Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

04 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bu sabah...

Bu sabah...
 

Erken kalkmaya çalışmaktan ama kalkamamaktan, yatağımda 5 dakika daha fazla uyumak istemekten ama geç kalacağım stresiyle uyuyamamaktan, duş alıp saçlarımı kurutmaya çalışmaktan, saçlarımın berbat görünmesinden, makyaj yaparken elime yüzüme bulaşan rimelden, kahvaltıda peynir, zeytin tabakları ile karşılıklı bakışmaktan ama hiç birine elimi sürememekten, içtiğim çaydan keyif almamaktan, dolmuş beklemekten, dolmuş beklerken beni yakan güneşten, dolmuş şoförünün sabahın köründe dinlediği arabesk şarkıdan, dolmuşun içindeki herkesin yüzündeki bezgin ifadeden, tüm kaldırımları kaplayan yemek kokularından, işyerinde masamda duran yapılması gerekli işlerden, hala kendime gelememekten, ardı ardına içtiğim zehir gibi çaylardan, odaya girip çıkan insanlardan, akşamı beklemekten, akşam olduğunda ne yapacağımı bilememekten, balkonda serinlemeye çalışırken sokağı kaplayan komşu televizyonların seslerinden, okumaya çalışıp aklımı toparlayamamaktan, geç yatmamak zorunda olmaktan yorulduğumu farkettim.

bu sabah,

İstediğin saatte uyandığın sabahları, kahvaltıyla öğle yemeği birleşimi öğünleri, sabah programlarını, gece geç saatlere kadar süren tartışma programlarını izlemeyi, sahilde yapılan sabah yürüyüşlerini, hasır şemsiyeler altında kitabımı okumayı, Paul Auster, Marquez, Tezer Özlü ile kendimi kaybetmeyi, tek bir kelime üzerine uzun uzun düşünecek kadar vakit sahibi olmayı, Tarantino filmlerini sabahın ikisinde izlemeyi, saçlarını şöyle bir toplayıp nasıl göründüğüne aldırmamayı, telefonu sadece resmiyetsiz dostça sohbetler için kullanmayı, istediğin saatte istediğin yere gitmeyi, mesai saatleri diye bir kavramının olmamasını, yapmak zorunda olduğun işler olmamasını, insanlarla mecbur olduğun için değil istediğin için ve iş ile ilgili olmayan diyaloglara girmeyi, serin yaz akşamlarında gitar dinlemeyi, ne bulursan onu giymeyi ve giydiğini umursamamayı, gazeteleri didik didik okuyabilmeyi ve tüm sabahı sadece gazete okumaya ayırmayı, açık hava sinemalarını, öğleden sonra balkonda oturup gevezelik ederek içilen kahveleri, bakılan falları ve bol bol kayıtsız kahkahalar atmayı, uzun zamandır görmediğim biriyle haftaiçi öğle yemeğinde buluşmayı ve bu yemeği istediğim kadar uzatabilmeyi, öğleden sonraları alışverişe çıkmayı, dağlara gitmeyi, denizi seyretmeyi, balık tutan adamları izlemeyi, tüm günü fotoğraf çekerek geçirmeyi, gecelerin bitmez gibi göründüğü günleri, tüm geceyi 3 filmi arka arkaya izleyerek geçirmeyi ve yatağıma yüzümde kocaman bir gülümsemeyle girdiğim günleri özlediğimi farkettim.

Artık tatile gitme zamanı gelmiş mi ne?

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara