Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Bu sene Alaçatı'yı bekletmek olmazdı...

Bu sene Alaçatı'yı bekletmek olmazdı...
 

Sevgili Barış Manço'nun şarkısındaki gibi şu anda dışarıda "hava ayaz mı ayaz"... Hiç ama hiç benlik değil doğrusu... Yaz sıcağında doğmuş, gerçek bir güneşli hava ve masmavi gökyüzü insanıyım ben... Perdeyi aralayınca, sırf ışıldayan güneşi gördüğümde bile, neşeyle dolmam ve enerjim tavan yapıp, hemen işlere koyulmak istemem, başka neyle açıklanabilir, bilemedim ki? :)

Bu yazın son günlerinde de olsa, ilk ve tek yaz tatilimiz için güneye inme planımız vardı. Gideceğimiz tarihten 1 hafta kadar önce, Bodrum'da açık hava düğünü olan genç bir çiftin, yaşanan fırtına ve şiddetli yağmur nedeniyle, iç çamaşırlarına kadar ıslanan davetlilerini, ters dönen şemsiyelerini, rezil olan masa süslemelerini duyunca, açıkçası, bavuluma bırakın mayoları, t-shirtleri; "hangi kazak ve ceketleri koysam, hatta çaktırmadan bir de bere sıkıştırsam mı acaba?" diye kara kara düşünmeye başlamıştım. Derken bir baktık ki, tatil haftamızda Allah'a şükür, şansımıza hava bir güzelleşti, pir güzelleşti.

Geceden bavulumuzu hazırlayıp, sabah erkenden yolumuza koyulduk. Feribota binmek üzere Pendik'e vardığımızda güneş henüz yeni doğuyordu. Mahmur gözlerle de olsa keyfini çıkardığımız ufuktaki bu sıcak renk cümbüşü, bize harika geçecek bir tatilin sinyallerini veriyordu sanki:)
 

  


Yol boyunca kan şekerimiz inip çıkmasın diye, yanımızdaki çantaya Elma, Ceviz ve Badem gibi sağlıklı atıştırmalıklar hazırlamıştım. Bir de henüz tam olgunlaşmadığı için beklettiğim Avokadolarım vardı, çok komik ama onu da arkamızda buzdolabında yapayalnız bırakmaya gönlüm el vermedi. Bayağı bir espri konusu oldu yolda bize:) Yaaa! Ne yapayım? Avokadosuz tatile çıkamıyorooammm! :)))

Güzel müzikler eşliğinde, bol bol su içmeyi de ihmal etmeyerek, hiç kendimizi kasmadan, rahat rahat Susurluk'a geldik. Oradaki Starbucks ilk gerçek molamız oldu. Mini bir kahvaltı sonrası, Çilekli Frappuccinolarımızı da alarak, yolumuza kaldığımız yerden devam ettik.

Ve işte Alaçatı'nın meşhur Rüzgar Gülleri fırıl fırıl dönerek, karşımızdaki tepelerden bizi selamlıyordu nihayet. Olleey! :)
  

Geçen sene ilk kez gittiğimiz, ama artık onsuz bir hayat düşünemediğimiz, adeta evimizdeki konforun Alaçatı'daki adresi olan Alura Boutique Hotel'in bahçe kapısından daha ilk adımımızı atar atmaz, "huzur" kelimesinin anlamı yine başka bir boyuta atladı. İnanılmaz bir duygu bu, anlatılamaz, yaşanır...

Gözlerinin içi gülen Erkan Bey, ilk olarak, olmak için en çok sabırsızlandığımız yerde, yani bahçedeki o rüya gibi köşede ağarladı bizi. Koca bir yıl haldır haldır çalıştıktan ve arada ne badireler atlattıktan sonra, işte yine buradaydık.

Bu cennet otelin her yerinde zarif zevkini yansıtan, güzel sahibesi İpek Hanım'ın özenle seçtiği mis kokulu taptaze lilyumlar arasında, beyaz ile mavinin en güzel tonları içindeki bu pofuduk yastıklara uzanıp, uyuşuk bir kedi misali mayışılmaz mı ama şimdi, siz söyleyin? :)
 

  


Oturduğum noktadan manzaram, işte aynen şöyle...
 

  

Evet... O gördüğünüz bir havuz. Olur da "özel beachlere gideyim" telaşına düşmeden, sakin sakin güneşlenip, kitabınızı okuyup, arada da bir girip serinleyeyim derseniz, havuzunuz da burada emrinize amade... İnsan daha ne ister?
  

Yorgunluk kahvelerimizi yudumladıktan sonra, odamıza çıkıp yerleştik. Acıkan karınlarımızı doyurmak için, geçen sene methini duyduğum ama fırsat kalmadığı için tadına bakamadığım Güler Hanım'ın ev yapımın Mantısına geldi sonra sıra... Biraz pul biber, bol bol da nane... Mmm Mis :)
 

  


Yemek sonrası biraz kestirmek ve yol yorgunluğunu atmak üzere, hemen şu üst kattaki, cumbalı odamıza çıktık.
 

  

Odadan manzaram, masmavi bir gökyüzü, yemyeşil ağaçlar, taş evler ve rüzgar gülleri... Hava güneşli ve sıcak... Üstelik tatildeyim, uyumak için bundan güzel bir ortam olabilir mi değil mi ama?
 

  


Üstelik bir Masal Prensesinin yazlık sarayından fırlamış gibi böylesine harika bir odada?
 

  


Dinlendikten sonra bahçenin dingin ortamında oturup, İpek Hanımcığımla neşeli bir sohbete daldık. Babasının çok özel üretim ve limitli seri organik kırmızı şarapları ve peynir tabakları derken, keyfimize diyecek yoktu.

Alaçatı'nın yeni açılan mekanları da dahil, en iyi Ege Mutfağı nerededir diye güncel bir araştırma yapmıştık ve yine tüm öneriler Asma Yaprağı'nda yoğunlaşınca, hiç tereddüt etmeden yine oraya rezervasyon yaptırdık.

Hadi bunu da bir sonraki yazımda anlatayım madem. Bu tatil resimleri içinizi ısıtıp, size bir müddet idare eder sanırım :)

 www.usengecsef.com
 www.facebook.com/usengecsef
 www.twitter.com/usengecsef
 www.instagram.com/usengecsef
 www.youtube.com/usengecsef

 
Toplam blog
: 230
: 5958
Kayıt tarihi
: 03.04.13
 
 

Öncelikle "Üşengeç Şef"e olan ilginiz için sizlere teşekkür ederim. "Şef" denilince aklınıza heme..