Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Bu şehrin altı galeri

Bu şehrin altı galeri
 

Kızılırmağa düşmezsek sorun yok. Bu köprü sallanıyor, Zap suyu köprüsü sadece Hakkari'de mi var. Türkiye'nin çok yerinde bu asma köprüden görmek mümkün. Karadeniz bölgemizde de var, Adana Feke Karacaoğlan orman içi piknik yerinde de sadece piknikçiler için yapılmış. Ama buradaki üzerinde sallandığımız köprü hem kemtin iki yakasının yaya trafik akışına katkı sağlıyor hem de turistler burada serin ırmak havasında biryandan Avanos'a bakıyorlar, biryandan nehirdeki balıklara. Yanında da çay bahçesi sizi bekliyor.

Avanos'u Kızılırmak ikiye bölmemiş. Önce vadinin kuzey yamacında tepelere doğru kurulu olan şehir, daha sonra modern yapılaşmasını ırmağın güneyindeki düz alanda geliştirmiştir. Düz alanda yeni şehirler arası yol bağlantılarının olduğu alanın bir tarafında modern villa evlerin olduğu mahalle. Bir tarafı turistik halı galeri mağazaları, çömlek mağazaları, ve turistik tesisler.

Bizim her nedense yönümüz hep san'attan yana. Şimdi de moderni arkada bıraktık, yine tarih içinde gezmeye başlayacağız gibi. Karşıya doğru yani eski kente doğru yürüyorum. Sağ tarafımda hükümet konağı, karşıda da çömlekçi ustanın heykeli bana gel gel diyor gibi. Eski Kayseri - Nevşehir yolunu geçerek karşı kaldırıma geçiyorum. Burada yarısi yere gömülmüş, bir sıra dükkanlar. Dışından pekde alımlı vitrinleri yok ama içine doğru iniyorum. Bazıları bir boy dükkan bazıları ise iki üç dükkan bölmesi iç içe geçiyor. Buralar çömlekçi ve çini süs eşyalarının satıldığı her biri bir galeri.

Girip girp çıkıyorum ara da sohbette oluyor tabii esnafla. Bu dükkan gezisi doğu yönüne doğru devam ederken yukarı ara sokaklara doğru giriyorum. Fakat böyle ileri yürüdükçe, ayağımın altında ilk gezdiğim dükkanların olduğunun bilincindeyim. Buralar insanların köstebekce yer altına açtıkları galeriler gibi iç içe sınırsızca yer altında gidiyor.Buraların bir kısmını yeni yeni restore edip çıkarıyorlar. Turizm sektörü henüz yokken kimse bu tarihsel ve kültürel kalıntılara değer vermiyordu. Şimdi Galip Usta'nın imalat ve satış reyonundayım. Bu dükkanları tam restore etsen herhalde hepsi yer altında birleşir.

Galip ustayı TV kanallarındaki belgesel yayınlarda görmüştüm. İmza kolleksiyonu, kartvizit, saç koleksiyonu yapmış bir galerisini. Bir tarafta imalat gösteri ve tanıtımını yapıyor.Diğer iç ve yan galeri dükkan odalarında satış reyonu yapmış.Burada ve buna benzer dükanlarda Her çeşit süs çömlekleri, testiler, abajur çömlekler. biblo ve vazo çömlekler. Yani ben de isimlerini tam bilemeyeceğimden saymam imkansız. Bir deneme test'i uygulayıp, hemende kolay olmadığını, el mahareti gerektirdiğini anlıyorum. Birşeyler alıp çıkarken fazla samimiyetin gereği olsa gerek, kendiside hediye olarak bir testi veriyor.

Bu civar da hediyelik satan dükkanlar çevreye doğru sokak aralarına dağılıyor. Yukarı tepelere doğru görülen kemerli, işlemeli taş işçiliği ile yapılmış eski evler yarı boş, yarı kullanılır durumda üst, üste gelen giden turitleri izliyorlar. Daha önce Kızılırmağı seyrediyorlardı. Kızıl ırmağın kızıllığından zaten bu çömlek kültürünün doğuşu herhalde. Çevre nehir yatağında ki kil, marn ve çömlek toprağı buranın maden ocakları sayılır. Çömlek öyle bir topraktan olmuyor. Ürün çeşidine göre katkı çeşitleri var. Biz kullanıma hazırları tanıyabilirsek yeter.

Bir de kentin batı yönüne doğru, ana cadde den gidiyorum. Yol bayu gördüğüm dükkanlar size tanıtım yaptığım dükkanlar gibi birbirinden güzel objelerle dolu. Ama başka satış ve sergi yerlerinin de olduğunu öğreniyorum.

Nevşehir, Göreme yönüne giden ve modern Avanos'la bağlantıyı sağlayan tek şeritli dar köprüyü solda bırakıp sağ tarafa doğru gidiyorum.

Dış görünümden hiç bir şey anlamazsınız. Ben fark edemiyorum içine girmedikçe en yakın yerdeki turizm-ticaret ve kültür odaklarını. Bakın şimdi, dıştan parça, parça ileride, geride eski Avanos ev kalıntılarının içine bir yerlerden giriyoruz. Nereye gidiyoruz ne göreceğiz bilmiyorum. Girişte birkaç geçitten sonra rehberler yön göstererek gezeceğimizi anlıyorum.

Dışarıdan girişe hiç benzemez, Koca bir porselen imalathanesi işte burada. Topraktan tabak haline geçiş aşaması. Uygulama imalat görmenin eşliğinde rehberlerce anlatılıyor. Beyaz sade porselen imalat, köstenek galerisinden işleme desenlerin yapıldığı çinileme galerisine geçiyoruz. Galeri demem deki bir anlam da yer altında geziyorum şu anda, yukarılar ev, Avanos'luların ikamet ettikleri otantik yapılar.Biz kaç kat yer altındayız bilmem. Neyse bulunduğum yeri görmeye devam edeyim. Bu çini atölyesine sanatı seven hiç girmesin. Ben bayıldım, iğne ile kuyu kazıyorlar. Şablonlu çalışmada var ama gel gör ne kınalı ojeli parmaklardan çıkıyor, bu güzel çini tabak ve vazolar.

Ustalar da muhakkak iyi ve güzel eserler verirler de genç ve güzel kızlar ve delikanlıların elinden daha güzel çıkıyor herhalde sanat ürünleri. Belki gizliden gizli desenlere sevdalarını işliyorlar. Buralardan alacağınız eserlerin ruhunda işte böyle ne haleti ruh içindaki hisler ortamında meydana geldiğini bilip .Birde bu bakımdan korumak garekli. Zaten sanat eserlerindeki değer de bu yönden kaynaklanıyor.

Bir an için benim kalbimde desenlerin altında kaldı zannederken, rehber ileriyi gösteriyor. Bu sahiden köstebek deliği gibi zor sığdığım yerden geçerek tamamen bitmiş eserlerin sergilendiği yeraltı salonuna girdiğimi fark ediyorum. rengarenk vazolar, biblolar, binbir çeşit. Bütün duvarlara dizmişler.tavanlara asmışlar. Hepsine bakayım desen imkansız.Bazıları önün de dikkatli bakıştan sonra diğerlerine ancak göz gezdiriyorum.

Buradan geçilen birkaç geçit fark ediyorum ama ben rehberi takip ediyorum. Sağa sola değip kırmadan geçmenin gayretiyle ikinci salona geçiyorum. Burası genel olarak çini tabak salonu. Renklerine sanat ve desen tipine göre reyonlar, duvardan duvara cezbediyor bakanları. Hani o aşağıda gördüğüm çalışmalar var ya burada görücüye çıkmış.

Bir salon daha geçiyoruz. Burası mücevher salonu mu acaba diyorum. Altın yaldızlı tabaklar, masa takımları, büfe takımları, hele biraz daha ilerle bak bak özel ambalaj sandıklarında , define sandıklarında, açmadan saklayacağınız mücevher değerinde eserler.(Kütahya'lılar kıskanmasın orayıda gezersek yine anlatırız) Ama buradaki eserleri bir o kadar da kıymetli kılan hakikaten yer altında mücevher keşfi gibi bir atmosfer içinde gezdiğimiz için, daha değişik bir duygusal yanımda anlatıya karışıyor.

Bir geçit daha geçip bakınıyorum. Burası da başka bir sergi-satış salonu. Buradakiker başke yörelerden de gelmiş olabilir diye aklımdan geçiyor; Ama bir bir bakmaktan kendimi alamıyorum. Böylece birkaç bölüm geze geze geçtik ama hangi yöne doğru gittiğimi bilmiyorum. Yer yüzünde değil şehrin altında ki galerideyim. Belki üstte bir mahalle vardır diye aklıma geliyor. Derken gün ışığını fark ettim, gezip incelemekten doğrusu başım döndü. Çıkalım demek aklıma geldi, bitecek gibi değil sanki.Aynı yerlerden mi geçirdiler diye şüphelensem de ben biliyorum hep farklı salonlardı.

Çıkış da girişe benzemiyor ama yine bikaç eski ev kalıntısı geçerek girdiğim yerden çıktığımı zor fark ettim.Anladım ki çıkışa yakın son kısımda birleşti yollarımız.

Bütün bu sanat olayları ve turizm aktiviteleri içindeki sektörün bir tarafını incelerken, içeride modern fırın ve atölyeleri görürken, model de olsa bir şeyler de öğrendim. Ama acaba küçük esnafın çömlekleri nasıl pişiyor diye marak ederken. Avanos'un batısına doğru gidince parsel parsel çömlekçi atölyelerini ve odun kömürle yakılan Çanak-çömlek fırınlarını gördüm. Kilin ateşle mücadelesi veya alevlerle dansı bu açık fırınlarda oluyordu.

İşte burada durdum. Burada toprağın kimyası değişiyordu. Benim ki bunca geziden sonra, kendim dıştan seyretsem de ben de siyah dumanın altındaki kızıl ateşte kaldım.

Ama yakmayan sanat ateşinde.

 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..