Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '07

 
Kategori
Anılar
 

Hastanede 80 gün

Hastanede 80 gün
 

Evet; söylerken dile kolay gelen tam 80 gün. Bundan tam 7 yıl öncesi. Muhteşem umutlarla dolu milenyumun Nisan ayı. Baharın güzelliklerini beklediğimiz Nisan artık bizim için hayatımızı bir anda değiştiriveren mimli bir ay olacaktı sonrasında…

Her zaman yaptığım gibi bir Cuma akşamı ailemi ziyaret etmek için herşeyden habersiz çıktığım İzmir-Balıkesir yolunun bir daha beni geri döndürmeyeceğini nereden bilecektim… Evime gidip, annemin bana kapıyı açıp, sarılıp, içeri girer girmez ‘’gel bak ben güzel kızıma neler yaptım’’ cümlesini duymayı hayal ederek süren yolculuk…Üniversite ve çalışma hayatım İzmir’de geçtiği için karşılıklı özlemimiz yıllardır dolu dizgin her zaman… Neyse, karşılamaya eniştem gelmişti. Sessizdi; ama bilmeyince neler olduğunu, canı sıkkındır deyip sorgulamadım sebebini…Hava karardığı için önce ne yöne gittiğimizi anlamadım…Ama hastanenin önüne geldiğimizde eniştem gözlerimdeki kocaman soru işaretlerine bakarak , ‘annenin tansiyonu yükseldi ve onun için buradayız’ dedi…Bu kadar basit olmadığını o an anlamıştım…

Koşarak annemin bulunduğu bölüme ulaşmaya çalışıyordum. Koridorlar bitmek bilmiyordu. Ve en son REANİMASYON yazan kapının önünde ablamı ve babamı gördüm. İlk 24 günümüzü geçirdiğimiz kapı…Kalabalıktı…Ablam ve babam olanları anlatıyorlardı. Annem o gün öğleden sonra beyin infarktüsü geçirmiş..Durumu kritikmiş..Kulaklarım dinliyordu ama gözlerim orada, o yatakta yatanın annem olduğuna inanamıyordu…O bölümde herkes hasta gibiydi ama annem makyajıyla, her zamanki bakımlı görüntüsüyle oraya ait değildi.. O hepimizden genç ruhuyla, enerjisiyle orada yatıyor olamazdı…

O akşam başlayan 80 günlük hastane yaşamı sanırım şu an sahip olduğum yaşımın üzerindeki olgunluğu ve hayata artık başka bir pencereden bakmamı sağladı…

Reanimasyon sürecinde günlerimiz beklemekle ve dua etmekle geçiyordu. Hastalığıyla ilgili bilgiler alıyor, araştırmalar yapıyorduk..Bir de doktorların bile bu konuda ikiye bölündüğü bir konu vardı. Komadaki bir hastanın sizi duyup duymayacağı. Biz şansımızı deniyorduk. Annem baharı çok severdi.Yanına girmemize izin verdiklerinde gidip dakikalarca O’na baharı anlatırdım…Dakikalarca konuşurdum uyansın artık diye…Geri dönmesi gerektiğini ısrarla anlatırdım…

Umutlarımızın tükendiği 4. günde birdenbire yaşanan hareketlilik ve doktorların ‘Beyindeki ödem solunum merkezine indi. KAYBEDİYORUZ’ sözleri de çaresizliğin ve hayatın ne olduğunu öğretti 28 yaşında bana…

Doktorlar bilir…Bazıları kitap harflerinin dışına çıkmazken, bazıları biraz daha cesur olurlar…İşte babamın da böyle cesur bir meslektaşı babama ‘’Bana yetki ver.Ben hastamı mezara koyup, üstünü örtmeden vazgeçmem’’ dedi. Yapacağı 2. deneme ya anında ölüme götürecek, ya da bize geri getirecekti annemi…Çaremiz yoktu başka…

Zaten bizi bırakıp gidiyordu melek annem…Ve kabul ettik…

Sessiz ve korkulu bekleyiş çılgın doktorun ‘’ evet annenizi geri döndürdük; ama artık siz onun sağ tarafı olacaksınız ve dili olacaksınız ‘’ sözleriyle son buldu…Bu da yeni bir şoktu…Ama olsun bize geri dönmüştü ya biz onun her şeyi olmaya zaten hazırdık… 20 gün daha Reanimasyonda tutuldu.Biz bu sürede sabırla bekledik ve bu bekleyiş sırasında diğer hastaları ve hasta sahiplerini de gözlemliyorsunuz farkında bile olmadan…Ve pencereler çoğaldıkça çoğalıyor…O güne kadar hayatta neleri pas geçtiğinizi, ne kadar saçma şeylere takılıp kaldığınızı düşünüyorsunuz.İlk günden beri sorduğunuz neden benim melek ruhlu, herkese iyilik eden annem bu durumda sorusu bile anlamını yitiriyor.Oraya gelen minicik bedenlerin günahı ne olabilirdi ki onlar da oradaydı…

25. gün…Odaya çıkarılışı…Karanlığın içindeki küçük ışık…

Annem artık bizimle…

Doktorlar ve hemşireler neler yapmamız gerektiğini anlatıp, bundan sonraki yaşantımızda olması gerekenleri öğretiyorlar. Konuşamayacak olması zorlayacak diyorlardı. Ama biz aramızdaki iletişimi gözlerimizle sağlayacak kadar sıkı bir telepatiye sahiptik annemle…Bunu daha iyi anlamıştım bu olayda… Şimdi sıra bizdeydi..Tıpkı annemin biz küçükken sabırla yedirdiği yemekleri biz ona yedirecek, ilk adımlarımızı atmaya çalışırken onun yaptığı gibi elinden tutacaktık…O hep bize dimdik ayakta durabilmeyi ve hayatla mücadeleyi öğretmişti…Ve işte mücadele başlamıştı tam anlamıyla…

Odaya çıkarıldıktan sonra yaptığımız detaylı işleri anlatıp da sıkmayacağım sizleri…Ama şunu söylemek isterim ki insan denilen varlık öyle bir güce sahip ki; her ortama ve şarta alışıp sanki hep öyle yaşıyormuş moduna girebiliyor. Ben yapamam, ben dayanamam, bana göre değil gibi cümleler inanın anlamsız… Her şeye dayanıyor, yapmamız gerekiyorsa her şeyi yapabiliyoruz…

Ve inanır mısınız? O günlerde öyle büyük bir acı yaşıyorken bile, bir an geliyor gülüyorsunuz…Acıkıyorsunuz…Hastanede bir yandan yapmanız gerekenleri yapıyorken; bir yandan da 8 yıllık çok sevdiğiniz işinizden 2 cümlelik bir faksla istifa ediyor, kopamam dediğiniz şehirden kopuyor ve sonsuza kadar süreceğini sandığınız ilişkinizi bitirebiliyorsunuz….

Hastanedeki 80 gün sonunda tüm hayatınız değişmiş oluyor…

80.günün sonunda, tedavimize devam edeceğimiz ve yeni hayatımıza başlayacağımız evimize annemi de alıp gidiyoruz…

Annemin bana kapıyı bir daha açamayacağı kapının önü bile farklı artık…

Annem sen benim yanıma kalansın….Annem ben senin yanına kalan…

Sen üzülme…Sözlerin hep yüreğimde…

 
Toplam blog
: 7
: 7427
Kayıt tarihi
: 20.03.07
 
 

9 Eylül Ünv.'de Satış Yönetimi okumama rağmen ideallerim uğruna çabaladım ve piyasamızın tabi..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara