- Kategori
- Gündelik Yaşam
Bu yazıyı okumak yasak!

Dünya hayatı belki bir ‘yasak’la başladı. ‘…Fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
Biliyorum, yazının başlığında sırf ‘yasak’ yazıldığı için dayanamayıp okuyacaksınız…
‘Yasak’ hemen her gün duyduğumuz ve bilinçli/bilinçsizce kullandığımız bir sözcük.
Geçen gün çalışmış olduğu kurum tarafından kendisine verilen seyahat kartını özel halk otobüs şoförüne gösteren arkadaşıma, şoförün; ‘Yasak, arkadaşım yasak!’ bağırışı hala kulaklarımda…
-‘Yasak!’
-‘Niye?
- …
‘Ama yasak!’
İzaha gerek duymadan kesip atmanın adı olmuş, yasak!
Dünya hayatı belki bir ‘yasak’la başladı.
‘…Fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
Hayatımıza konulmuş kurallar ya da kendimize getirdiğimiz sınırlamalar ne derecede olursa olsun mutlaka çiğnemeden geçemiyoruz yasakları... Neden acaba?
İnsanların yasağa aykırı davranmaya, kuralları çiğnemeye karşı bir eğilimleri olduğu kesin.
Kesin bir şey daha var o da; yasakların cazibesi olduğu…
İnsanı rahatsız eder yasak, düşündürür.
Talep edilen şey esirgendiğinde veya yasaklandığında tahrik edici bir güç oluveriyor.
Yasaklanan alanda arzu artıyor. Bir de merak uyanıyor yasak denilen/edilen şeyde.
Yasaklandıysa ‘güzel bir şeydir.’
Yasaklandıysa ‘kötü bir şeydir.’
Yasaklandıysa ‘tehlikeli bir şeydir.’
Yasaklandıysa ‘ölümcül bir şeydir.’
Yasaklandıysa ‘nasıl bir şeydir, acaba?’
Yasaklandıysa ‘mutlaka bilemeliyim’ durduramıyorum kendimi...
Yoksa ‘yasak’ denilen şey, sadece ve sadece ‘merak edilen /ettirilen şey mi?
Yasaklar olmasaydı her şey anlamını yitirir miydi?
Yasak merakı gıdıklar, bu insanın doğasıyla ilgili olmalı…
Yasaklar hep yanı başımızdadır…
İnsan gözü hep yasaklarda olur...
Bu algı herkeste aynı dozda olmayabilir. Burada irade çok önemli rol oynar.
İnsanın kendi olması kendine ermesi bir haz durumu yaratır. Zira yasak edilmiş olan, bilinçdışına bastırılmış olan simgeler yoluyla insanın felsefi anlamda kendiliğini tanımlar.
Bu yasaklar toplumsal bir benliğin ötesinde kapatılmış bir yaşam süren insanın tam da kendisidir. Denilebilir ki toplumsal yaşam, insanı kendisine kapatmıştır. Bu halde insanın yasağı delerek kendisine ulaşması, kendi bilgisine ermesi bir haz yaşantısı doğurur.
Belki de yasaklar toplumla bireyin doku uyuşmazlığın ortaya çıkıyor.
Ve yasaklar elbette vardır hayatımıza…
Aslında zevk veren her şey yasak değildir.
Yasakları yaparken adrenalin salgılarız ve heyecan vardır içgüdüsel duygular ortaya çıkar ve ilkel dünyamıza döneriz birazda...
Her şeyin serbest olduğu ilkelliğe...
Yasakları yapıyorsan şu an saten kurallar yoktur bu durumda hiç bir kuralda şey bağlamaz özgür olduğunda hissedersin...
Devletin koyduğu yasalar çerçevesindeki kurallar ve yasaklar, anne-babalarımızın bize küçükken yasakladığı şeyler, bir de bizim kendimize yasakladıklarımız veya yasaklamaya çalıştıklarımız. “Bir daha asla sigara içme!”, “Girmek/çıkmak yasak!”, “yemek/içmek yasak!”, “Başkasının malına göz koymak yasak!”…
Ama en zoru da insanın kendine koyduğu yasakları delmemesi için kendi kendini ikna etmeye çalışmasıdır. Her gün bir çatışmadır insanın içinde yaşadığı, kendisi için koyduğu idealler ile sol omzundaki kötü meleğin fısıltıları bir türlü birbirine uymaz.
‘Dürüst, güvenilir, örnek alınası insan’ ile “günah işleme özgürlüğü”nü son raddesine kadar kullanmak isteyen insan (yoksa canavar mı?) arasında gidip gelir.
Yasak olunan şey önemli bir şeymiş gibi insanlar ona yükleniyor. Oysa yasak ancak evrensel boyutta olmalı. Yani kişilik hakları, devlete zarar verici, devlet aleyhine kışkırtıcı hareketler vs...
Cevabı aranan soru şu; yaşamı yasaklasak mı yaşasak, yasaklamasak mı yaşasak?