Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '10

 
Kategori
Güncel
 

Bugün 24 Nisan, nasıl üzülmez insan!... (III) / ''Türkiye Defteri''

Bugün 24 Nisan, nasıl üzülmez insan!... (III) / ''Türkiye Defteri''
 

''Haroutoun Takmazyan'' dancing with ''Sarkis Torosian''...


Siyaseten, Ortaasya'ya tümüyle egemen olan, dünyaya da egemen olurdu!... Geçen yüzyılın başlarından bu günlere, bu görüş pek de fazla bir değişikliğe uğramadı!... 

Osmanlı ordusunun genç subaylarından Sarkis Torosyan, Harbiye'den mezun olduktan sonra, Osmanlı Ordusunu eğiten Almanlar'dan özel topçu eğitimi almak için Almanya'ya gönderilmiş, üç aylık eğitimin ardından da, I.Büyük Savaş hızla sınırlarımıza ulaşınca, üsteğmen olarak, Çanakkale Savaşı'nda görev almıştı!... 

Çanakkale'nin savunmasında kullanılan Alman sanayi devi Krupp'un yeni toplarını yönetmek içinde, boğazın en ucunda, Seddülbahir'deki Ertuğrul ve ardından karşı kıyıdaki Hamidiye Tabyası' nda görevlendirilmiş ve başarılı görevler yapmış, savaşta yaralanmış, kahramanca savaştığı için de, Harbiye Nazırı Enver Paşa' dan liyakat nişanı alarak, yüzbaşılığa terfi ettirilmiş, yedi düvele karşı savaşan bir Osmanlı subayıydı!... Tıpkı Türk arkadaşı Ali Osman ile birlikte Süveyş'de İngilizlere karşı savaşan ve esir düşen Karakoyun'lu Kirkor ve binlerce, Ermeni kökenli Osmanlı askeri gibi!... 

Bu coğrafyada, o karanlık yıllarda, Kafkasya'da ve Balkanlar'da müslüman halkların başına gelen ne denli trajikse, şüphesiz Anadolu ve Mezopotamya'da da başta Nasturiler ve Ermeniler olmak üzere, Rumlar'ın, Asuri'lerin, Keldani, Yezidi ve Suryaniler'in çeşitli nedenlerle başlarına gelenler de, bir o kadar trajiktir!...

Ve Osmanlı Yüzbaşısı Sarkis Torosyan'ın ve sosyal çevresinin yaşamını betimleyen, onun Çanakkale'den Filistin'e uzanan yaşam öyküsü de, emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin, son ikiyüz yıldır, dünya halklarına çektirdiği, insanlık adına utanılası acı yaşamların, o günün, günceldeki çatlak ve kırık bir aynada yansıması olarak, insanlığın huzurlarındadır!... 

Alman Genel Kurmayı, şüphesiz ki yalnızca Osmanlı ordusunun genç subaylarından Sarkis Torosyan'a militarist bir eğitim vermedi!... Osmanlı'nın Navarin baskını, Yunan İsyanı sonrasında, saraya göre, ordunun günümüzde de düşünüldüğü gibi, tensik ve islah edilmesi gerekiyordu.!.. Sultan Abdülhamid Han'ın ısrarlı istekleri sonucunda, bu kez 1883'lü yıllarda Osmanlı ordusunun eğitilmesiyle ilgili Prusya Almanyası' ndan, o gün binbaşı olan, Colmar Freiherr Von Der Goltz Paşa görevlendirmiş ve 12 yıl Osmanlı ordusunu, başlangıçda Edhem Paşa'nın maiyetinde kalarak, Harbiye'de, çok az bir tahditle, ancak Prusya askeri geleneklerine uygun olarak eğitmişti!...Ve Osmanlı'da II.Genel Kurmay Başkanlığı'na kadar yükselmişti!... 

Ve Osmanlı ordusunda da, bu gün nasıl Amerikan kafa yapısına uygun askerler yetiştirilmişse, o günde Prusya ordusunun sistemine ve kafa yapısına uygun subaylar yetiştirip, bunların kilit noktalara, özellikle Almanyada ekstra uzmanlık eğitimi görenlerin İttihak ve Terakki döneminde tayinleri sağlanmıştı!... Ve bu subayların doğal katkı ve marifetiyle de, Alman silah sanayinin Türkiye'de tekelleşmesine de katkı sunulmuştu!... 

Bu değerli asker, ileri yaşına rağmen Türkiye'ye gönderilmiş; Balkan Savaşı' nın yanısıra, ilerdeki I.Büyük Savaş' ta Osmanlı ordularında yüksek bir kurmay olarak görevlerde bulunmuş, I.Ordu ve Irak'taki 6.Ordu komutanlıklarını yürütmüş, Küt'ül Amare' de hummaya yakalanmış, 1916 nisanında Bağdat'ta ölmüş, vasiyeti üzerine de , 1915 yılında ölen, büyükelçi Hans Freiherr Von Wangenheim 'ın da yattığı Tarabya'daki Alman Askeri mezarlığı'na gömülmüştü!... 

Ona göre; '' “Almanya İmparatorluğu, yalnız asrî bir İsparta* olarak akvam arasındaki mevkiini muhafaza edebilir”di...'' 

Ve gene o, eğittiği Osmanlı subaylarını kastederek şöyle diyordu: ''Bu subaylar üzerinde doğrudan doğruya nüfuzumuzu kullanarak Osmanlı Ordusu'nun yönetimini, daha önceki durumlara kıyasla artık elimizden alınamayacak bir şekilde, ele geçireceğiz!...

Prusyanın tarım toplumuyla bütünleşmiş olan Alman Kapitalizmi ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru ivmelenmiş, dünya kapitalizminin en dinamik, en iştahlı ve hırslı çocuğu olarak dünya sahnesine çıkmıştı!... Büyük bir sermaye birikimiyle de, sanayide, rakiplerine göre çok daha modern teknolojilerle üretim yapıyor, tarımda vahşi bir kapitalistleşmeyi yaşıyor ve bu süreçte banka ve sanayi sermayesi de gittikççe kaynaşarak büyük bir finans oligarşisi oluşturuyordu.... Şüphesizki, bu denli hızlı bir gelişme ve yarattığı toplumsal çelişkiler de, güçlü bir işçi sınıfının doğmasına yol açıyordu!... 

Alman Dışişlerinini beyinlerinden, büyük toprak sahibi, Baron Adolf Freiherr Marschall von Bieberstein, ateşli bir sömürgeci ve hırslı bir Pan Cermenist'ti!... Ve yakındoğu'da izlenmekte olan, Alman dış politikasınındaki yayılmacılığı ajite eden en önemli aktörlerinden biri olarak ve de sözümona ''Türk dostu'' olarak, istanbul'da , Alman emperyalizmi ve finans kapitalinin ve idealizminin Babıali'deki inançlı bir temsilcisiydi!... Bu yüce idealleri belki de bu yüzden Washington büyükelçiliğini geri çevirip, istanbul'a gelmesine neden olmuştu!... 

Almanların Yakın Doğu'da başardığı önemli şeylerden biri de, Osmanlı Ordusu'nu, bu coğrafyada sinsice yayılmayı tercih eden, Alman Emperyalizminin vurucu güçleri haline getirmesidir!...Ve bu süreçte, ''Gerçek Alman gibi düşünen, '' Osmanlı subayları yetiştirmede, Goltz Paşa'nın başarıları takdirle karşılanmalıdır!... 

Ve bu arada, İ tithak ve Terakki'nin sivil kanadı İngilizlere sempati beslemeye devam ederken, askeri kanadının Almanlara sempati ve hayranlık duyması da, ilginç bir durumu yansıtmaktadır!... 

Gerçek bir Alman gibi düşünen yetiştirilmiş subaylardan biri de, Berlin'de bir ara askeri areşelik görevinde de bulunmuş olan, ( damat ) Enver Paşa' dır!... Alman gibi düşünüp, hareket eden, o sıkı disiplini yüreğinde duyan bu kişilik, Alman Genel Kurmayı'nın takdir ve güvenini (!)öylesine kazanmıştı ki, Türkiye 'ye askeri malzeme götüren trenlerin üzerine, Alman subayları, ''Enverland'a Gider'' sloganları yazarak, onunla bir sempati dayanışması içine bile girmişlerdi!... 

O yıllarda yazılan, ''Savaş ve Alman politikası'' kitabında, Alman Emperyalizmi'nin ideologlarından Paul Rohrbach şunları söylüyordu: 

''Her taraftan haris komşularıyla çevrilmiş olan Türkiye'nin, kendine bir dayanak olarak Doğu'da toprak üzerinde çıkar bir devleti araması, doğası gereğidir...Ve bu ülke de Almanya'dır!...

Biz de Türkiye'nin ortadan kalkmasından büyük zarara görebileceğiz!... Ortadan kalkacak olan Türkiye'nin mirasını payetmek isteyenler, Rusya ve Britanya olursa , bu uygulama kanalıyla her iki devletin güçlerinin önemli ölçüde genişleyip büyümesi kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır... Eğer ki Türkiye, bize de önemli bir parça düşecek şekilde parçalanıp paylaşılsa da, bu bizim açımızdan ilerde karşılaşacağımız güçlüklerin bitmesi anlamını taşımıyacaktır!... Çünkü başta Rusya, Britanya ve yanısıra Fransa ve de İtalya, günümüzde Türk topraklarına komşudurlar!... Kara ve deniz ya da her ikisini kullanarak, paylarına düşecek olan bu toprakları işgal edebilirler... Ama biz, Doğu ile doğrudan her tür ilişkiden zorunlu olarak, uzak kalmak durumundayız..

Bir Alman Anadolusu ve ya bir Alman Mezopotamya'sının gerçekleşmesi, ancak en iyimser ifadeyle, Rusya ve dolayısıyla Fransa'nın siyasal amaç ve görüşlerinden vazgeçmesiyle belki mümkün olacaktır!... Yani bu düşündüğümüz durum(!), önce dünya savaşının sonucu, Alman çıkarlarına uygun bir biçimde gelişirse, gerçekleşebilecektir!...''

Evet, o yıllarda Almanya, Avrupa'da en kalabalık köylü nüfüsuna sahip bir ülkeydi...Tarımda kapitalist üretim kabaca ve hızla gelişirken, Alman köylü nüfüsuda hızla artmaya devam ediyordu!... Ve bu yeni zamanın Alman baronlarına, bu köylüleri istihdam edebilecekleri yeni yeni topraklar gerekiyordu!... Ve onlar için yeni sömürge olarak, en iyi çözüm, Ukranya, Anadolu ve Mezopotamya'ydı!...

İyi de, bu topraklarda yaşayan, sözümona müttefik Türklerin dışında, Ermeni, Rum , Kürt ve diğer halklarla bu toprakları nasıl paylaşacaklardı?... Üstelik Ermeniler Rusya'nın vesayeti ve Rumlar da, İngiltere ve Rusya'nın dini ve siyasi etkisi altındaydılar!...

Acaba, bu yeni ve sinsi sömürgecilerin , bu toprakları yeniden paylaşım için de , acaba bir gizli projeleri ve yöntemleri var mıydı?...

Ve, İttihak ve Terakki kurmayları 800.000 Ermeni asıllı Osmanlı tebaasının tehcir sürecindeki o trajik imhasında, tek başlarına mı hareket etmiştiler?...

30.nisan.2010 / Tarabya,  

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..