Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

07 Haziran '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

BU YAŞTAN SONRA...

BU YAŞTAN SONRA...
 

internetten alıntıdır-bir sorun daha halledildi


 

İçim kıpır kıpır. Kızlar iyice büyüdüler sayılır artık bazı şeyler sıraya girebilir. Meşru ve yasal küçük özgürlükler benim.

 

Erkenden kahvaltı yapıldıktan hemen sonra meyveler dışarı çıkarılıyor, akşam yemeği hazırlıkları (yemek olunca diğer işler kolay geliyor), yok köfte yok sebze çorbası, evde yapılmış yoğurt ki bizde zaten yoğurt hep evde mayalanıyor, gündüz uykuları (ikisi de ayakta sallanıyor) akşam yemeği, yatış muhallebisi hemen ardından altların açılıp pijamaların giydirilmesi, biri gece uyurken kendi uyur biri ayakta sallanır, uyumamak için durmadan su isterler arada kaçıp yanımıza gelmezler. Tam altlarını değiştirirsin hemen ardından kokular gelmeye başlar sanki bezin değiştirilmesini bekliyorlar gibi hadi yeniden temizleme çalışmaları. Üstlerini değiştirirsin sen görmeden bir yerleri karıştırıp hem kendi hemde senin üstünü berbat ederler. Açık kapılardan girerek bütün çekmeceleri boşaltırlar, salonun ortasına iç çamaşırları dahil babalarının kazaklarına varana kadar ne bulurlarsa getirirler, zaten salonda dokunduğun anda müzikler çalan oyuncaklar her yeri kaplamışlar. Çok arayıp zor bulunca biraz göz yumuluyor galiba.

 

Her günümüz başka yorgunluklara yolculuk gibi yine de inanılmaz güzellikler yaşadığımız kesin, birbirleriyle kavgaları(saç baş yolma ısırma) bizi görünce cici diyerek birbirlerini öpmeleriyle son buluyor, daha şu kadarcıkken insanoğlu kandırmayı doğuştan biliyor galiba. Bir de organize bir suç işleyecekleri zaman inanılmaz sessiz davranıyorlar. Bazen çamaşır makinesini çalıştırıyorlar bazen de bulaşık makinesini durduruyorlar. Ben çoğu zaman seviniyorum, beden ve akıl sağlıkları için. Çoğu zamandan kalan zamanlarda yorgunluktan sesim bile çıkmıyor. Her gün, hava almak için dışarı çıkıyoruz, arka bahçeye iki salıncak alındı o zaman süreçlerinde dinlenmeye çalışıyoruz.

 

Onlar uyuduklarında yapılacak bir şeyler mutlaka oluyor. Buna rağmen onları ayağımda sallarken okuyorum ve bu hiç de azımsanmayak bir zaman dilimi. Artık kendilerini biraz da olsa oyaladıkları için kendime ayıracak vakitlerim oluyor. Çok sık olmamakla birlikte ağladığım zamanlar da var. Bazı akşamlar çizgi filmlerdeki gibi üzerimden hızlı tren geçmiş gibi hissediyorum. Son bir kaç gündür içimde gizli bir heyecan yaşıyorum. Evdekilere henüz söylemedim. Eskiden küçük, şimdi ortanca kızımın “Bir ayağın çukurda hala bisiklet binmek istiyorsun, artık öğrenmen zor” lafına inat öğrenmek istiyorum. Evde gülme konusuna konu olmak umurumda bile değil. Hayatta en önemli şey karnını doyurabilmek, hiç sesimi çıkarmıyorum son gülen olma sevdasıyla. Daha sırada çok şey var. Aç karnına 58.4 tok karnına 59.5 olmuşum kim tutar beni.

 

Benim hiç bisikletim olmadı, hiç de gocunmadım ama artık istiyorum. Bir şeyleri yabancılardan öğrenmek daha kolay. Komşumun kızı bisikletini ödünç veriyor. Kızlar salıncaktayken ben ilk dersimden sınıfta kaldım sanıyordum. Düşmekten feci şekilde korkuyorum. Arkamdan arkadaşım ve oğlu tutuyor ama yinede duramıyorum ve ödüm kopuyor. Bir kaç kez deniyoruz, bütün çabalar boş, gülüyorlar umurumda bile değil. Gel biraz dinlen, istersen üç tekerleklisinden alırsın diyor arkadaşım umutsuz bir şekilde. Dinlenme süresinde asmadan yaprak topluyorum kışa hazırlık için. Ben ağustos böceği değilim hiç bir şeyi unutmamak lazım. Yedi kilo bezelye ayıkladım buzluk için, kabuklarını tavşanları beslemek için ayırıyorum. Deniz börülcelerini haşlayıp-ayıklayıp (Sevda’cığım ayıkladı ellerine sağlık) hem salata yaptım hem dondurucuya stokladım. Evet bütün bunları hiç paniksiz yapabiliyorsam bunu da yapmam lazım, korku dediğin sadece korku kızım diyorum kendime topladığım yaprakları istiflerken.

 

Bana dokunmayın, kızlarla ilgilenin diyorum arkadaşıma. Gülüyor. Bir-iki denemeden sonra üzerinde durabiliyorum. Biraz gidip hiç fren kullanmadan ayaklarımla durduruyorum. Üç-dört denemeden sonra bir kaç tur atmaya başlıyorum otoparkta, hiç düz gitmeyi başaramıyorum ama hiç de düşmüyorum. Kendimi ve ellerimi sıkmaktan sol elimde su topluyor, sağ elimin baş parmağının derisi kalkıyor. Bu iş tamam dediğimde, garaj kapısının orada düşüyorum ama yara almıyorum. Enerjim tavanda mutluluktan, önemli olan kısmı aştığımı düşünüyorum. Düşme düşüncesi o kadar da korkunç görünmüyor gözlerime.

 

Dengede durabildikten sonra dar alanda dönüş denemelerimin çoğu başarısız. Olsun gerekirse hep düz giderim. Dene ve başar kelimeleri kafamda dolanıyor. Birinci ders, ellerim hariç yarasız beresiz tamamlanıyor. İkinci gün daha hevesli daha emin geçiyor. Ben bisikleti o da beni tanıyor, artık yabancı değiliz. Freni kullanmayı ve yokuş aşağı binmeyi hedefliyorum, dördüncü denemede daha iyiyim. Komşularım “Artık tamam” diyor. Üçüncü yani bugün işleri atom karınca gibi hallediyorum. Ben mutluyum kızlar da öyle, uyansalar diye sabırsızlanıyorum. Hala evde kimseye bir şey söylemedim. Hareketlerim daha kontrollü, dönüşlerimde ayakla durdurma azaldı, hala yaram yok, ben iyiyim derken, berber dükkanının demirine tosluyorum. Sol bileğimde sıyrıklar var, olsun acımıyorlar. Düşmek bazen insanı kendine getiriyor, bu yaştan sonra da düşülebilir ve yine de bir şeyler öğrenilebilir. Dinlenip yeniden ve yeniden deniyorum ve galiba artık sahilde ve parklarda daha rahat hareket edebilirim ve her bisiklet saati yeni bir ders olabilir ama asıl önemli olan öğrenmenin tarifsiz keyfini yaşamak.

 

Bu yazıyı yazabilmek için bütün pilates malzemelerimi kızlara verdim fakat çok sessizler, ne yapıyorlar diye eğilip bakıyorum “Aman Allahım” hiç açılmamış bir kutu çinko oksit kremini kendileri ve suratları dahil her yere sürmüşler ve gülüyorlar. Kalkıp onları öpe öpe temizliyorum ve onların anneleri artık bisiklete binebiliyor.

 

 

 

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..