Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '08

 
Kategori
Haber
 

Bu yönetim biçimine yeni bir ad bulmamız lazım

Bu yönetim biçimine yeni bir ad bulmamız lazım
 

Olaylara siyasi açıdan taraf olarak bakarsak, hep kendi düşüncemizi haklı buluruz. Aslında bu o kadar kötü bir şey de değil. Yeter ki eylemlerimiz birbirimize zarar verecek boyutlara gelmesin.

Anayasa Mahkemesi'nin verdiği son kararı sadece Ak Parti'nin hazırladığı "türbanla üniversiteye girme serbestliğinin reddedilmesi" olarak algılarsanız, sonucun sürpriz olmadığını söyleyebilir, böyle olacağı belliydi diyebilir, Anayasa Mahkemesinin doğru bir karar verdiğini iddia edebilir, ya da bu durumu "malumun ilamı" olarak kabul edebilirsiniz.

(Her ne kadar Basın'da malumu ilan şeklinde yazılıp çiziliyorsa da kelimenin doğrusu bu şekildedir ve "bilinen bir şeyi tekrarlamak, tekrar bildirmek" demektir.)

Fakat ortada gerçekten demokrasiyle taban tabana zıt bir uygulama var. Milletin oy verdiği siyasi partiler kanalıyla kullanmak istediği egemenlik hakkı, bürokratik yoldan engellenmekte ve demokrasi kurallarının işlemesi önlenmektedir.

Şimdiye kadar gerçekleşen pek çok uygulama, şu veya bu şekilde yorumlanarak tolere edilmeye çalışılırken, bu son karar artık, bir anlamda demokratik yaşama da son noktayı koymuştur.

Meselenin laikliği korumaya, cumhuriyeti ayakta tutmaya yönelik bir sonuç içerdiği öne sürülerek savunulacak bir tarafı yoktur. Laik cumhuriyeti kuran irade, doğal olarak kendi iktidarının devamını sağlamak üzere çeşitli tedbirler alma ve engeller koyma yetkisine sahiptir.

Ancak totaliter bir rejimden ve imtiyazlı bir grubun yönetime hakim olmasından yana değilsek, millet iradesinin 8-10 kişinin kişisel tercihiyle çiğnenmesine göz yumamayız. Ya da bu yönetim biçimine demokrasi diyemeyiz.

Şu anda her şeye, "kendine has dini görüşleri olan ve bunu siyasi hayata geçirmeyi düşünen" bir partinin yönetimde olduğunu varsayarak, sırf tehlikeli gördüğümüz bu durum karşısında Anayasa Mahkemesi'nin tavrının bizi rahatlattığını düşünerek bakıyoruz.

Oysa demokrasilerde kurallar eşit tandaslıdır ve herkes için geçerlidir. Her türlü uygulanış da, milli iradenin tezahürüne yöneliktir. Eğer -bu demokrasi dışı- küçük bir zümrenin topyekün millet iradesine karşı koyma tavrı, bir kural olarak yerleşirse, yarın bugünün tam zıddı olaylarla da karşı karşıya gelebiliriz.

Düşününüz ki, millet tam anlamıyla özgür ve demokrat bir yönetimden yana tavır koyup seçimini ona göre yaparken, zamanında bazı önemli mevkilere atanmış yobaz görüşlü kişiler, bu kararın uygulanmasına izin vermiyorlar. Bunun açıklanabilir ve kabul edilebilir bir tarafı var mıdır?

İçinde bulunduğumuz durumu buna benzer farklı açılardan irdeleyerek anlamaya gayret edersek, olayın vehameti daha açık şekilde gözler önüne serilecektir.

Yaşamak istediği gibi yaşayamayan bir millet, ödediği vergilerle maaşı ödenen bürokratlar tarafından önü kesilen bir halk ve tebaasının yaşayış biçimiyle hiç alakası olmayan, hatta ona karşı güç oluşturan bir devlet...

Böyle bir tablonun nasıl bir kâbus oluşturacağını anlamamak için aptal olmaya bile gerek yoktur.

Eğer millete, "şartları şu şekilde sınırlanmış, sınırları bu şekilde çizilmiş bir ülke var. İşine gelen gelir burada paşa paşa yaşamaya devam eder, işine gelmeyen de hangi cehenneme gitmek istiyorsa defolup gider" deniyorsa, buna elbette söyleyecek bir sözüm yok.

İnsanlar tarih boyunca baskı altında kalmalarına ve iktidarı ele geçiren erkin boyunduruğu altında yaşamalarına bir çözüm olduğu için demokrasiye sarılmışlardır. Şimdi bir avuç aristokrat rolü yapan bürokratın ve onların temsil ettiği zihniyetin baskıcı yönetimine, herhalde demokrasi dışında yeni bir ad bulmak zorundayız.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..