Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '08

 
Kategori
Haber
 

Bu gidiş Erdoğan'ı padişah yapar!

Bu gidiş Erdoğan'ı padişah yapar!
 

Gözümüz aydın; dünyadaki ekonomik kriz dalgası henüz iyice kabarıp kıyılarımıza ulaşmadan biz kendi krizimizi yarattık bile... İktidar partisi AKP’ye kapatma davası açıldı. Parti kapatma Türkiye için yeni ve alışılmadık bir olay değil, ancak eğer AKP söz konusu iddianamedeki deliller ve gerekçelerle kapatılırsa hukuk ve demokrasi hakkında bildiğimiz her şeyi unutup bu kavramları yeniden tanımlamamız gerekecektir. Hatta tanımlamaya da hiç lüzum yok, direkt rafa kaldırmamız gerekir.

İddianamede bilmediğimiz bir şey yok. Hani böyle Türkiye’yi derinden sarsan ve daha da sarsacak bir dava açılıyorsa insan iddianamede kamuoyunun bilmediği başka önemli ve ciddi deliller görmeyi de bekliyor. Ama ne görüyoruz, delillerin hemen hemen tümü AKP yöneticilerinin sağda solda sarf ettiği çoğu saçma sapan laflardan ibaret. Politikacıların saçma laflar etmesinden dolayı parti kapatılacaksa dünyada ve Türkiye’deki bütün partilerin kapatılması gerekir. Mesela Bush’un, Sarkozy’nin partileri çoktan kapatılmalıydı. Hemen hiçbir konuda doğru dürüst politika belirleyemeyip seçim yenilgisi rekorları kıran Deniz Baykal’ın CHP’si kapatılıp Baykal’a ömür boyu siyaset yasağı getirilmeliydi.

Eğer AKP’ye bu laflardan dolayı bir yaptırım gerekiyorsa en iyi ceza, seçmenin “bu lafları eden adamlar beni yönetemez, yönetmemeli” deyip oy vermemesi olur. Zaten öyle de olacaktı. Ama sağolsun yargımız en kritik anlarda devreye girip AKP’ye ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a iktidarın yolunu açtı. Önce İstanbul Belediye Başkanıyken okuduğu komik kafiyelerle bezeli, çocukça bir şiir yüzünden cezaya çarptırıp hapse atarak onu demokrasi kahramanı haline getirdi. Sonra Refah Partisi’ni kapatıp AKP’nin kurulmasını ve dolaylı olarak seçim kazanmasını sağladı. Geçen yıl AKP’nin oylarının düşüşe geçtiği sırada hukuktan birazcık anlayan kargaların bile güleceği bir kararla Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini önledi. Bunun sonucu olarak AKP’nin 22 Temmuz seçimlerinde yüzde 47 oy almasına önemli bir katkı yaptı. Şimdi de demokrasi ve hukuk nosyonundan azıcık haberi olan herkesi şaşırtan bir girişimle AKP’nin kapatılması için dava açtı. Sonuçta Erdoğan ile AKP’yi zorla sürekli mağdur ve mazlum konumuna düşürüp onun bu pozisyonu halk nezdinde oya tahvil etmesine neden oldu. Şimdiden söyleyeyim, bu gidiş Tayyip Erdoğan’ı padişahlığa taşır.

Davaya AKP’lilerin tepkisine gelince; AKP’lilerin kendilerini savunurken en çok yüzde 47 oy almalarına dayandıklarını görüyoruz. Oy oranı bir savunma aracı olamaz. Partinin iktidarda olup olmadığına da bakılmaz. Evet bir partiye kapatma davası da açılabilir, kapatılabilir de... Önemli olan sunulan delillerin geçerliliği ve inandırıcılığıdır. Bu dava söz konusu olmasa bile AKP’de gözlemlediğim olumsuz şeylerden biri de yöneticilerinin her konuşmalarında sürekli oy oranına, çoğunluk durumuna vurgu yapmasıydı. Bunu bir fetiş haline getirdiler. Her karşı sava seçimde aldıkları oy oranından söz ederek yanıt vermeye çalışıyorlar. Evet, demokrasi çoğunluğun oyunu alan partinin ülkeyi yönetmesini esas alır ancak bir çoğunluk rejimi değildir. Güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü esasına dayanan, toplumun en küçük azınlığını oluşturanların bile bütün haklarının koruma altında olduğu bir yönetim biçimidir.

Yüksek yargının geçmişte verdiği bazı kararlar, AKP’nin inandırıcılığı olmayan bu delillerle dahi kapatılabileceğini gösteriyor. Dileriz öyle bir yanlış yapılmaz ama geçmişte yaşadığımız kötü tecrübeler bu konuda fazla iyimser olmamızı önlüyor. “Sizin için hukuk mu önce gelir, devletin çıkarları mı?” sorusuna yargı mensuplarının çoğunlukla, “devletin çıkarları” diye yanıt verdiği bir ülkede böyle bir karar hiç de şaşırtıcı olmaz. AKP bu dava sonucunda kapatılabilir.

Peki ondan sonra ne olur? Eğer Türkiye o tür bir karardan sonra da hâlâ demokrasicilik oynamaya devam ederse AKP’nin yerine kurulacak parti yapılacak ilk seçimde yüzde 80 oy alır. Lideri de bir çeşit padişah olur. Yüzde 80 halk desteğini yok sayıp yine parti kapatma ya da darbe gibi başka bir yöntemle önü kesilmeye çalışılırsa da Türkiye’nin çivileri asıl o zaman yerinden çıkar. Hiç kimsenin hesap edemeyeceği büyüklükte bir ekonomik bunalım, işsizlik, dünyadan soyutlanma, devletin bütün kurumlarına karşı sıfırlanan güven, korkunç bir provokasyon ve terör ortamı... Bu da Türkiye’yi paramparça eder.

Tabii AKP veya ardılı bir partinin seçim kazanmasını engellemenin bir yolu da yeniden tek parti devrine dönmektir! Aynen 1946 öncesinde olduğu gibi bir parti dışındaki bütün partiler kapatılıp seçimlere sadece CHP’nin katılması sağlanır. Seçimler “açık oy gizli sayım” usulüne göre yapılır. Bu şekilde CHP nihayet iktidar, Deniz Baykal da Başbakan olur!

Üniformalı, cüppeli ya da takım elbiseli bürokrasimizin bize sunduğu seçenekler bundan ibaret işte; Erdoğan’ın padişahlığı ile ezeli seçim mağlubu Baykal’ın Başbakanlığı...

Ben Türkiye’de eksik ve kusurlu da olsa bir demokrasinin olduğuna dair inancımı koruyorum. İdeolojik yaklaşımlarla bizzat uygulayıcıları tarafından yok edilmeye çalışılsa da hukukun hâlâ yaşadığına inanıyorum. Daha doğrusu inanmak istiyorum. Aksi halde, en az 700 yılllık “devlet”, 80 küsur yıllık “cumhuriyet”, 60 yıllık “demokrasi” geçmişinden hiçbir olumlu deneyim çıkaramamışız demektir. Hafızası olmayan, öğrendiği bütün temel kavramları unutup her olayda yeniden öğrenmek zorunda olan tuhaf bir toplum olduğumuz bir kere daha kanıtlanır.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..