatice sınıfın kızları sıraya girmişler. Hatice bağırdı.
"Terbiyesiz..."
Derken Billur kızların arasından sıyrıldı. Sağlam bir tokat attı bana.
"Bunu senden hiç ummazdım."
...
Hasan Şakalak'ı ele vermedim. Bu olaydan sonra hiç bir kıza kolay kolay aşk ilan edemedim. Çünkü kızlar anlaşılmazdı. Ben daha anlaşılır olan uzay ve zamanda yolculuk araştırmalarına ağırlık verdim.