Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '12

 
Kategori
Deneme
 

Buldum, buldum : denemenin ne olduğunu buldum

Buldum, buldum : denemenin ne olduğunu buldum
 

Çiçek yenmez; ama yedirir. (Sabahattin Gencal)


“Ya doğru dürüst yazmalı, ya da yazmamalı.”diye düşünürdüm ki şimdi de aynı görüşteyim. Tutarlı olmak için “Artık yazmayayım.” diyecek oluyorum. Sonra gerekçeler uydurup yazıveriyorum. Uydurduğum gerekçeleri -Buna gerekçe denmez ya iç konuşmalarımı diyelim- sıralayalım:

‘Doğru dürüst şey’ deki ‘şey’ kelimesi maddi, manevi her konuyu kapsıyor. Demek ki konu sınırlaması yok. Onun işin bu ‘şey’i çıkartıyoruz.

‘Dürüst’ burada ahlaki anlamında değil, ‘doğru’kelimesinin farklı ikilemesi. Bunu da çıkarıyuz.

‘Doğru’ kelimesi burada kurallara uygunluğu belirtiyor.

Yani kurallara uygun biçimde yazılmalı.

Kompozisyon dersinde olmadığımıza göre bu kurallara uygunluğu, kendimize göre basit benzetmelerle açıklamalı.

Bir yemek düşünelim. Bunu bir sofrada ya da masada servis ederiz. Tabii, yemeğine göre servis tabağı kullanırız. Çataldı, bıçaktı; şuydu buydu. Tv. Yarışmalarında bir ara ‘yemekteyiz’ yarışmaları oluyordu ya. İşte öyle bir şey. İletilmek istenen bir düşünce ya da duygu var. Bu duygu ya da düşünceyi çeşitli biçimde servis edeceğiz. Şiirle, romanla, öyküyle, makaleyle, denemeyle…vb. tüm kategorilerle. Yemekteki masa düzeni, yazıdaki anlatım mı oluyor. Her neyse. Lokantaların kendilerine uygun düzenleri oluyor. Yemek isteyenler kendi zevklerine uygun bir yerlere gidiyor. Kimileri balık lokantasına gidiyor, kimleri kebapçıya; kimileri şuraya buraya… Şimdi başka türlü söyleyelim: Kimileri haber okur, kimileri sohbet, kimileri şiir okur, kimileri de … Uzatmayalım. Durum anlaşılmışsa anlaşılmıştır.

Peki, ya yemek pişiremiyorsak? O zaman, o zaman… Buldum: Hazır yemek fabrikalarından getirtiriz. Şaşırdık mı? Çokları öyle yapmıyor mu? Kalem tutmasını bilmeyenler öyle yazılar ortaya koyuyor ki. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?

Bu lokanta işine nerden girdik. Bir türlü çıkamıyoruz. Çay, kahve sunmak, hatta su ikram etmek de hep aynı değil mi? Hepsinin ayrı ayrı usulü var. Alışılmışın dışına çıkın dagöreyim; sizin lokantanıza, ya kahvehanenize gelen olur mu?

Lokanta açmaya da, kıraathane açmaya da niyetim yok. Ama Tanrı misafirlerine ikramdan da geri durmam. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer. Ama haberli gelen misafir olursa başımızın üstüne, Elimizde avucumuzda ne varsa ikram ederiz. Sunumun da iyi olması için elimizden geleni yaparız.

Hah, buldum, buldum… diye sokağa fırlayacağım. Ne buldum? Denemenin ne olduğunu buldum. Bundan önce bulmamış mıydık, bunca yazı yazmamış mıydık? O deyişlerim, o yazılarım hep kuramsal bilgilere, ustaların deyişlerine dayanıyordu. Bu anda  denemeye kendi tarifimi yani  Gencal tarifi getirmiş bulunuyorum:

Deneme, yalnız başına yiyen bir yazara çat kapı misafir gittiğimizde yazarın yaptığı ikramdır. Bu ikram nasıl olur? Herkese göre değişir tabi. Yukarıda öyle benzetmeler kurdum ki sanki yalnız başına yiyenlerin güzel sunumları olmaz havasını verdim. Hayır, 80 yaşında bile, masasında çiçek vazosu olmadan yemeğe oturmayan insanlar gördüm. Çayını ince belli bardaklarda içen insanlar gördüm…

Yanlış anlaşılmasın ben çayımı öyle kristal bardaklarda, ince belli bardaklarda değil kupada içerim. Masamda eşimden başka çiçek de yoktur. Üstelik perhiz yemekleri de yerim. Yukarıda söylemeye çalıştığım gördüğüm dostlarımın alışkanlıklarıydı.

Toparlamaya çalışalım. Demek ki denemede yemeğin, içeceğin  çeşidinin önemi yok. Her türlü konu deneme malzemesi olabilir. Sunumun, açık deyişle anlatımın, üslubun farklı olmasının da fazla önemi yok. Ya ne var? Yazar yemeği, içeceği kendine hazırlıyor. Kendi ile baş başa, kendiyle konuşuyor. İşin burasını pek anlayamıyordum. Hem kendiyle diyoruz. Hem de yazarın ikinci kişilere hitap ettiğini görüyoruz. Şimdi o sorunu da çözdüm yani anladım. Hani,  demiştik ya çat kapı gelen misafirler var; ikinci kişi bunlardır.

Değişik bir giriş yapmıştık, zengin bir kalkış yapalım.

Soframız aziz misafirlerimize her zaman açıktır. Soframızdan misafir eksik olmaz inşallah.

Sabahattin Gencal, Başiskele-Kocaeli, 29. 01. 2012

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..