Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '09

 
Kategori
Ramazan
 

Bu ne güzel tesadüf!

Bu ne güzel tesadüf!
 

İstanbul Boğazı’nın iki yakasında oturanlar, çoğu kez iki ayrı şehirde yaşayanlar kadar birbirinden uzaktır. Gerçi iş icabı her gün on binlerce kişi Asya-Avrupa arasında mekik dokur ama, şöyle gezmek için “karşıya” geçmeye gönüllü çok az insana rastlarsınız.

Çünkü trafik derdi yüzünden böyle bir seyahat sizin bir gününüzü yer. Harcadığınız para da cabası…

*****

Hani felâketler üst üste gelir derler ya, bu ara harcama kalemleriyle ilgili böyle yoğun bir seyrüsefer var bizim hanede… Allah hayır eylesin… Durup dururken bir karate darbesiyle gözlüğümü kırdım. Al san hiç yoktan bir masraf kapısı…

Gözlükçüm Aksaray’da, ben Üsküdar Bağlarbaşı’nda oturuyorum. Mecburen gidip yeni bir gözlük siparişi verdim. Dün de onu almaya gitmem lazım.

Üç vasıtayla gidebiliyorum ancak… Olsun, hem zaman geçirmiş olurum, karşıya geçmişken biraz da dolaşırım, iftara da evde olurum deyip yola çıktım.

*****

Üsküdar’a inmek için ben 1/A veya 12/A otobüslerini tercih ediyorum. Gerçi bu son cümle Blog’un geneli için pek anlam ifade etmeyecek ama, ben yine de buradan genel bazı sonuçlar çıkaracağım, merak etmeyin siz…

Bu iki hattın ücreti 85 kuruş. Üstelik Üsküdar-Bağlarbaşı-Kadıköy arasında sefer yapan 12/A hattında, içi klimayla serinletilmiş modern otobüsler var. Fakat vatandaşlarımız ya bu hizmeti bilmiyorlar, ya da inecekleri yerle otobüs durağı arasındaki kısacık mesafeyi yürümekten kaçındıkları için, iki misli fiyat ödeyerek sıcaktan patladıkları sarı dolmuşları seçiyorlar.

Ne bileyim, insan azıcık da parasını nasıl idareli kullanacağını bilmeli değil mi?

*****

Üsküdar’a giden pek çok otobüs sanki beni duraktan almak ister gibi tam önümde duruyor ama ben binmiyorum. Nihayet 12/A da geliyor ve Üsküdar’a iniyorum.

Üsküdar’dan Eminönü’ne geçmek için vapur da var, motor da… Ancak ben tam iskeleye geldiğimde vapur hareket ediyor. Hep böyle olur zaten… Şanssızım ya… Ben de hemen “başka ne yapabilirim” diye kafamı çalıştırıp alternatifler geliştiriyorum.

Motorla Kabataş’a geçersem, tramvaya binip Aksaray’a ulaşabilirim. Hem aylak aylak vapuru beklemiş olmam, hem de belki 3-5 dakika erken varabilirim diyorum.

Aynen tahmin ettiğim gibi, Kabataş motoruna biniyorum ve şansıma o hemen hareket ediyor. Sonra tramvayla Aksaray’a ulaşıyorum.

*****


Dönüşte Eminönü’nde inip şöyle Tahtakale tarafına doğru biraz gezineyim, diyorum. Malum sık sık bu tarafa geçilmiyor.

Yeni Cami’nin önünde küçük zanaatkârlar için bir sergi açılmış. Birkaç cam boncukçu, birkaç ressam, karikatürist, bol miktarda da kaligrafik yazı yazanlar var. Arada hattatlar da var. Arap harfleriyle yazı yazanlara hattat dendiğini söylemeliyim değil mi bilmeyen gençler için…

Bir turist kartvizitini vermiş, adını Arap harfleriyle yazdırmaya çalışıyor. Sanırım Fransızca bir isim. Bilirsiniz Fransızca yazılışıyla okunuşu arasında çok fazla fark olan bir dildir. Bizim bir İngilizce hocamız vardı (Rahmetli Prof. Dr. Lutfullah Sami Akalın), o "Fransızca’da lastik yazarsın, kauçuk okunur" derdi bu farkı anlatmak için...

Kızcağız Fransızca biliyor muydu, bilmiyorsa bunu nasıl okudu, Arap harflerine nasıl çevirdi, doğrusu bilemiyorum.

*****

Geçenlerde yine böyle bir yolculuk sırasında tramvayda kalabalık bir aile vardı. Belli ki İstanbul dışından gelmişlerdi. İstanbul’da öğrenim gördüğünü sandığım bir genç kız onlara bilgi veriyordu. İşte şurası Galata kulesi, burası Karaköy, şurası Sarayburnu filan derken, bu da Yeni Cami dedi.

Yeni Cami’nin en meşhur özelliği nedir biliyor musunuz, diye bir soru sorunca, ben kendi kendime, “bak sen, kızın caminin mimarisi ve sanat tarafıyla ilgili bilgisi de var, ne güzel” diye düşündüm. Ancak kız kendi sorusuna kendisi “Güvercinleri...” diye cevap verince hayli şaşırmıştım.

Evet Yeni Cami'nin güvercinler meşhurdur (!). Buradan geçerken güvercinlere yem vermek âdettir. Özellikle çocuklar bunu çok severler. Yemciler için sanırım belediye bir standart getirmiş, onları düzgün bir şekilde yarı açık bir kulübenin içine sokmuş. Düzen ve temizlik gerçekten çok güzel…

*****

Mısır Çarşısı’nda değişen fazla bir şey yok. Sadece beni şaşırtan şu oldu. Her kuruyemişçinin önünde yaklaşık 10 çeşit hurma varken pek çoğunda incire rastlayamadım. Olanlar da en fazla tek çeşit satıyorlardı, incir çok kötü (kalın kabukluydu) ve fiyatı da 32 liraydı.

Her türlü kaçak malın satıldığı Tahtakale’de de fazla bir şey değişmemiş. Cep telefonlarının yanı sıra cinsel gücü artırıcı ilaçlar ve en komiği de (nedense bana öyle geldi) yanıma yaklaşıp yavaş sesle “film var abi” diyen bezirganlar…

Bu arada ikindi vakti gelmişti ve Rüstem Paşa Camii’nde sanki gırtlağı sıkılmış gibi bir müezzin ezan okuduğunu zannediyordu.

*****

Caminin ordan dönüp, paralel sokaktan Eminönü’ne geldim. Kurukahveci Mehmed Efendi’nin önünde yine uzun bir kuyruk vardı…

Bu kez vapuru tercih ettim ve Üsküdar’a geldim. İftar için Can’ın bazı siparişlerini marketten aldıktan sonra, gelen ilk otobüsle Bağlarbaşı’nın yolunu tuttum.

12/A’yı niye beklemediğimi sorarsanız, biliyorsunuz akbil aktarma ücreti 75 kuruş. Tam ücreti 85 kuruş olan hatlarda ise indirim olmuyor.

*****

Eve geldiğimde iftara az kalmıştı. Eşime biraz yardım edip Balkon’da masamıza kurulduk. Allah’a şükür soframızda bize yetecek kadar yiyecek-içecek vardı.

İftardan sonra laptopu kucağıma alıp bakalım memleketimizde neler olmuş, Blog’da kim kime giydirmiş diye bakmaya başladım.

Ne güzel tesadüf değil mi?

Şimdi siz benim sabahtan beri yaşadığım bu olayların hepsinin arkasında biri var, hiçbiri kendiliğinden olmadı filan mı diyorsunuz? Siz evrime karşı mısınız, tesadüflere inanmaz mısınız?

Ben zaten ondan bahsetmiyordum ki… Haberlerde gözüme çarptı. İtalya’da Ocak ayından beri devreden loto 2 euroluk kolonla çekilişe katılan bir kişiye rastlamış. Ve bütün Avrupa’nın aylardır aklını başından alan 147 milyon euroluk ikramiye 10, 11, 27, 45, 79 ve 88 rakamlarını yazan yarışmacıya gitmiş.

Bu güzel bir tesadüf değil mi?

*****

Bugünkü “ramazan” yazımızı da yine bir âyetle noktalayalım:

“Allah sizi topraktan yarattı. Sonra sizi bir katre sıvıdan, spermden, yumurtadan üretti. Sonra sizi iki ayrı cins halinde yaratarak evli çiftler durumuna getirdi. O’nun bilgisi, planı, iradesi dışında hiçbir dişi ne hamile kalır, ne doğurur. Dünyaya gelmiş birisine ömür verilmesi, ömrünün uzatılması, ya da kısaltılması, mutlaka bir kitapta, kütükte, bilgi işlem merkezinde, levh-i mahfuzda yazılıdır. Hiçbir şey tesadüfi değildir. Bunun icrası Allah’a çok kolaydır.” (Fâtır 35/11)

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..