- Kategori
- Ramazan
Sirkeyle işi halletmek varken...

Ramazan şerefine kutsal haber diye sunulan bu görüntüler, sonra da hurafe olarak karşımıza çıkar
Önce haberi bir okuyalım isterseniz…
“Şehremini'deki Oruç Baba Türbesi'nde iftarlarını yapmak isteyen vatandaşlar, öğleden sonra buraya gelmeye başladı.
Kalabalık, iftar vakti yaklaştıkça artarken, türbeye çıkan sokaklarda vatandaşlar kuyruk oluşturdu. Çevredeki yollarda da trafik sıkışıklığı yaşandı.
Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu vatandaşlar, oruçlarını, inanışa göre Oruç Baba'nın yaptığı gibi sirke ve ekmekle açtı.
Dileklerinin gerçekleşmesi için dua ederek Kur'an-ı Kerim okuyan vatandaşlar, oruçlarını açtıktan sonra Oruç Baba'nın mezar taşına ellerini, cüzdanlarını, paralarını ve anahtar gibi çeşitli eşyayı sürerek dilekte bulundu.
Bu arada, türbeye çıkan yollarda bazı vatandaşların sirke ve ekmek satışı yaptıkları gözlendi.
Bazı televizyon kanalları da Oruç Baba Türbesi'nden canlı yayın yaptı. (22 Ağustos 2009 Hürriyet)
*****
Her ramazanın ilk günü bıkıp usanmadan televizyonlarımız ve gazetelerimiz verir bu haberi…
Niye gidiyor bu kadar insan buraya? Haberde ona da açıklık getirilmiş. “Dileklerinin gerçekleşmesi umuduyla…” Bunun için ne yapıyorlar? Mezar taşına ellerini, cüzdanlarını, paralarını, anahtarlarını veya çeşitli eşyalarını sürüyorlar.
Yıl boyu işsizlik, güçsüzlük sıkıntı vs yaşayan vatandaşlar da, bir sonraki ramazanın ilk günü soluğu orada almak için can atıyorlar…
Ne dinle, ne akılla, ne mantıkla izahı mümkün olmayan bu olayı ciddi ciddi programlarına alan, sütunlarına taşıyan medya organları, sonra da hurafelerin çoğalmasından, milletin “din” adına yaptığı garipliklerden yakınıyorlar.
Ateşi yakıp körüğü üfleyenler de onlar, sonra “yangın vaaaar” diye bağırıp çağıranlar da… Kime ne demeli bilmem ki…
*****
Elinde kesme şeker ve sirke şişesiyle oralarda arzı endam edenler, kendilerinin nasıl bir komedi içinde olduklarının farkında olmadan, belki bir başka zaman bir başka yerde, samimiyetle ve ihlâsla yalnızca kendini yaratan rabbine karşı kulluk yapmaya çalışanları gericilikle, yobazlıkla suçlamaktan çekinmeyeceklerdir.
Kâinatın ve ondaki canlı cansız bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah’ın gücü karşısında, her şeyin tesadüfen olabileceğini iddia edecek kadar aşırı gitmekte beis görmeyenler, belli ki kesme şeker ve sirke dağıtarak tesadüflerin oluşmasını sağlayacak fizik ötesi bir güce de sahipler. Bu ne çelişkidir anlamak mümkün değil…
*****
Hiç düşünmeden bu türden garip hareket edenleri de belki kendine getireceğini ümit ederek, bu konuya çok uygun düştüğünü gördüğüm şu âyetleri sizlere aktarmak istiyorum:
*****
“Ey insanlar! Konu size bir örnek verilerek anlatılıyor. Şimdi ona iyi kulak verin. Sizin Allah’ı bırakıp, kulları durumundakilerden taptıklarınız, yalvardıklarınız, hepsi bir araya da gelseler, asla bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapıp kaçsa, onu da sineğin ağzından kurtarıp alamazlar. İki taraf da ne kadar acizdir değil mi?” (el-Hac 22/73)
*****
“Ey insanlar! Üzerinizdeki Allah’ın nimetlerini, size tevdi ettiği ilâhî değerleri koruyun, kollayın, zayi etmeyin, şükredin. Allah’tan başka size gökten ve yerden rızık ve servet verecek bir yaratıcı mı var? Hak ilâh yalnızca O’dur. Nasıl oluyor da Allah’ın birliğini kabul ettikten sonra küfre, inkâra döndürülüyorsunuz?” (Fâtır 35/3)
*****
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzenlerini veren, koruyan, kontrol eden Rabbinizi ilâh tanıyın, candan Müslümanlar olarak Rabbinize bağlanın. Saygıyla ona kulluk ve ibadet edin……….
Rabbiniz sizin yaşamanız, yerleşmeniz, menfaatiniz için yeryüzünü tarıma elverişli ovalar haline getiren, göğü de yükseltip düzenleyerek tavan olarak inşa eden, gökten su indirerek depolayandır. O su ile size rızık olarak topraktan çeşitli ürünler çıkardı.
Artık bundan sonra bile bile Allah’a eşler, ortaklar koşmayın!” (el-Bakara 2/21)
*****
Akla, mantığa ve günümüzdeki bilimsel anlayışa uymayan hurafelerle, gerçek dini birbirinden ayırt etmek zorundayız. İnsanların ve toplumların çoğu, yaşadıkları coğrafyadan, atalarının sahip oldukları inanışlara ve yerel âdetlere kadar, pek çok hurafeyi ve gereksiz alışkanlıklarını maalesef “kutsal bir davranış” gibi yaşadıkları dinin içine sokmuşlar, sonra dinî gerçeklerden daha çok onları ön plana çıkararak, "din" diye bunları uygulamaya başlamışlardır.
Şikâyet edilen, açıklanması gerçekten güç, mantıksız uygulamaların hemen hepsi, gerçek dinin de dindarların da karşı olduğu, yanlış bulduğu saçmalıklardır ve beşerî uygulamalardır.
Çağdaşlık ve medeniyet adına din karşıtı söylemlerin malzemesini oluşturan bu ilkel zihniyete hep beraber karşı çıkalım, dinimizin ve kutsal kitabımızın kurallarını bunlarla karıştırıp, “ortaya bir karışık” şeklinde sapla samanı birbirinden ayırmadan yalan ve yanlış ithamlarda bulunmayalım lütfen…
Oruçla, Oruç Baba örneğini hiç aklımızdan çıkarmayalım olur mu?